İşte Özel'in İngilizce'ye tercüme edilirken kısaltılarak kullanılan makalesinin tam metni:
13 Mayıs günü Türkiye Somadaki facia ile iş kazaları konusundaki derin uykusundan uyandı, ama bunun için 301 madencimizin derin uykuya dalması gerekti! Şu ana kadar, resmi rakamlara göre, 301 madencimizi kaybettik.
Böyle bir facia yaşanmadan önce parlamentoda önlem alınması gerektiğini dile getirdiğim 29 Nisan tarihli konuşmam ve Türkiyede yasamanın denetim yollarından biri olan araştırma komisyonu kurulmasına ilişkin önergem 13 Mayıs Soma Faciasının tam da ortasına bir kor gibi düştü.
Çünkü gerek 29 Nisanda parlamentoda yaptığım konuşmam, gerekse verdiğim önerge Somadaki maden kazalarını, yitirdiğimiz canları ve madenlerdeki siyaset-ticaret ilişkisinin acı gerçeğini anlatıyordu. Bu kazalar Somada ilk değildi. Her kazada birer, ikişer madencimizi yitiriyor ve artık cenazelerine gitmekten usanıyorduk.
Bu konuşmayı da yine Somada meydana gelen bir maden kazasının ardından 23 Ekim tarihinde parlamentoya sunduğum işte o araştırma önergesi nedeniyle yapmıştım. Önergem Somadaki maden kazalarının araştırılmasını, denetlenmesini, çözüm yollarının bulunmasını amaçlayan bir komisyon kurulmasını talep ediyordu. Hatta, tam da o günlerde, Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) kabul ettiği ve birçok ülkede ilan edilen İş Kazalarında Yaşamını Kaybedenleri Anma ve Yas Günü ilan edilmesi için de bir kanun teklifi vermiştim. Bu anma günü sebebiyle, o gün Mecliste kürsüye çıktım, araştırma önergemi anlattım. İşçi sınıfını, sendikal hakları ve Somayı, madencilerimizi konuştum. 10 dakika boyunca anlattım. Ve dedim ki; Gelin hep birlikte, iktidar-muhalefet, Soma için komisyon kuralım, burayı mercek altına alalım. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Halkların Demokratik Partisi (HDP), bizimle (Cumhuriyet Halk Partisi) birlikte bu önergeye evet dedi. Ama Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) sözde ileri demokrasi anlayışları gereği bu komisyonun kurulmasına çoğunluk oyları ile hayır dedi! Çünkü bugün Türkiyede bir parmak demokrasisi var. İktidar partisi milletvekilleri Recep Tayyip Erdoğanın ve parti ileri gelenlerinin dediğinin dışında asla kendi insiyatifleri ile hareket etmezler. Çünkü muhalefet onlara göre iktidarlarının baş belasıdır ve ne derse reddedilmelidir! Bu işin görünen kısmı ve bizim yıllardır parlamenter işleyişimizde artık aşina olduğumuz sorunlardan birisi. Ama işin iç yüzünde; madenlerdeki siyaset-ticaret ilişkisi yatıyor aslında. Somadaki madenler iktidar ve sermaye ortaklığının bir prototipi ve haliyle buraların araştırılması elbette işlerine gelmezdi. En azından 3-5 kişinin öldüğü kazaların araştırılması için evet demek onlar adına pek de akıllıca değildi! Ama şimdi bilanço ağır ve hepsi Türkiye ve dünya basının yazdığı bu önergenin içeriğini okuyorlar. Hatta kendileri verdiğim önergeye benzer bir önerge daha hazırladılar ve bugün parlamentoya sundular.
Biz onların önergesine evet diyeceğiz. Çünkü Somanın araştırılmasını istiyoruz. Sırf iktidar verdi diye bir şeyi reddetmemiz mümkün değil. Çünkü vicdanımızla hareket ediyoruz.
Ama biliyoruz ki kaybettiğimiz 301 canı da hiçbir şey artık geri getirmeyecek.
Şimdi yüzlercesinin yerin altından cansız bedenlerini çıkartmanın acısını yaşıyoruz. Somada sokaklarda insanlar göz yaşı ile dolaşıyor.
Soma ağlıyor, Türkiye ağlıyor. Acımız büyük.
13 Mayıs akşamından beri her gün sabahın ilk ışıklarına kadar madenin başındayım. Oradan, oraya koşuşturuyorum. Acılı ailelerin yanındayım, yanındayız... Tarifi imkansız bir acının içinde, elimizden gelen tüm desteği seferber ettik. Ama gözyaşlarını , acılarını silemeyeceğimizi de çok iyi biliyoruz. Şimdi hepimizin yüreği kömür karası ve bizler de o göçüğün altında kaldık.
Belki sözlerimi şu cümlelerle tamamlamam doğru olacaktır. 29 Nisan 2014 günü Mecliste yaptığım konuşmamdan:
Yeryüzü sıcak olsun diye o soğuk maden ocağına inip alın teri ile ekmeğini kazanan işçilerin emeklerini, alın terlerini, yaşama mücadelelerini bir siyasi partinin geleceğine, onun ikbali için Genel Başkanının oradaki miting meydanını doldurmasına, alkışlamasına tahvil etmeye çalışanlar, bu yaptıklarının hesabını eninde sonunda, tarih karşısında, hem Türkiye işçi sınıfına hem de bu ülkenin güzel emekçi insanlarına verecekler.