Türkiye çözüm sürecine, Kandil ise çözümden sonrasına hazırlanıyor.
Cizreden bakınca öyle gözüküyor.
Ankaradan bakınca siyasi irade bunun farkında ve fırsat vermemekte kararlı.
Çözüm tekerinin önüne adı Cizre olan bir taş geldi.
Her nedense Cizre bana 12 Eylül öncesinin Fatsasını hatırlatıyor.
Süleyman Demirel Başbakandı. Ülke sıkıyönetim altındaydı. GenelkurmayBaşkanı Kenan Evreni çağırdı. Fatsada Terzi Fikri diye biri var. Orada örgütün yerel mahkemeler kurup yargılamalar yaptığı haberleri geliyor. Fatsaya gidin, inceleyin, Bolu Komando Tugayından özel birliklerle operasyon yapılsın talimatı vermişti.
Evren, Fatsa çok ormanlık bir alan, oraya askeri sokarsam çok zayiat olur. Ben de ancak helikopterle üzerinden geçebildim. Eylül ayı gelsin, ağaçlar yapraklarını döksün o zaman Fatsaya gireriz cevabını vermişti.
Eylül ayı oldu. Evren darbe yaptı. 11 Eylül günü Fatsaya giremeyen devlet 12 Eylül günü Fatsaya hakim oldu.
Fatsa ile Cizre arasında bir benzerlik yok. Sadece devletin giremeyeceği yer olmadığını anlatmak için paylaştım bunları. 1992de Şırnak ve Cizrede birkaç gün devam eden çatışmalar yaşanmış sonra Devlet, Cizreye girdi manşetleri atılmıştı.
O şartlarda dahi devlet Cizreye girmişti.
Ama çare oldu mu? Bugün devlet tankla değil, görüşmeler yoluyla bu sorunu çözmeyi tercih ettiği için Cizreye yönelik bir operasyon yapılmıyor.
O nedenle gece yarısı görüşmede HDPye, Ya siz çözün, yoksa devlet bu işi çözer. Biz çözdüğümüz zaman da arkasında durmayın mesajı verildi.
Çözüm sürecinin zarar görmemesi için hükümet, diyalog yolunu tercih ediyor, ancak diyaloğun anlamını yitirdiği yerde başka dilden konuşulması mümkün.
Öcalan da bunun farkında. İlk kez bir ilçeyle ilgili mesaj gönderdi. Ancak Cizrenin Öcalana cevabı 12 yaşındaki çocuğun cenazesini göndermek oldu. Cizre bu tutumuyla Öcalanın karizmasını çizmeye kalkıştı.
Geçmişte çözüm süreçlerine yönelik sabotajlar biliniyor. Bingöl katliamından Osloya, Haburdan Paris suikastine ve 6-8 Ekim olaylarına uzanan bir hafıza var. O nedenle Cizre, öngörülmemiş değil.
Çözüm sürecinden sorumlu Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğanın, Cizrede karanlık bir el var tespiti bu açıdan önemli.
Aslında Cizre özelinde çözüm sürecine kurulan bir tuzak söz konusu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gezi olayları, 17-25 Aralık darbe girişimleri, 30 Mart ve 10 Ağustos seçimlerine rağmen çözüm sürecinin arkasındaki iradesini güçlü bir şekilde muhafaza etti. Başbakan Davutoğlu da devraldığı çözüm sürecini hedefine ulaştırmak için çaba sarfediyor.
6-8 Ekim olaylarının başlarında yaşadığı gel-gitlere rağmen İmralının iradesinin altınını da çizmek gerekiyor. Buna rağmen Kandilin çözüm sürecinden farklı bir planı olduğunu görmek gerekiyor.
Çözüm süreci PKKnın Türkiyede silahı faaliyetlerini bitirmesi zemini üzerinde yürüyor. Çözümden amaç, PKKnın kendini lağvetmesi, Kandil terör kampı olmaktan çıkması, örgüt yöneticilerinin ise Türkiyeye ya da başka bir ülkeye geçmeleriydi. Kandilde silahlı mücadele vereceklerineAnkarada siyasi mücadele yürütsünler deniliyordu. Öcalanın 21 Mart 2013 Nevruz mesajı da silahlar sussun, fikirler konuşsun teması üzerine oturmuştu. . Irak ve Suriyedeki iç savaş, IŞİD gerçeği nedeniyle bir süredir, örgüt silahlı faaliyetlerine tamamen son versin denilemiyor. Sadece Türkiyede denilecek bir noktaya geldik. Bu başta hedeflenen noktayı tam yansıtmıyor.
Buna rağmen çözüm süreci, Az konuşup çok iş yapma zemini üzerinde yürüyor. Eğer bu şekilde ilerlerse 21 Mart Nevruzun da Öcalanın, PKKnın Türkiyedeki silahlı faaliyetlerine son verdiğini açıklamasına tanık olabiliriz. Bu tarihi bir adım olur ama tam anlamıyla çözümü sağlar mı? Orada kuşkularım var.
Irak ve Suriyenin içinde bulunduğu durum ve IŞİDle mücadele Kandilin,ABD ve Avrupa nezdinde yeni bir konum elde etmesini sağladı.
PYD, PKKnın Suriyedeki kolu olduğu bilinmesine rağmen terör listesinde değil. Ama PKK terör listesinde. Bu noktada PKK artık PKK hareketinin önünde bir engel teşkil etmeye başladı. PKKnın silahlı mücadeleyi bitirdiğini ilan etmesiyle birlikte terör listesinden çıkmış ve geçmiş dönemden eline bulaşan kanı silmiş olacaklar. Üstüne üstlük bir de Batı ülkeleri nezdinde IŞİD ve El Kaide gibi ABD ve Avrupayı tehdit eden yapılara karşı mücadele eden özgürlükçü Kürt hareketi payesi elde edecekler.
Görünen o ki PKK buna hazırlanıyor. Çözüm olacak böylece terör listesinden çıkmış olacaklar. Çözüm olacak ama aynı zamanda kadroları korumuş olacaklar. Ayrıca PKKyı kapatıp PYD ile yollarına devam edecekler.
Türkiyede ise çözüm sonrasında bölgede yerel otorite olma stratejini yürütüyorlar. Cizredeki ısrar bunun adı. PKKnın lağvedilmesi gündemdeyken şehir yapılanması olan YDGHnin güçlendirilmesi bu anlamı taşıyor.
Ama hedeflenen çözüm bu değildi.
Çözümün önünde iki önemli engel var.
1-PKK silahlı mücadeleyi bırakmıyor. Türkiyede silah bırakıp, kadrolarını Suriye ve Iraka çekiyor.
2-Şehir yapılanmasını tasfiye etmiyor. Tam tersine takviye ediyor. Böylece yerelde otorite olma ve özerlik hedefini sürdürüyor.
Cizrenin nabzını tutan değerli akademisyen-yazar Hüseyin Yaymanın konuştuğu kanaat önderlerinin, Önceden devletin yaptığını şimdi PKK yapıyor tespitleri çok önemli. Ama çözümün amacı dağdan indirdiği PKKyı şehirde yerel otorite haline getirmek değil.
PKKdan samimiyet beklemiyorum. PKKyı samimiyet testine sokmak gibi bir saflık içinde olmayacağım.
Ama bu çözümün ruhuna aykırı. Çözüme inananlar PKK bu hedeflerine ulaşsın diye bedel ödemedi.
PKK bu konuda bir tercih yapmalı.
Çözüm mü silahlı mücadele mi? Bence PKK tercihini yapmış. Bir yandan çözüm sürecini yürütürken diğer taraftan çözüm sonrasına hazırlanıyor.
Cizreden bakınca öyle gözüküyor.
Ankaradan bakınca siyasi irade bunun farkında ve fırsat vermemekte kararlı.
Çözüm tekerinin önüne adı Cizre olan bir taş geldi.
Her nedense Cizre bana 12 Eylül öncesinin Fatsasını hatırlatıyor.
Süleyman Demirel Başbakandı. Ülke sıkıyönetim altındaydı. GenelkurmayBaşkanı Kenan Evreni çağırdı. Fatsada Terzi Fikri diye biri var. Orada örgütün yerel mahkemeler kurup yargılamalar yaptığı haberleri geliyor. Fatsaya gidin, inceleyin, Bolu Komando Tugayından özel birliklerle operasyon yapılsın talimatı vermişti.
Evren, Fatsa çok ormanlık bir alan, oraya askeri sokarsam çok zayiat olur. Ben de ancak helikopterle üzerinden geçebildim. Eylül ayı gelsin, ağaçlar yapraklarını döksün o zaman Fatsaya gireriz cevabını vermişti.
Eylül ayı oldu. Evren darbe yaptı. 11 Eylül günü Fatsaya giremeyen devlet 12 Eylül günü Fatsaya hakim oldu.
Fatsa ile Cizre arasında bir benzerlik yok. Sadece devletin giremeyeceği yer olmadığını anlatmak için paylaştım bunları. 1992de Şırnak ve Cizrede birkaç gün devam eden çatışmalar yaşanmış sonra Devlet, Cizreye girdi manşetleri atılmıştı.
O şartlarda dahi devlet Cizreye girmişti.
Ama çare oldu mu? Bugün devlet tankla değil, görüşmeler yoluyla bu sorunu çözmeyi tercih ettiği için Cizreye yönelik bir operasyon yapılmıyor.
O nedenle gece yarısı görüşmede HDPye, Ya siz çözün, yoksa devlet bu işi çözer. Biz çözdüğümüz zaman da arkasında durmayın mesajı verildi.
Çözüm sürecinin zarar görmemesi için hükümet, diyalog yolunu tercih ediyor, ancak diyaloğun anlamını yitirdiği yerde başka dilden konuşulması mümkün.
Öcalan da bunun farkında. İlk kez bir ilçeyle ilgili mesaj gönderdi. Ancak Cizrenin Öcalana cevabı 12 yaşındaki çocuğun cenazesini göndermek oldu. Cizre bu tutumuyla Öcalanın karizmasını çizmeye kalkıştı.
Geçmişte çözüm süreçlerine yönelik sabotajlar biliniyor. Bingöl katliamından Osloya, Haburdan Paris suikastine ve 6-8 Ekim olaylarına uzanan bir hafıza var. O nedenle Cizre, öngörülmemiş değil.
Çözüm sürecinden sorumlu Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğanın, Cizrede karanlık bir el var tespiti bu açıdan önemli.
Aslında Cizre özelinde çözüm sürecine kurulan bir tuzak söz konusu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gezi olayları, 17-25 Aralık darbe girişimleri, 30 Mart ve 10 Ağustos seçimlerine rağmen çözüm sürecinin arkasındaki iradesini güçlü bir şekilde muhafaza etti. Başbakan Davutoğlu da devraldığı çözüm sürecini hedefine ulaştırmak için çaba sarfediyor.
6-8 Ekim olaylarının başlarında yaşadığı gel-gitlere rağmen İmralının iradesinin altınını da çizmek gerekiyor. Buna rağmen Kandilin çözüm sürecinden farklı bir planı olduğunu görmek gerekiyor.
Çözüm süreci PKKnın Türkiyede silahı faaliyetlerini bitirmesi zemini üzerinde yürüyor. Çözümden amaç, PKKnın kendini lağvetmesi, Kandil terör kampı olmaktan çıkması, örgüt yöneticilerinin ise Türkiyeye ya da başka bir ülkeye geçmeleriydi. Kandilde silahlı mücadele vereceklerineAnkarada siyasi mücadele yürütsünler deniliyordu. Öcalanın 21 Mart 2013 Nevruz mesajı da silahlar sussun, fikirler konuşsun teması üzerine oturmuştu. . Irak ve Suriyedeki iç savaş, IŞİD gerçeği nedeniyle bir süredir, örgüt silahlı faaliyetlerine tamamen son versin denilemiyor. Sadece Türkiyede denilecek bir noktaya geldik. Bu başta hedeflenen noktayı tam yansıtmıyor.
Buna rağmen çözüm süreci, Az konuşup çok iş yapma zemini üzerinde yürüyor. Eğer bu şekilde ilerlerse 21 Mart Nevruzun da Öcalanın, PKKnın Türkiyedeki silahlı faaliyetlerine son verdiğini açıklamasına tanık olabiliriz. Bu tarihi bir adım olur ama tam anlamıyla çözümü sağlar mı? Orada kuşkularım var.
Irak ve Suriyenin içinde bulunduğu durum ve IŞİDle mücadele Kandilin,ABD ve Avrupa nezdinde yeni bir konum elde etmesini sağladı.
PYD, PKKnın Suriyedeki kolu olduğu bilinmesine rağmen terör listesinde değil. Ama PKK terör listesinde. Bu noktada PKK artık PKK hareketinin önünde bir engel teşkil etmeye başladı. PKKnın silahlı mücadeleyi bitirdiğini ilan etmesiyle birlikte terör listesinden çıkmış ve geçmiş dönemden eline bulaşan kanı silmiş olacaklar. Üstüne üstlük bir de Batı ülkeleri nezdinde IŞİD ve El Kaide gibi ABD ve Avrupayı tehdit eden yapılara karşı mücadele eden özgürlükçü Kürt hareketi payesi elde edecekler.
Görünen o ki PKK buna hazırlanıyor. Çözüm olacak böylece terör listesinden çıkmış olacaklar. Çözüm olacak ama aynı zamanda kadroları korumuş olacaklar. Ayrıca PKKyı kapatıp PYD ile yollarına devam edecekler.
Türkiyede ise çözüm sonrasında bölgede yerel otorite olma stratejini yürütüyorlar. Cizredeki ısrar bunun adı. PKKnın lağvedilmesi gündemdeyken şehir yapılanması olan YDGHnin güçlendirilmesi bu anlamı taşıyor.
Ama hedeflenen çözüm bu değildi.
Çözümün önünde iki önemli engel var.
1-PKK silahlı mücadeleyi bırakmıyor. Türkiyede silah bırakıp, kadrolarını Suriye ve Iraka çekiyor.
2-Şehir yapılanmasını tasfiye etmiyor. Tam tersine takviye ediyor. Böylece yerelde otorite olma ve özerlik hedefini sürdürüyor.
Cizrenin nabzını tutan değerli akademisyen-yazar Hüseyin Yaymanın konuştuğu kanaat önderlerinin, Önceden devletin yaptığını şimdi PKK yapıyor tespitleri çok önemli. Ama çözümün amacı dağdan indirdiği PKKyı şehirde yerel otorite haline getirmek değil.
PKKdan samimiyet beklemiyorum. PKKyı samimiyet testine sokmak gibi bir saflık içinde olmayacağım.
Ama bu çözümün ruhuna aykırı. Çözüme inananlar PKK bu hedeflerine ulaşsın diye bedel ödemedi.
PKK bu konuda bir tercih yapmalı.
Çözüm mü silahlı mücadele mi? Bence PKK tercihini yapmış. Bir yandan çözüm sürecini yürütürken diğer taraftan çözüm sonrasına hazırlanıyor.