Karaca, bugünkü köşesinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun dile getirdiği iddiaları taşıdı.
Karaca, "Türkiye’yi yönetenler tam olarak ne zaman Batı’nın yüksek hukuk demokrasi standartlarını örnek almaktan vazgeçip ‘bölge ülkesi’ olmaya karar verdi? Özellikle darbe teşebbüsü sonrası bu iradenin daha da billurlaştığı, model değişikliğinin onaylandığı 2017 referandumuyla da tamamlandığı söylenebilir. Çoğu NATO ülkesi olan AB üyesi ülkeler dahi artık Türkiye’yi bu nokta-i nazardan değerlendirip çok fazla yüklenmiyorlar. Sığınmacılar konusunda onların omzundaki yükü kaldıran Erdoğan’ın en azından bir dönem daha iktidarda kalmasını istediklerine yemin edebilirim ama kanıtlayamam. Dolayısıyla burada kaçması söz konusu olanlar maalesef ‘Yeni Türkiye’de devletin herkesi ‘tebâ olarak gören’ anlayışını haklı olarak içine sindiremeyenler. Eritilip bitirilen eğitimli orta sınıf.Yüksek lisanslı işsizler. Doktorlar. Fikir insanları. "Şunu söyler bunu yazarsam başıma ne gelir?" korkusu yaşayanlar. Konut krizi nedeniyle sürekli ev sahipleriyle sorun yaşayanlar." düşüncesini dile getirdi.
Karaca şu ifadeleri kullandı:
"Türkiye’nin belirli standartları özleyen insan yekunu ve bu ülkede gelecek görmeyen, fakirleşen insanları artık ya göçmen ya potansiyel göçmen. Malum doğduğun yer değil doyduğun yer diye bir atasözü bile var." Türkler artık Meksika sınırından bodoslama atlayarak ABD sınırlarına duhul ediyor, çoğu Kanada’ya geçmek istiyor. Yani artık Türk sığınmacı, Türk mülteci diye bir şey var. Erdoğan, rejimin bütün adamları ve devlet gücüne neo ittihatçı ideoloji üzerinden yapışmış olanlar ise, teba olmakla sorunu olmayan sosyal yardımla geçinen 11 milyon, din üzerinden bağlılıklarını diri tutanlar ve ‘yeni gelenler’ nezdinde bütün sorunlara rağmen sürekli olarak meşruiyet üretebilecek imkana sahipler. Bırakın kaçmayı ekonomiden başka bir konuda rıza üretmesi gerekmeyen bir sosyolojiye dayandıklarından 2023’te yeniden seçim kazanmaları hala mümkün.
Öte yandan Kemal Kılıçdaroğlu’nun ABD Hazine Bakanlığının internet sitesinde yer alan, TURGEV ve Ensar Vakıfları eliyle Amerika’ya gönderilen paraları -o da henüz 2020’ye kadar olan kısmı- ifşa etmesi, elbette bir anlam ifade ediyor. Şöyle düşünün. Bu vakıflar, kamu yararına kuruluş statüsünde. Velev ki aktardıkları 1 milyar TL’lik tutarları bulan ‘bağış(?)lar iddia ettikleri türde şeffaf ve açık kaynaklarda görülebilir türde olsun, bu neyi değiştirir? Çocuklarında yetersiz beslenme nedeniyle bazı anomalilerin görünmeye başlandığı, yoksulluk intiharlarının yaşandığı bir ülkede, birbirlerinin evlatlarına Manhattan’larda, gökdelenlerde lüks öğrencilik yaşatma aparatlarına dönüşmüş olmaları nereden baksanız ürkütücü bir sefahat göstergesidir.
AK Parti’yi bir ‘dava’ olarak gördüğü, bir düşünce ve inanç hareketi olarak telakki ettiği için desteklemiş olan kimse şu manzaraya bakıp hakkımı helal ediyorum diyemez.
Sözün özü, bu tür bulguları kamuoyu ile paylaşmak, ‘zaten açık kaynaklarda var’ ise ‘hatırlatmak’ ve o bulgu üzerinden gelmesini istediği seçmene ‘uyan ve buraya gel’ demek siyasetin ta kendisidir ve pekala muhalefetin görevidir.
Ama 'kaçıyorlar, kaçacaklar' iddiası yerinde değil, sunulan veriler ile 'kaçacak' iddiası arasında illiyet bağı yok. Ayrıca Erdoğan hataları, günahları bol olmakla beraber korkak biri değil. Dahası, yukarıda anlattım. ‘Bölge ülkelerinin liderleri ile’ kıyaslandığında tabanı nezdinde -ekonomik felakete çare bulması koşuluyla- hala meşruiyet üretebilir konumda olan, arkasında miras bırakmayı da saplantı derecesinde önemseyen bir profilden bahsediyoruz."