Yasaklı türler olarak belirlenen Amerikan Pitbull Terrier, Dogo Argentino, Fila Brasilerio, Japanese Tosa, American Staffordshire Terrier ve American Bully köpek ırklarının saldırgan bir yapı kazanmasında sahiplerinin rolü olup olmadığı uzmanlara soruldu.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Özlem Kızılkurt, yasaklı köpek ırklarının istisnai vakalar dışında, saldırgan ve bu kadar korkunç türler olmadıklarını ifade etti.
'Gerçekten hayvan mı burada bu işten sorumlu yoksa yetiştiren mi? Bu önemli'
Bu hayvanların bakım verenleri tarafından nasıl yetiştirildiğinin önemli olduğunu belirten Kızılkurt, "Evcil hayvan yetiştirmeyi biraz çocuk yetiştirmeye benzetiyorum. Tabii ki hayvanlar içgüdüleriyle davranıyorlar, insanlara göre bir fark var. Ama bir çocuk nasıl kendi mizacıyla doğar, o mizaç üzerine toplumun ve ebeveynlerin ona nasıl davrandığı, nasıl baktığıyla şekillenir ve bir kişiliği olursa evcil hayvanlar da aslında böyle. Her türün farklı bir mizacı var. Bunun üzerine bizim ona nasıl baktığımız, onun nasıl bir hayvan olduğunu belirliyor. Sevgiyle, yumuşak bir şekilde baktığınızda hayvan başka oluyor. Ama hayvanı saldırganlaştırdığınız zaman o hayvan saldırmaya meyilli oluyor. Gerçekten hayvan mı burada bu işten sorumlu yoksa yetiştiren mi? Bu önemli" diye konuştu.
'Bu tarz saldırgan hayvanı besleyen her insan sosyopattır, psikopattır demiyoruz'
Doç. Dr. Kızılkurt, hayvanı saldırganlaştıran ya da saldırgan bir hayvanı sahiplenerek korumasız şekilde dolaştıran kişilerin karakter özelliklerine ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bu kişiler, gözlemlediğimiz ve kişilik özelliklerini biraz bildiğimiz kadarıyla insanları korkutmayı, güç göstermeyi seven kişiler olabilir. Aslında iki farklı gruba ayırabiliriz. Bir grup; biraz daha güç gösterisi olarak, bir silah gibi -çünkü kaslı, iri, saldırabilme potansiyeli olan bir hayvan- kendini korunaklı ve daha güvende hissetme nedeniyle bu hayvanları yanında taşıyan bir yapı olabilir. Bu kişiler kendilerini daha güvensiz, korunmasız hisseden, belki özgüveni daha düşük ve yanında -bir silah ya da vahşi bir hayvan olabilir- ek bir şeye ihtiyaç duyan bir yapıda olabilir. Bunun dışında, toplumda sosyopat, psikopat diye bilinen, bizim daha antisosyal özellikler dediğimiz özelliklere sahip bir yapı olabilir. İnsanlara acı çektirmeyi seven, empati yeteneğinden yoksun, insanları korkutmayı, sindirmeyi seven bir yapı olabilir. Bu tarz saldırgan hayvanı besleyen her insan sosyopattır, psikopattır demiyoruz. Ama korunmasız gezdiren, bu hayvanlara işkence eden, dövüştüren, diğer insanların hayatını tehlikeye atan kişilerde de böyle bir yapı görebiliriz."
Korkusu az, empati yeteneği çok olmayan, başkalarına ve kendine zarar verebilen antisosyal özelliklere sahip kişilerin, suça daha meyilli olabildiklerini aktaran Kızılkurt, "Bu hayvanları besleyen her kişi için bunu söylemiyorum elbette ki ama bu popülasyon içerisinde böyle bir kitle de var" dedi.
Doç. Dr. Özlem Kızılkurt, çocukluk çağında travmalar yaşayan ve şiddet mağduru olan kişilerde, ileriki yaşlarında ve bazen de çocukluk döneminde hayvanlara işkence ve kötü muamelede bulunma, onları dövüştürme ve zarar verme gibi davranışların görülebildiğini aktararak, burada kişinin çocuklukta kendisine yapılan davranışı ilerleyen yaşlarında tekrarlama eğilimi gösterdiğini ifade etti.
'Yetiştirenin davranışları hayvanın saldırganlık dürtüsünün ön plana çıkmasına neden olabilir'
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Uzman Klinik Psikolog Cumali Aydın, her hayvanda olduğu gibi pitbull cinsi köpeklerde de saldırganlık dürtüsü olduğunu ancak onları yetiştirenlerin birtakım tutum ve davranışlarının, hayvandaki saldırganlık dürtüsünün çok daha ön plana çıkmasına neden olabildiğini vurguladı.
Yasaklı köpek ırklarını yetiştirenlerin ne gibi yanlış tutum ve davranışlar sergilediklerine ilişkin Aydın, "Birincisi; hayvanı karanlık bir odada büyütme. Çiğ et-kanlı et yedirme ve itaatsizlik yaptığı zaman ciddi anlamda şiddet uygulayabiliyorlar. Bu durum da hayvandaki saldırganlığın çok daha ön plana çıkmasına neden olabiliyor. Özellikle bu kişilerin sergiledikleri tutumlardan biri de bu hayvanları, bir hayvandan ziyade diğerlerini caydırmak ve korkutmak için tıpkı bir silah gibi kullanabiliyorlar" ifadelerini kullandı.
Pitbull cinsi köpekleri saldırgan şekilde büyütenlerin birtakım ortak kişilik özellikleri olduğunu belirten Aydın, "Toplumsal normlara, kurallara uymakta zorluk yaşamak. Daha agresif olmak. Öfke kontrol problemi. Büyüklenici yani narsist kişilik özellikleri, empati yoksunluğu ya da empati azlığı gibi özellikler kendilerinde görülebilmekte" değerlendirmesini yaptı.
'Hayvan değil, kötü şekilde yetiştiren suçlu'
HAYTAP Başkanı Ahmet Kemal Şenpolat da saldırgan köpeklerde ırk ayrımı yapılmaksızın olayın cezasız kalmaması gerektiğini kaydederek, burada hayvanların değil, onları kötü şekilde eğiten, yetiştiren sahiplerinin suçlu olduğunu belirtti.
Şenpolat, "Köpek sahipleri, üç beş kuruş para cezasıyla tekrar serbest kalıyorlar ve tekrar aynı işi yapıyorlar. Genelde pitbull gibi cüsseli hayvanları sahiplenenler de sosyal statü bulamayan, kendi egolarını tatmin etmek isteyen, toplumda kendilerini göstermek isteyen, psikolojik olarak sıkıntılı insanlar. Bu insanlar bu hayvanları ağırlıklı olarak dövüş, kumar, eşe, dosta, arkadaşına bir çeşit şov, güç gösterisi amacıyla kullanıyorlar" dedi.
İnsanlara saldıran köpeklerin yetiştirilme tarzına dikkati çeken Şenpolat, "Hayvanın cinsi önemli değil. Hayvanı, siz saldırmaya meyilli yetiştirdiğiniz zaman ve hele böyle Gaziantep'teki gibi bir olay olduğu zaman sahibini cinayete teşebbüsten yargılamanız lazım. Para cezasıyla bu adamları iflah edemiyorsunuz, o ortaya çıktı. Çünkü bu adamların kumar ve dövüşten kazandıkları para bundan çok daha yüksek, bir caydırıcılığı yok. Sizin bu insanları tutuklamanız lazım, caydırıcı olması, hükmün açıklanmasının geri bırakılmaması lazım" diye konuştu.
"HAYTAP'ın başkanı olarak vurguluyorum. Sokaklarda kediler, köpekler olsun istemiyoruz. Bunların sahiplendirilmesini istiyoruz" diyen Şenpolat, sokaktaki başıboş hayvanların sorununun çözümünün, hayvanların toplanıp bakımevlerine atılması değil, aşıları, kısırlaştırılmaları yapılarak, üremelerinin engellenmesi olduğunu söyledi.