Son Dakika Haberi - Mücella Yapıcı: Gezi direnişi bu ülke tarihinin en demokratik, yaratıcı, eşitlikçi ve en kapsayıcı barışçıl kitlesel hareketidir

Mücella Yapıcı: Gezi direnişi bu ülke tarihinin en demokratik, yaratıcı, eşitlikçi ve en kapsayıcı barışçıl kitlesel hareketidir 2022-04-22 13:53:08 - 2022-04-22 13:53:08    
Son Dakika Haberi - Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin (AK Bakanlar Komitesi), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamadığı gerekçesiyle Türkiye için yaptırım prosedürünü başlatmasına yol açan Gezi davasında karar aşamasına gelindi. Bugün yapılacak duruşmada, 1634 gündür cezaevinde tutulan Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı ve iş insanı Osman Kavala’nın da aralarında bulunduğu 9 sanık, esas hakkındaki mütalaaya karşı son savunmalarını yapıyorlar.

4 Mart’ta esas hakkında mütalaasını sunan savcı, Kavala ve Mücella Yapıcı hakkında “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep etti.Mütalaada, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi hakkında ise darbeye teşebbüs suçunu “yardım eden sıfatıyla” işledikleri gerekçesiyle 20 yıla kadar hapis cezası isteniyor.

Mütalaada ayrıca yurt dışında bulunan sanıklar Henri Barkey, Pınar Öğün, Can Dündar, Gökçe Yılmaz, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu, Mehmet Ali Alabora, Yiğit Aksakoğlu ve İnanç Ekmekçi hakkındaki dosyanın ayrılması talep ediliyor.

Duruşmada yaşananlar

Karar duruşması izleyici sayısının çokluğu nedeniyle duruşma 27. Ağır Ceza Mahkemesinin salonunda görülüyor.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamalarının ardından duruşmaya katılmayacağını belirten Osman Kavala duruşmaya yine Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla katılıyor.

Mücella Yapıcı, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Yiğit Ali Ekmekci ve sanık avukatları duruşma salonunda hazır bulunuyor.

 

Yargılananlardan Hakan Altınay esas hakkındaki savunmasında, "İddia makamının esas hakkında mütalaasını okudum, dehşet içinde kaldım. İddia makamının görüşü, verilen birçok yargı kararını ve en temel gerçekleri tekrar tekrar görmezden geliyor. İddia makamı bana ve eylemlerine dair suçlamalarımı mütalaanın 55-56 sayfasında 600 kelimede ifade etmiş. İddia makamı benim Açık Toplum'da danışma kurulu ve yönetim kurulu başkanlığı, Anadolu Kültür'de yönetim kurulunda olduğumu söylüyor. Her ikisinde de değilim." dedi. 

"Yıllardır farklı farklı heyetler 'suç bulamadık' diyor"

Altınay şunları kaydetti:

Yıllardır farklı farklı heyetler 'suç bulamadık' diyor. İki kurumda görevde değilim, imza yetkim yok, ama hala bu iddialar dile getiriliyor. İnsanın aklını yitirmesi işten değil. Sayın hakim nasıl yol alacağız? Hakikati nasıl tespit edeceğiz?

İkinci konu ise telefon tapeleri. İstanbul emniyetinin zehirli ağacın zehirli meyvesinin zehrini nasıl etkisiz hale getireceğini çözdüğünü kabul etmemiz gerekiyor. Peki başka birinin gelip "Zehirli ağacın zehirli meyvesinden çok güzel reçel yaptık” demesinin yolunu açmanın sorumluluğuna hazır mısınız?

"Benim telefonlarımı dinleten savcı ve yargıçlar FETÖ'den yargılandı ve ceza aldı"

Benim telefonlarımı dinleten savcı ve yargıçlar FETÖ'den yargılandı ve ceza aldı. Bu dinlemeleri yapanlar FETÖ üyesi olabileceğinden bu delillere muvafakat etmiyorum.

Kimi suça teşvik ettim, hangi suç aletini savundu? Kimse tek delil olmadan böyle bir suçlama yapamaz. Buna izin vermek, itiraz etmemek Türk milletine hakarettir. İddia makamı çevrilmiş araba resimleri koymuş.

"Sadece beraatımı talep etmiyorum, kallavi bir özür bekliyorum"

Ben mi çevirdim arabaları, çevirin mi dedim? Çevirenlerden biri "Hakan Altınay çevir dedi" mi dedi? Ceza davasına dair konu olabilecek tek bir delil gösterilemiyor. Yazıklar olsun. Sadece beraatımı talep etmiyorum, kallavi bir özür bekliyorum."

"Gezi direnişi bu ülke tarihinin en demokratik, yaratıcı, eşitlikçi ve en kapsayıcı barışçıl kitlesel hareketidir"

Mücella Yapıcı, "Arkadaşlarım ve Gezi'ye katılan milyonlarca yurttaştan biri olarak bir şeyler söyleyeceğim. Niyetinizi ve korkularınızı biliyor ve bu beyhude çabaları reddediyorum. Çünkü bizler Gezi'yi yaşadık ve biliyoruz. Gezi direnişi bu ülke tarihinin en demokratik, yaratıcı, eşitlikçi ve en kapsayıcı barışçıl kitlesel hareketidir. Birlikte konuşup karar vermenin, yaşamın her türlüsüne sahip çıkmanın duvar yazısı olmuştur. Ölümcül polis şiddetine karşı her şehirde yankılanan itirazın adıdır Gezi." dedi.

"Ölümcül polis şiddetine karşı her şehirde yankılanan itirazın adıdır Gezi"

Yapıcı şu ifadeleri kullandı: 

"Ölümcül polis şiddetine karşı her şehirde yankılanan itirazın adıdır Gezi.

Hayali senaryolara dayanan suçlamalar, terör, darbe, dış güçlerin oyunu gibi asılsız ithamlar ve tarafsızlığı çoktan tartışmalı hale gelmiş yargısal zorlamalar Gezi Direnişi’nin tarihsel gerçekliğini değiştiremez.

Zira bu iddianameler ve ithamlar bir zümrenin eseriyken, o gerçekliğin şahidi milyonlardır. Gezi Direnişi’ni suçla, terörle, darbeyle, kalkışmayla anılan bir eyleme dönüştürme çabası hiçbir delile, tanıklığa ya da başkaca bir somut gerçekliğe dayanmıyor.

"Dersini gördüğünüz hukukun kabul edebileceği tek bir delil, ispat bulamadınız, yaratamadınız da"

Sadece temelsiz bir yorumdan ibaret. Siz de biliyorsunuz çünkü dersini gördüğünüz hukukun kabul edebileceği tek bir delil, ispat bulamadınız, yaratamadınız da.

Gezi Direnişi’nin demokratik hak ve ifade özgürlüğü çerçevesinde son derece meşru ve anayasal bir zeminde gerçekleştiği hakikatın ta kendisi. Tüm bu gerçekliğe karşı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Türk Ceza Kanunu’nun “Anayasal Düzene Karşı Suçlar” bölümünde yer alan TCK 312 inci maddesi uyarınca cezalandırılmamızı istiyor. İddia makamı bu suçlamaya ilişkin hukuksal bir dayanak, suça ilişkin bir delil bulunması ya da “illiyet bağı kurulması” gibi ceza yargılamasının asgari gerekliliklerden kendini muaf tutuyor.

İddia makamı, yurttaşların haklarından değil sadece yükümlülüklerinden söz edilmesini istiyor. O hakları yok sayıp yükümlülüklerin de çerçevesini kendisi çiziyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi gibi Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası’nın da; İstanbul’un kent merkezinde kalan son müşterek, kamusal, yeşil ve afet sonrası toplanma alanının AVM’leştirilmesine ilişkin söz söyleme görevi vardır.

Yok saydığınız, suç saydığınız bu görev;  Anayasa’da yer alan yürütme ifadesinin bütünlüğü ilkesidir. Ben ve arkadaşlarımın haklarını kullanması ve Anayasal görevlerini yerine getirmesi TCK'nin 312. maddesi uyarınca “hükümete karşı suç” olarak nitelenemez!

Gezi’yi büyüten ve kitleselleştiren Taksim Dayanışması veya bireysel katılımcıların sosyal medyadan yaptığı destek çağrıları değil, toplumsal gerilimi artıran polis şiddeti ve dönemin hükümetinin bu gerilimi yatıştırmaktan uzak açıklamalarıydı.

Objektif olarak olaylar incelenirse, sürecin son derece spontane, anlık ve kendiliğinden evrildiği açıktır. Bunca belirsizlik ve bilinmezlik içinde, bırakın öncesinden planlamayı, toplumun anlık reaksiyonunu ne ön görmek ne de organize etmek mümkün olabilirdi.

Bu nedenle, bir kez daha burada Gezi direnişini karalamak için oluşturulan zorlama senaryoya karşı yaşananları ve Taksim Dayanışması’nı tekrar anlatma zorunluluğunu hissediyoruz.

"Gezi Direnişi sırasında sesini duyurmak isteyenlerin hislerine tercüman oldu"

Taksim Dayanışması meslek kuruluşları, sendikalar, dernekler ve siyasi partilerin askıya çıkan plana karşı oluşturduğu hiyerarşisi olmayan bir yapı. Gezi Direnişi sırasında sesini duyurmak isteyenlerin hislerine tercüman oldu ve sözlerini kamuoyu ile paylaştı.

Taksim Dayanışması bir araya geldikten sonra imar planlarına ilişkin dava açma hazırlığı sürdürdü, basın açıklamaları, imza kampanyaları, insan zinciri gibi anayasal demokratik hakların kullanımı niteliğinde çalışmalar yaptı.

Bu kısa süre içerisinde Gezi Parkı’nda bir araya gelen her dil, din, ırk ve dünya görüşünden insan barışçıl bir şekilde parkı korumak üzere nöbete devam ettiler.

Polis şiddeti ardından ülkenin 80 ilinde protestolar gerçekleştirildi ve insanlar vicdanlarına sığmayan bu şiddet karşısında, hükümet tarafından yapılan açıklamaların da tetiklemesi ile kitlesel bir itiraz yükselttiler.

"Taksim Dayanışması bu süreçte tüm yetkililere yurttaşların talep ve beklentilerini iletmek ve kamu idaresine yükümlülüklerini hatırlatmak üzere diyalog kurmaya çabaladı.

Gezi Direnişi süresince Taksim Dayanışması aracılığı ile defalarca dile getirilen hükümete yönelik talepleri yineleyelim:

"Gezi Parkı, park olarak kalmalıdır ve Topçu Kışlası projesinin iptal edildiği açıklanmalı"

1- Gezi Parkı, park olarak kalmalıdır ve Topçu Kışlası projesinin iptal edildiği açıklanmalıdır.

2- Halkın demokratik hak kullanımını engelleyen, şiddetle bastırma emrini veren, bu emri uygulatan, yüzlerce insanın yaralanmasına neden olan sorumlular, başta İstanbul Valisi, Emniyet Genel Müdürü olmak üzere derhal istifa etmelidir.

3- Gaz bombası kullanılması yasaklanmalıdır.

4- Haksız yere gözaltına alınan vatandaşlar serbest bırakılmalıdır.

5-Taksim başta olmak üzere Türkiye’deki tüm meydanlarında, kamusal alanlarda toplantı, eylem yasaklarına son verilmelidir."

Bu talepler son derece konuya özgü, barışçıl ve makul olup Türkiye Cumhuriyeti merkezi hükümeti ve yerel yetkililerinin rahatlıkla kabul ederek olaylara son verebileceği basitlikteydi.

İstanbul Valisinden Büyükşehir Belediye Başkanına, Başbakan Yardımcısından, Başbakana ve Cumhurbaşkanına kadar tüm yetkililere bu talepler iletilirken; demokratik kamuoyu yaratmak amacıyla kararlı, ısrarlı ama her zaman barışçıl etkinliklere çağrı yapıldı.

Tekrarlıyoruz; Taksim Dayanışması, bileşenleri, talepleri, basın açıklamaları, etkinlikleri belli, bilinen, aleni, meşru, yasal ve demokratik bir yurttaş ve kurum dayanışmasıdır.

Dayanışmamızın bileşenleri anayasal hak ve ödevlerini yerine getirir. Etkinliklerimiz ve çağrılarımız bütünüyle yasal, meşru ve barışçıldır.

"Taksim Dayanışması tarafından alınan kararların hiçbiri kapalı kapılar ardında alınmadı"

Taksim Dayanışması tarafından alınan kararların hiçbiri kapalı kapılar ardında alınmadı, alınmaz da.

"Gezi süresince hiçbir şekilde fon kullanılmadı"

Gezi süresince hiçbir şekilde fon kullanılmadı; hiçbirimizin kursağından beş kuruş fon geçmedi. Gezi Direnişi fon ile para ile açıklanamaz; Gezi süresince tüm ihtiyaçlar imece usulü karşılandı. Emekliler evden yoğurt kapları içerisinde börekler getirdi, ucuzluk marketlerinden öğrenci harçlıklarıyla alınmış meyve suları servis edildi.

Gezi’de toplumun huzuru o kadar gözetilmişti ki yapılan halka açık forumlarda yüksek ses çıkmaması için alkış yerine el sallanıyordu, düzenli olarak çöpler Gezi’deki yurttaşlar tarafından toplanıyordu.

Bu kadar benzemezin, farklı dünya görüşünün ve çoğulcu talebin bir araya gelmesini sağlayan Taksim Dayanışması veya bu üç kişi değil; siyasal iktidardır.

"Orantısız güç kullanımı provokasyonun ta kendisiydi"

Orantısız güç kullanımı provokasyonun ta kendisiydi.  O provokatif müdahalelere kolluğu sevk ve idare eden tüm şeflerin, müdürlerinin Fethullahçı Çete mensubu olduğunu daha sonra hep birlikte öğrenmedik mi?

Tepkilerin sadece Taksim’de değil, tüm Türkiye’de büyümesinin nedeni anılan provokasyonun birinci elden sorumlusunun; polis şefleri, onları bu görevlere getirenler ve “emri ben verdim” diyenler olduğu açık.

"Polis şiddetinin yaşamlarımızı nasıl kararttığını unutmadık"

Polis şiddetinin yaşamlarımızı nasıl kararttığını unutmadık. Onlarca arkadaşımızın gözlerini kaybetmesinin, binlercesinin yaralanmasının, bunun ardından faillerin ve azmettiricilerin cezasız bırakılmasının böylesi bir hukuk tanımazlıktan beslendiğine şahit olduk.

"Biz bu davayı reddediyoruz!"

Biz, amansızca bu ölümlere ve yaralanmalara neden olanların adil bir şekilde yargılandığı günleri de göreceğiz.

Gezi’nin emekten yana, yoksuldan yana, doğadan yana, ezilmişten yana, ötekileştirilenden yana, kadından yana, barıştan yana her direnişin içinde yer alacağı, direnen herkesin dilinden düşürmeyeceği bir şarkı olduğunu unutturmak istediğinizin farkındayız.

"Gezi Direnişi’ni, bu ülkenin geleceğine sahip çıkan demokrasi ve özgürlük çığlığını karalama çabanız beyhude"

Ülke tarihinde bir onur sayfası olarak yer alan Gezi Direnişi’ni, bu ülkenin geleceğine sahip çıkan demokrasi ve özgürlük çığlığını karalama çabanız beyhude.

Bu ülkeye gelecek olan demokrasi, onca baskı ve şiddete rağmen kısamadığınız seslerin Gezi’deki yankısından güç alıyor.

Zeytinlerin, derelerin, doktorların, gazetecilerin, avukatların, öğrencilerin, emeği ile geçinen yurttaşların, akademisyenlerin, kadın hareketinin, LGBTİ+'ların yanında direnmeye devam etmenin yolu, Gezi’nin gerçek tarihine sahip çıkmaktan geçiyor.

"Gezi, bu ülkede toplumsal barışın en gözle görüldüğü, elle tutulduğu yerdi"

Gezi, bu ülkede toplumsal barışın en gözle görüldüğü, elle tutulduğu yerdi. Bu iddianame ve esas hakkında mütalaa akla, vicdana sığmıyor, adalet barındırmıyor, bilime dayanmıyor, insan olmanın gereklerine saygı duymuyor.

Gezi Parkı protestolarına katılan milyonlarca insan, yurttaşlık haklarını savunuyordu. Bu, her bir yurttaşın sorumluluğudur, biz sorumluluğumuzu yerine getirdiğimiz için yargılanıyoruz.

"Gezi eşitlik, özgürlük, adalet ve demokrasi için bu ülkenin sönmeyecek umududur"

Savcının komplo teorisi ve ağır ceza tehditleri karşısında tekrar söylüyoruz: Biliyoruz ve inanıyoruz, biliyorum ve inanıyorum ki Gezi eşitlik, özgürlük, adalet ve demokrasi için bu ülkenin sönmeyecek umududur.

"Beraat ettiğimiz duruşmalarda açıkça tekrar tekrar ve teker teker çürüttüğümüz iddiaları özet olarak önümüze koyuyor mütalaa"

Yargılananlardan Mine Özerden'in esas hakkındaki savunmasında, "Bizi burada sanık olmaya maruz bırakan süreç doğal değil. Savcı Edip Şahinerin mütalaasının beraat ettiğimiz iddianameden farkı var mı? Sonunda beraat ettiğimiz duruşmalarda açıkça tekrar tekrar ve teker teker çürüttüğümüz iddiaları özet olarak önümüze koyuyor mütalaa. Üstelik gizlisi saklısı olmayan, yasala aykırı olmayan olay ve olguları suç gibi gösteriyor." diye konuştu. 

Özerden sözlerini şöyle sürdürdü:

"Gezi eylemleri, nedenselliği ve bizlerle hiç ilgisi olmayan şiddeti bizlerle ilişkilendirmeye çalışıyor. Birinci sınıf hukuk öğrencisi bile şaşkınlıkla izliyordur bunu.

"Yeterli param olsa gerekli kapsamlı gaz maskesi alır herkese dağıtırdım"

Benim Geziyi fonlamak için aracı olduğum iddia ediliyor. Böyle bir şey söz konusu bile olamaz. Yeterli param olsa gerekli kapsamlı gaz maskesi alır herkese dağıtırdım."

İnsanın sürekli kendini tekrarlamak zorunda bırakılması epey zor bir şey, ama içinde bulunduğumuz durum gereği buna mecburuz.

"Beraat ettiğimiz yargılamadan 2 yıl sonra neredeyse aynı mütalaayla karşılaştık"

Özerden'in ardından söz alan Çiğdem Mater şu ifadeleri kullandı: 

Beraat ettiğimiz yargılamadan 2 yıl sonra neredeyse aynı mütalaayla karşılaştık. Daha önce defalarca belirttim, dosyaya belgeleriyle sunduk ama savcılık ya belgeleri görmedi ya da kendi doğrusuna inanmaya devam etti.

Ben bir sinemacıyım. Bazı filmleri yapabilir, bazı filmlerse proje olarak kalır. Sinema pahalı bir sanattır, finansman bulamazsanız yapamazsınız. Savcılık film çalışmamızın Gezi parkı eylemlerinin başarıya ulaşmadığı gerekçesiyle yarım kaldığını iddia etmiş.

İddianamesinde film çektiğimizi söylemiş, sonra bundan bahsetmiş, filmi bulamamıştı. Bana hiç sormadı ama sorsaydı ona bizim sinemayı başarılı hikâyeleri değil tarihe tanık bırakmak için yaptığımızı söylerdim.

"Hukuk eğitim almadım ama bu tuhaf yargılama nedeniyle mecbur olmadığım birçok şeyi öğrenmek zorunda kaldım"

Bu mütalaa ve iddianameler 2013teki protestoların toplumsal hafızadaki algısını değiştirmeyecektir, Gezi orada duruyor. Hukuk eğitim almadım ama bu tuhaf yargılama nedeniyle mecbur olmadığım birçok şeyi öğrenmek zorunda kaldım.

Somut delil olmadan birinin suçlanamayacağı gibi. Bunun hukuk fakültesinin ilk yılında öğretildiğini sanıyordum. Bir filmle hükümetleri zor durumda bırakmak mümkün değil ama iktidarlar kendilerini zor durumda bırakabiliyor. Savcılık mütalaasında gezi protestolarını nasıl bir takvime oturttuğunu anlamadım. Suç oluştuğu tarihle suç olduğu eylemler arasında zamansal bir örtüşme yok. Garajistanbul'da bir toplantıya katıldığım iddia edilmiş.

O toplantıya katılmadım, o tarihte İzmir’deydim. Biletlerimle kanıtları dosyaya sundum ama savcı galibe görmemiş. Ofisimi revire çevirdiğimi söylemiş. Orası bir ev.

İddia makamı apartman sahanlığındaki suçlulara yardımcı olduğumu söylüyor. Bu suçlular kim? Fiziki takibi yapan polisler onları da biliyorlardır herhalde.

Dosyada önünüze konan tapeler Anayasa ile koruma altında olduğuna inandığım kişisel verilerim, karanlık bir dönemin bir kısmı tutuklu bir kısmı firari olan yetkilileri tarafından toplanmıştır. Kıymetlendirmeyi kabul etmiyorum.

"Bir ülkenin hukuk sistemi vatandaşına bunu yapamaz"

Katılmadığım bir toplantı üzerinden savcılık makamı niyet okuyor, bununla kalmayıp suç yöneltiyor. Bir ülkenin hukuk sistemi vatandaşına bunu yapamaz. Siz bana bunu, bize bunu yapamazsınız.

"Bir sinemacı olarak çok senaryo okudum ama bu kadar sonu şaşırtan bir metin okumadım"

Sizler hukuki ve ahlaki olarak bağlı olduğunuz ve savunmak zorunda olduğunuz Anayasaya aykırı davranamazsınız. Bir sinemacı olarak çok senaryo okudum ama bu kadar sonu şaşırtan bir metin okumadım.

"Sayın yargıç bu bir yargılama faaliyeti değildir"

Yargılananlardan Can Atalay,  "Sayın yargıç bu bir yargılama faaliyeti değildir. Sizi heyetinizdeki yargıçları tanımam şahsi bir hususum yoktur, ama ağır cezada yargılanan biri olarak bunu demek zorundayım bu bir politik bir faaliyettir." değerlendirmesini yaptı. 

"Sırf Recep Tayyip Erdoğan istedi diye bize ceza vereceksiniz"

Atalay şunları söyledi:

"Bu bir yargılama faaliyeti değildir. Bu politik bir temaşa. Siz, Recep Tayyip Erdoğan’ın meydanlarda mahkum ettirmeye yemin ettiği bir prosedürü izliyorsunuz.

Ceza Maddesi Kanunu'nun 1. maddesini ihlal ediyorsunuz. Duruşma sırasında mütalaa okunmadığı, iddianame bize ulaşmadığı halde önceki celse ‘size son kez süre veriyorum. Sırf Recep Tayyip Erdoğan istedi diye bize ceza vereceksiniz. 

Bu mütalaa adına emperyalizm diyemeden bizi emperyalizmle işbirliği ile suçluyor. Otpor, Sırp bir şahsın ismi falan geçiyor.

Tüm iddia tek bir telefon konuşmasına bağlı. Avukatım ‘dinleyin ses kaydını’ dedi. Dinlemediniz. Edip Şahiner bunu diyebilir. O AKP taşra teşkilatında bir memur. O der ama siz diyemezsiniz"

Can Atalay ardından Mücella Yapıcı ve Tayfun Kahraman ile ortak açıklamalarını yineledi. Can Atalay şunları kaydetti:

"Bu dosyanın çok önemli belgeleri vardı. Savcı Nazmi Ardıç'ın raporunu aynen aldı ama Otpor iddiası çöktü. Savcı Edip bey bu kadar mı güveniyor bu belgeye?

"Meşhur deliller vardı ne oldu onlar?"

Meşhur deliller vardı ne oldu onlar? Murat Papuç ne oldu. Bir anda tuz buz oldu, ne oldu Murat Papuç'un ifadeleri. El çabukluğuyla kayıp mı ettiniz?

"Sanığız ama azıcık saygı"

Sanığız ama azıcık saygı. Bana saygı duymuyorsanız mesleğinize saygı duyun. Edip bey bana yanıt vermek zorunda değilsiniz ama kendinize yanıt verin. Türk Ceza Kanunu’nu muhterem ailenizin evinden getirmediniz. Bu kanuna uymak zorundasınız.

Edip bey dayandığı delilden neden vazgeçtiğini açıklamak zorunda. Esas hakkındaki mütalaa çok sayıda kişi ölmüştür diyor. Kaç kişi öldü? Edip Bey, rakam söyleyin.

Edip bey “Polis memuru öldü” diyor, nasıl öldüğünü neden yazmıyor. Polis AKP belediyeciliğinin çılgınlığına kurban gitti. Eğer bir gösterici buna neden olsaydı siz bunun üstünde tepinmez miydiniz?

"Berkin Elvan ve Medeni Yıldırım ile ilgili iddialarınızdan dolayı sizi men ederiz!"

Berkin Elvan ve Medeni Yıldırım ile ilgili iddialarınızdan dolayı sizi men ederiz!

(Nazım Hikmet'in şiirine atıfta bulunarak) Gezi direnişi neden bu kadar dehşetli tehlikelidir? Neden arka arkaya verilen beraat kararlarına karşı Fethullahçıların delilleri rafta duruyor?

Acaba Gezi ülke tarihimizin en demokratik, yaratıcı, eşitlikçi ve en kapsayıcı barışçıl kitlesel hareketi olduğu için dehşetli tehlikeli olmasın?"

Esas hakkındaki mütalaa beyaz adama itiraz eden siyah genç kadının yanına koymuyor, beyaz muktedirin yanına koyuyor. Esaslı bir yoksullukla karşı karşıyayız, esas olarak bunu konuşmalıyız.

Esas hakkındaki mütalaa boş boş konuşurken bizim konuşmalarımızdan sıkılmayın sayın başkan.

"Ancak çoğulcu ve demokratik bir ortamla bu karanlıktan çıkılabileceğine inanıyorum"

Kapitalizme karşı sosyalizm sayın başkan. Ancak çoğulcu ve demokratik bir ortamla bu karanlıktan çıkılabileceğine inanıyorum. Demokrasiyle hiçbir alakası olmayan ülkesini tiranlıkla yönetim bağımsızlıkçılık lafları edenleri, üst akıl falan diyip emperyalizmin adını koyamayanları ifşa etmekten yılmayız. Hep birlikte mücadele edeceğiz, hep birlikte kazanacağız. “Teslim olun” diyor mütalaa bize, asıl siz teslim olun.

Esas hakkındaki savunma sırası Tayfun Kahraman'da. Kahraman, Can Atalay ve Mücella Yapıcı ile ortak açıklamayı okudu.

"Bu iddianame ve mütalaa Gezi'yi anlatmıyor"

Kahraman şu ifadeleri kullandı: 

Aynı ciddiyetsizlikle ve tamamen yorum üzerine inşa edilmiş bir iddianame ve mütalaa ile karşı karşıyayız. Bu iddianame ve mütalaa Gezi'yi anlatmıyor Gezi antiemperyalisttir. Dış güçlerin oyunu diye açıklanamaz.

Bizler Taksim yayalaştırma projesi ve Topçu Kışlası’na karşı görevlerimiz kapsamında faaliyet gösterdik. Topluma anlatmaya başladık. Gördüğümüz şiddet üzere toplumun vicdanı harekete geçti.

İlk olarak davamızı açtık, ilk olarak yargıya güvendik. Ben, Mücella Yapıcı ve Can Atalay dava dilekçemizi birlikte yazıp idare mahkemesine verdik.  Biz meslek odaları olarak katılımcı bir yönetim benimsenmediği için davalarla mücadele edebiliyoruz. Ama davalar da yardımcı olmadı.  Hukuki olmadıkları, şehircilik ilkelerine aykırı olduğu mahkemelerce kesinleşmiş pek çok proje yerinde duruyor, önüne geçemedik.

"İddianame ve mütalaa cevap bulamadığı soruların hiçbirine cevap vermiyor, iddiayı ifade edip geçiyor"

İddianame ve mütalaa cevap bulamadığı soruların hiçbirine cevap vermiyor, iddiayı ifade edip geçiyor. Gezi, Taksim Dayanışması ile aynı şey değildir. Taksim Dayanışması da dur dediğinde durulan, git dediğinde gidilen bir muktedir hiç değildir.

"Böyle bir fon kullanmış olsak meslek odalarımız hakkımızda soruşturma açardı"

Hiçbir fon kullanılmaması kararı vardır. Böyle bir fon kullanmış olsak meslek odalarımız hakkımızda soruşturma açardı. İddialar bunları görmezden gelse de Gezi temsil eksikliği hisseden vatandaşların yeri haline geldi.Dünyadaki hiçbir parayla bunu toplayamazsınız. Taksim Dayanışması sadece kitlelere tercüman olmuş, tüm hükümet görüşmelerinde bunu dile getirmiştir.

Kahraman, eylemler sürerken Taksim Dayanışması'nın dönemin başbakanı Erdoğan ile görüşmesinden sonra yapılan açıklamayı okudu ve "Bu açıklama nedeniyle Gezi Parkı'nda ve başka yerlerde bir sürü cinsiyetçi küfür işittim soğukkanlı açıklama yaptığım için" dedi.

"Bugün de dayak yediğim için darbe yapmakla suçlanıyorum"

Tayfun Kahraman, "Hükümet politikalarını protesto etmek hükümeti yıkmak değildir. Dayak yiyerek darbe olmaz, biz dayak yedik. Bugün de dayak yediğim için darbe yapmakla suçlanıyorum." dedi.

Kahraman şunları kaydetti:

"Hükümeti devirmek gibi bir eylem kesinlikle teşvik edilmemiştir, hükümete tepki gösteren halkın talepleri için tercümanlık yapılmıştır. Bu anayasal haktır.

Bizler tarafından gerçekleştirilmemiş olayların failleri de tespit edilemedi. Gezi Parkı'nda polislerin çadırları yakması ne kadar yanlışsa kamu malına verilen zarar da o kadar yanlıştır."

Tayfun Kahraman'ın konuşması devam ederken mahkeme heyeti saat 13:45'e kadar ara verdi.

Dava öncesi açıklama: Gezi'nin bir parktan dünyaya yayılan hep birlikte söylenen şarkı olduğu unutturulmak isteniyor

Gezi Davası'nda bugün görülecek karar duruşması öncesi Çağlayan Adliyesi'nde basın açıklaması yapıldı. Açıklamaya milletvekilleri, siyasi parti ve demokratik kitle örgütlerinin temsilcileri ile çok sayıda vatandaş katıldı.

Taksim Dayanışması basın açıklamasını Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şube Başkanı Esin Köymen okudu. Köymen şunları kaydetti:

"Beyhude çabalarınızı biliyor ve görüyoruz. Gezi'nin bir parktan dünyaya yayılan hep birlikte söylenen şarkı olduğu unutturulmak isteniyor"

gezi parkı