Haber Global ekranlarında yayınlanan 'Siyaset Özel' programına konuk olan AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, "Dünyanın her yerinde her döneminde faizin en düşük seviyede olması tercih edilir. Hele mümkün olsa sıfır faize yakın olsa, ya da negatif faiz. Faizin iki özelliği var. Bir tanesi maliyet arttırıcı bir unsurdur" dedi.
Kurtulmuş'un açıklamaları şöyle:
- İkincisi ise faiz dolayısıyla oluşan o yüksek tüketiciyle ilgili olan kısmı. Orada da ağır faiz yükleri altında ezilen bir tüketici profili ile karşı karşıya kalıyoruz. Kat kat ezilerek, alım gücü zayıflayarak çok zor durumlarda kalan bir tüketici unsuru ortaya çıkıyor. Bunun teorik olarak olduğu da ortadadır. Bugün yaşadığımız zor bir tablo. Bir kere küresel ölçekte dünya ekonomisinde olan gelişmeleri görmeden bugün Türkiye'de ne oldu ne olacak demek kolay değil. Pandemi krizi olmasaydı bile dünyada gerçekten büyük güçler arasında büyük güçler arasında 3.Dünya savaşı var. Ekonomik olarak başlamış büyük bir savaş var.
'Türkiye bu süreçte, hiçbir şekilde geri adım atmadan bu süreçlerden ilerleyerek geçti'
-Pandemi şartlarında da şunu gördük ki, her alanda bu tedarik zincirlerinin sağlam bir şekilde devam etmesinden, üretimin güçlü şekilde sürdürülmesine kadar büyük ekonomilerin bile büyük krizlerle karşı karşıya kaldığını gördük. Türkiye bu süreçte, hiçbir şekilde geri adım atmadan bu süreçlerden ilerleyerek geçti. Dünya Bankası ve diğer uluslararası kuruluşlar da Türkiye ile ilgili tahminlerini revize ediyorlar. Yüzde 9-10 aralığında büyüyecek bir ekonomi ile karşı karşıyayız. Türkiye bu süreçlerde mümkün olduğunca az zahiyatla geçirecek bir politika uyguladı. Amacımız ana tezgahı dağıttırmamaktı.
- Tezgah dağılırsa toparlaması zordur. Bunları her şey güllük gülistanlıktır anlamında söylemiyorum. Özellikle dövizdeki olağanüstü yükselişi, üretimde de tüketici üzerinde de bir etkisi olacak. Ama bizim bugüne kadar getirdiğimiz yapıyı bozdurmadan yolumuza devam edebilmemiz lazım. Bu sürecin ben geçici bir dalgalanma olduğunu düşünüyorum. Kurun yukarıda olması kötü bir şeydir. Ama ondan daha kötü olan bir şey oynaklıktır. Bir gün içerisinde kurun bir ileri bir geri gitmesi.. Özellikle üreticilerin ve tüketicilerin. Önünü göremeyecekleri bir atmosferin ortaya çıkmasıdır. Bunun önleyebilecek her türlü önlemi almaya devam ediyoruz.
- Ekonomiyle ilgili yaptığımız yanlışlardan biri de şudur. Sanki ekonomi sadece ekonomiyle ilgili bir alandır. Ve ekonomi dışındaki faktörlerin ekonomiyle ilgisi yokmuş gibi bazen konuşuyoruz. Ekonomi tabi ki siyasi kararlardan uzak değildir.
'Türkiye başta savunma sanayi olmak üzere birçok alanda dünya ile rekabet edebilecek noktaya geldi'
- Türkiye'de bu sadece bugüne ait mesele değil. 2013'ten 2014'ten bu yana gelen bir süreçten bahsediyorum. Daha önceki dönemde Türkiye, nasılsa dünya ekonomisi bir serbest piyasadır. Nereden ucuz bulursak alırız, nereye de satabilirsek satarız diyerek böyle bir yüksek faiz, düşük kur üzerinden bir siyaset geliştirdi. Hatırlıyorum 1.24'tü doların değeri. Bu Türkiye'yi bir ithalat cenneti haline getirdi. Neredeyse üretebileceği malı üretememe haline geldi. Çnükü dışarıdan daha ucuza geliyordu. 2013-14'ten sonra Türkiye ekonomisinde bir değişiklik ortaya çıktı. doğru olan buydu. Türkiye o dönemlerden itibaren ekonomide birinci dereceden odaklandığı noktayı üretim ekonomisine çevirdi. Son yıllarda daha hızlı bir şekilde oldu.
- Bunun sonucunu görüyoruz. Türkiye başta savunma sanayi olmak üzere birçok alanda dünya ile rekabet edebilecek noktaya doğru geliyor. Bu da siyasi tercih sonucudur. Bu tercih sonucunda Türkiye yürüyor. Bu ancak üretebilen, güçlü bir şekilde var olan, kendi kendine yeterli olan, hem ekonomisi, hem siyaseti, iki ayağı da güçlü olan Türkiye ile olur. Burada kimlerin spekülasyon yaptığını, neler yaptığını, tüm bunların hepsi ortadadır. Ama şunu çok net söyleyim. Bu geçici bir durumdur. Bir süre veremem ama en kısa süre içinde. Zaten dolar daha da aşağı inecek. Bu oynaklık dediğimiz mesele de ortadan kalkarak insanların ön görülebilir bir ekonomik tahminleme yapabileceği sürece gireceğiz çok kısa süre içinde.
- Bir de bütün bu tartışmaların içinde yanlış yaptığımız hususlardan biri de Merkez Bankası ile ilgili tavırdır. Önceki dönemlerde şöyle bir algı ortaya çıkmıştı; Merkez Bankası bağımsızdır. Evet Merkez Bankası bağımsızdır ama Merkez Bankası ekonomi politikalarını tek başına belirleyen ekonomi kuruluşu değildir. MB hükümetin tercihleri içerisinde kendine verilen limitler içerisinde çalışan bir kurumdur. Bunun dışında enflasyon, fiyat istikrarını sağlamak, sadece parasal aktivitelerle düzenlenebilecek bir alan değildir. Burada hükümet politikasıyla uyumlu olması lazım. Merkez Bankasının bağımsız olmasına inanıyoruz. Bağımsız olmalıdır. Hükümet politikalarından ve onun üstünden bağımsız anlamına gelmez. Bu fiyat istikrar sağlamada araçsal bağımsızlığını sonsuza kadar kullanır.
Merkez Bankası faiz indirimini sürdürü mü?
- Bu kararı verecek olan biz değiliz. Merkez Bankası. Hükümetin ortaya koyduğu şey; yüksek faiz, düşük kur politikası tercih edildi. Bugün geldiğimiz noktada faizin mümkün olduğunca düşük hale getirilmesi bir tercihtir ve dünyadaki yapılanma. Bu süreçte Türkiye'nin üretme mecburiyeti var. Bunun için de mümkün olduğu kadar üretmenin maliyetini azaltmak ve belli bir miktarda dövizdeki bu gelişmelerden Türkiye lehine sonuçlar elde etmek mecburiyetindeyiz.
Dolardaki yükseliş
- Dünyadaki olan gelişmeleri görmeden bu konu hakkında konuşmayı doğru bulmuyorum. Türkiye kendi ayakları üzerinde durma kararlılığını vermiş bir ülkedir. Her alanda güçlü bir Türkiye istediğimiz için birileri Türkiye'nin önünü kesmeye çalışıyor. Burada şu yapıyor bu yapıyor bu suçlamanın içerisinde olmadan biz kendi ne yaptığımızı bilerek güçlü Türkiye'yi sürdürüyoruz.
- Bir ekonominin en büyük düşmanı spekülasyondur. Bunu dövizde görüyoruz. Dövizin reel değeri bu mu? Bu bir spekülasyon. Paradan para kazanmaya çalışan bir kesim var. Böylece bu yöntemi kullananlar, haketmediği şey oluşturarak buradan haksız yere milletin imkanlarını kendi kasalarına devşirirler. Çok farklı dönemlerde çok farklı kılıflarda üretim düşmanı olan bu tür çevreler olur.
-Türkiye'ye yabancı yatırımcı gelmiyor meselesi gerçeği yansıtmıyor. Daha geçen hafta Çanakkale köprüsünün ortaklarından birisi Güney Kore firması. Türkiye yatırım anlamında gerilemedi. Bütün bu ekonomik zorluklara rağmen Türkiye'de her hafta sayısız yatırımlar yapıldı. Bunların önemli kısmı özel sektör yatırımı oldu.
-Buradaki enflasyonla ilgili kısım şu: Türkiye'de kurdaki aşırı oynaklık, aşırı yükseliş dolayısıyla reel olmayan, ekonominin şartlarından kaynaklanmayan bu yükseliş dolayısıyla vatandaşlarımızın alım gücü olumsuz anlamda etkilendi.
- Hiçbir ekonomide olağanüstü durum sürekli devam etmez. Bu olağanüstü bir durumdur, belki oluşturulmuş bir durumdur. Şartların getirdiği bir durum. Bu devam etmeyecek sonuçta. Bazıları da diyor ki "Efendim biz büyüdük ama bu vatandaşın cebine yansımıyor". Bu olabilir mi? Bir ülke ekonomisinin düğmesi demek, istihdamın artması demektir. Bizim zorluğumuz şu kısa süre.
Öte yandan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın partisinin grup toplantısında sarf ettiği, "Bu mücadelede beraber yürüdüğümüz arkadaşlarımızdan faizi savunanlar, kusura bakmasınlar. Bu yolda ben, faizi savunanla beraber olamam, olmam" Kurtulmuş açıklık getirdi. Erdoğan'ın bu sözleri Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan'a söylediği iddialarına Kurtulmuş, "Hayır. Sayın Cumhurbaşkanı'mız o mesajında kuralı söyledi. Biz faizin Türkiye ekonomisi üzerinde bir yük olduğuna inanıyoruz. Bu faiz yükünü milletin üzerinde kaldıracağız. Geçmiş dönemde de buna inanmayan arkadaşlarımız vardı. Onu hatırlayarak söyledi bunu Cumhurbaşkanı'mız. Ben kimseyi işaret ettiğini zannetmiyorum." diye konuştu.