Sancar, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada "İster HDP'li, ister başka bir aday olsun, isimler yerine ilkelerin ve yöntemlerin tartışılmasının gerekli olduğu inancındayız" dedi. Sancar, cumhurbaşkanı adayının nitelikleri hakkında, "İstediğimiz şey, yerel demokrasiyle pekiştirilmiş bir güçlü demokrasidir. Bağımsız yargı da taleplerimiz arasında yer alıyor. Yargının siyasallaştırılmasının, siyasi iktidar eliyle toplumu sindirme ve demokratik siyaseti tasviye etme aracı olarak kullanılmasının sonucu olan, siyasi dava ve hükümlerin bütün neticeleri ile birlikte geçersiz kılınması talebimiz var. Bir cumhurbaşkanı adayı, bunu taahhüt etmeli, güçlü bir şekilde topluma güvence vermeli. Kayyım rejimini değil, halk iradesini savunacak ve bunun hayata geçmesi için de sorumluluk üstlenecek. Kürt sorununda demokratik çözüme inanacak, bunun gereklerini yerine getireceğine dair samimim bir duruş sergileyecek. Tekrar sorumluluk üstlenmeye hazır olacak" ifadelerini kullandı.
Sancar, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın kendisini ve eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ı kimlikleri üzerinden hedef alması hakkında da Turgut Uyar'ın dizesini hatırlattı:
"Kimsenin soyunu sopunu bulmak görevim değil, kendi öykümü düzenlemek yetiyor bana."
Sancar'ın açıklamasından satır başları şöyle:
"İktidar, seçimler yaklaştıkça toplumu susturmak, muhalifleri sindirmek için operasyonlara devam edecek, biliyoruz. Hakikat mücadelesi karşısında başarılı olamayacaklar. Bu iktidar darbeci bir iktidardır, siyasete, basına, emekçiye, hak arayanlara darbe yapıyor. Bundan daha kapsamlı bir darbeci zihniyet olur mu?
Bizler, güçlü çözüm programıyla, ortak mücadele ile, ittifaklarla en güçlü seçeneği yaratmaya çalışıyoruz. Her gün yoksulluk, yolsuzluk, kriz, çatışma üreten bu tekçi düzen karşısında gerçek alternatif üretmek için uğraşıyoruz. Önümüzde seçimler var ve seçimlerle ilgili tartışmalar yayılıyor, genişliyor. Bunların merkezinde de partimiz ve kurduğumuz ittifaklar var. Partimizin bu tartışmaların merkezinde yer almasının gerçek sebepleri var. Bir yandan ülkenin geleceğini aydınlık şekilde kurmak için mücadeleyi büyüten adres biziz. İktidara kaybetme korkusunu yaşatan da biziz. Partimizle ilgili spekülasyonlar da devam ediyor. Biz ne dersek diyelim, bazı çevreler adeta falcılığa soyunmuş, kâh cumhurbaşkanı seçiminde tutumumuzun ne olacağına yönelik senaryolar üretiyorlar, kâh hangi adayı destekleyeceğimiz konusunda kehanetlerde bulunuyorlar. Biz tutumumuzu anlatıyoruz. Seçimlere ilişkin tutumumuzu içeren bir metni geçen sene kamuoyu ile paylaştık. Seçim stratejimiz tüm açıklığı ile yer alıyor burada. Parlamento seçimler için demokrasi ittifakı şiarıyla; toplumsal ve siyasal muhalefet, emek, kadın, gençlik hareketleriyle en geniş birlikteliği ve ortak mücadele zeminini yaratma kararımız var dedik. Parlamento seçimleri için herhangi bir ittifak arayışımızın bulunmadığını açıkça dile getirdik.
İster HDP'li, ister başka bir aday olsun, isimler yerine ilkelerin ve yöntemlerin tartışılmasının gerekli olduğu inancındayız. Çünkü demokratik dönüşüm, şahıslar aracılığı ile değil, ilkeler ve yöntemler üzerinde müzakere ve mutabakat yolu ile gerçekleşebilir. seçilecek Cumhurbaşkanı da rolünü ve işlevini ancak böyle bir zeminde yerine getirebilir. Bu tespitleri kapsayan geçiş süreci ilkelerini siyasi sorumluluğumuzun gereği olarak tüm aktörlere ve kamuoyuna duyurduk. Bu spekülasyon meraklılarına bir cevap olsun ve boşuna uğraşmaya devam etmetsinler.
Doğrudan diyalog ve açık müzakere ile cumhurbaşkanlığı seçiminde ortak aday fikrine açığız dedik. Müzakere için önerdiğimiz başlıkları da hatırlatacağım; ortada... Bu çerçevede siyasal muhalefete ve demokrasi güçlerine çağrı yapmış olduk. Türkiye'de demokratik dönüşüme giden yolu açmak için, siyasi sorumluluğun bilincinde bir tavır geliştirdik. Bu önerimiz hak ettiği derecede tartışılmadı. Ya özünden saptırıldı ya da kulak ardı edildi. Bazıları spekülasyonu beslemek ve HDP'nin politik gücünü etkisiz göstermek için spekülasyonlara devam ettiler. Önerimizin ve çağrımızın karşılık bulmaması halinde, cumhurbaşkanı seçimlerine kendi adayımızla girmemizin en önemli seçenek olarak gündemimizde yer aldığını sık sık hatırlatmak zorunda kaldık.
Dün MYK toplantımızda, cumhurbaşkanı seçimi konusunda geldiğimiz aşamayı paylaşma kararı aldık. Bu kararın birbirini tamamlayan iki boyutu var. Bu geçiş süreci son derece kritik. Cumhurbaşkanlığı seçimi hayati önemde ama aynı zamanda demokratik sorumluluğu da dikkate alan, gerekliliklerini titizlikle yerine getirmeye çalışan bir parti olarak hareket ediyoruz. Cumhurbaşkanı adayında aradığımız nitelikleri belirledik; geçiş sürecinin gerekliliklerini yerine getirebilecek, demokratik dönüşümün önünü açabilecek bir aday profili çıkardık. Güçlü demokrasiden yana olacak bu aday, sadece cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi yerine parlamenter sistemi öyle ya da böyle geçirmeye yeterli olmadığını söylüyoruz. Yerel demokrasi ile tamamlanmış, güçlü bir sistem talep ediyoruz. Biz de cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin lağvedilmesini savunuyoruz, bunu talep ediyoruz ve bunun için uğraşıyoruz. İstediğimiz şey, yerel demokrasiyle pekiştirilmiş bir güçlü demokrasidir. Bağımsız yargı da taleplerimiz arasında yer alıyor. Yargının siyasallaştırılmasının, siyasi iktidar eliyle toplumu sindirme ve demokratik siyaseti tasviye etme aracı olarak kullanılmasının sonucu olan, siyasi dava ve hükümlerin bütün neticeleri ile birlikte geçersiz kılınması talebimiz var. Bir cumhurbaşkanı adayı, bunu taahhüt etmeli, güçlü bir şekilde topluma güvence vermeli. Kayyım rejimini değil, halk iradesini savunacak ve bunun hayata geçmesi için de sorumluluk üstlenecek. Kürt sorununda demokratik çözüme inanacak, bunun gereklerini yerine getireceğine dair samimim bir duruş sergileyecek. Tekrar sorumluluk üstlenmeye hazır olacak. Dış politikada barışçıl yol izlemek vazgeçilmez niteliklerden biridir. Kadına özgürlük ve eşitlik vazgeçilmezdir. Ekonomide adalet kapsamlı bir başlıktır. Sosyal adalet bu programın adil paylaşımdır. Kamuda liyakat de bir başlık. Ekolojik sisteme duyarlı olmak da böyle bir cumhurbaşkanı açısından, bizler bakımından vazgeçilmez bir özellik. Gençler için özgür yaşam konusunda da sadece slogan değil, somut programlar ve çok güçlü bir plan ortaya koymasını bekleriz. Şüphesiz bütün bunların sonucu da demokratik çoğulcu bir anayasayı hedef olarak önüne koymak. Bu nitelikleri belirledik, adayın bu nitelikleri taşıması gerektiğini söylüyoruz. Kendi adayımız için de niteliklere uygun isim arayışını başlattık. Bu niteliklere sahip bir aday çıkarmak için mekanizmalarımızın işleyişini hızlandırma ve çalışmalarımızı yoğunlaştırma yoluna girdik.
Tabanımızla buluşma, demokrasi çevreleriyle istişare, kurullarımızla tartışma... Bunları kamuoyunun ve halklarımızın açıkça göreceği ve daha fazla bilgileneceği tarzda yapacağız. Kendi adayımızı çıkarma çalışmalarımızı kamuoyunun bilgisi ve kontrollü katılımı yöntemiyle yürüteceğiz. Demokrasi ittifakı hedefimiz çerçevesinde girişimlerimizi de kesintisiz sürdürdük. Bunun somut sonucu Emek ve Özgürlük İttifakı'nın ilanı oldu. Türkiye halklarının heyecanla karşıladığı ve etki gücünün büyük olduğuna inandığımız bu ittifak, bizim şimdi çalışmalarımızın da artık en önemli yerinde duruyor. Cumhurbaşkanı adayımızı belirleme çalışmalarımızı elbette ittifak bünyesinde de tartışacağız. İttifak bünyesinde yürüteceğimiz tartışma, istişare, görüşme de adayımızı belirleme yöntemimizini temellerindendir. Bütün bu saydıklarım ve söylediklerim; 27 Eylül'de belirttiğimiz ana stratejiden vazgeçtiğimiz anlamına gelmiyor. Amaç, stratejimizin ruhundan sapmadan bunu somutlaştırmaktır. Hedefimiz bellidir; eşit yurttaşlığa, özgürlüğe, barışa dayalı, demokratik cumhuriyetin inşasının yolunu açmaktır. Özcesi; Cumhurbaşkanı adayımızı belirleme mekanizmamız açık ve şeffaf bir tarzda çalışmalarına başlamıştır. Kim hangi tartışmayı yürütürse yürütsün, biz önümüze bakacağız, yolumuzda yürüyeceğiz. Ülkenin üzerine çöken bu boğucu yönetimi ve rejimi, demokrasi baharına dönüştürmeye kararlıyız.
Bu tıkanmış sistem, her alanda ülkeyi nefessiz bırakıyor. Sorunların çözüm yollarını ısrarla inatla kapatıyor. Çözümsüzlük, varlığını sürdürmenin temel gerekçesi ve yolu olarak ortaya çıkmış. Çözümsüz bıraksınlar, ülkeyi düşmanlaştırmaya, kine teslim etsinler, toplumu ayrıştırsınlar, muhalefeti bölsünler, böylece milliyetçi hamasetle, beka nutuklarıyla iktidarlarını sürdürebilsinler... Yok artık öyle bir şey. Bu yolu da kapatıyoruz. Bu iktidarı, bu yöntemleriyle tarihe gömme konusunda inancımız tamdır.
Kendisinin konuşmasında 5 10 15 çocuk laflarının tesadüf olmadığını söylüyoruz. Tesadüf değil bir zihniyetin devamı bu, bunun temelinde ırkçılık yatıyor. Nüfus mühendisliği ifadesi çok kibar kaçıyor. Kürt halkına yönelik bu politikaların tarihi eskidir. Sadece Kürt halkına değil, bu ülkede başka halklara da aynı yöntemler uygulandı ve büyük acılar yaşatıldı. Bunun Kürt halkına hakaret olduğunu biz biliyoruz. gittiği Diyarbakır'da kendisine oy verenler dahil herkes biliyor. Ne diyeceğini bilemez halde konuşmalar yapıyor. Diyarbakır Cezaevi'ni boşaltmakla övünüyorlar. O cezaevinin inşa edilmesinin, yaşananların mantığını bu iktidar aynen sürdürüyor. Cezaevini kapatmakla geçmişle yüzleşmiş olmuyorsunuz, göz boyamaya çalışıyorsunuz. Bir tek örnek vereceğim; o dönemde 5 nolu cezaevinin insanlık dışı uygulamalarından, işkencelerinden en fazla nasibini alanlardan biri Gülten Kışanak'tı... O zalimlere, vicdansızlara direndi Diyarbakır Cezaevinde... Şimdi nerede? Sizin yeni 5 nolu cezaevlerinizde. Diyarbakır Cezaevi'ni kapatıyorsunuz ama ülkenin her yerini Diyarbakır Cezaevi'ne çeviriyorsunuz. Aynı direniş ruhu 12 Eylül zihniyetine karşı tavizsiz nasıl ortaya konduysa, şimdi de sizin o darbeci zihniyeti devralan politikalarınıza karşı sürüyor, sürecek.
AKP Genel Başkanı madem Demirtaş ve benimle ilgili kimliklerimiz üzerinden laflar söyledi. Ona birkaç cümle etmeden olmaz. 2004'te yazdığım bir yazı... "Kendi olmayı yasaklamak" başlığını taşıyordu biri, diğeri "İkiz kardeşin anadil dilekçesi" başlığını taşıyordu. 'Ben 3 dilde büyümüş ve kendini şanslı sayanlardanım. Arapçayı annemden, Kürtçeyi sokaktaki ikizimden ve ülkedeki bütün kardeşlerimle iletişimime imkan sağlayan Türkçe'yi okulda öğrendim. Süryaniceyi ve Ermeniceyi de öğrenmeyi çok isterdim ama ne yazık ki bir çocuk olarak sokağa çıktığımda bu halklar artık yoktu. Yok edilmişlerdi. Borcumu ödemek isterdim, becerememek benim kusurum olsun. Gidip kurs alabilirdim, Mardin'in 5 büyük dilini öğrenmiş olurdum ama 3 dili öğrenmeyi de hüzünle bir şans sayıyorum. Bunun bana neler kattığını düşündüğümü zevkle uzun uzun anlatabilirim ama burası yeri değil. Bunlardan birini, o da Turgut Uyar'ın dizeleri dilimin ucunda olduğu ve bu yazıyı bütünlediği için paylaşmak istiyorum: Kimsenin soyunu sopunu bulmak görevim değil, kendi öykümü düzenlemek yetiyor bana.'
Bu öykünün HDP ile buluşması tesadüf mü? Hayır. HDP tam da bu hikayenin toplumsal toprağı ve siyasal adresidir. Bütün kimliklerin ve inançların eşit ve özgür yaşayacağı demokratik cumhuriyeti kurma mücadelesinde bütün ırmakların akacağı bir denizdir. O yeni yaşam denizine Nusaybinde başlayan hikaye burada gelmiş akmış durumdadır.
Bir Sovyet şairin dizeleriyle bitirmek istiyorum:
'Yaşamak ne büyük mucize, ama nasıl anlatırsın bunu yaşamasızın birine...'
Biraz uyarlayayım, az önce anlattığım şekilde yaşamak ne büyük mucize, anlayamaz bunu yaşamasızların hiçbiri, yaşamdan yana olanlar bunu çok iyi anlıyor ve büyük çoğunluğu oluşturuyor. Bu yüzden mutlaka başaracağız, hep birlikte kazanacağız."