Sumru Yavrucuk'u, pek çok kez anne rolünde izledik. Hepsini de çok sevdik! Yavrucuk, şimdi yine, yaşamını tek çocuğuna adamış bir anneyi oynuyor. Mustafa Kotan'ın yönetmenliğini yaptığı Annem filmi, geçen cuma gösterime girdi. Filmde, kızını okutmak için binbir zorluğa göğüs geren ancak kızından da hak ettiği sevgiyi göremeyen bir annenin dramı anlatılıyor. Kız çocuğu, içinde bulunduğu ortam nedeniyle kalbini bir türlü annesine açamıyor desek daha doğru olacak... Filmi ve anne olmayı konuşmak üzere bir araya geldiğimiz Yavrucuk, "Hayatındaki her şeyi öteleyerek bütün yolunu çocuğunun hayatını kolaylaştırmak için açan anne; ister istemez vicdani bir yük bırakıyor. Bu ağır yük; uzaklaştırıyor, yalnızlaştırıyor" diyor. Bu sıralar nasılsınız diye sorunca da "Hâlim parçalı bulutlu ama serin ümitlerim var. Herkese eşit mesafeden yaklaşan bir adalet, uzlaşmacı, kendinden olmayanı yok saymayan, cahilliğe övgüler düzmeyen, özgürce fikirlerin söylendiği, insanların birbirini anlama gayretinde olduğu bir düzeni düşlüyorum" yanıtını veriyor.
Evet, bence de mendiliniz hazır olsun! Fragmanın altına yazılan yorumlara bakılırsa herkes ağlamak için gün sayıyordu... Şaka bir yana anne - kız ilişkisi hayatımıza yön veren en temel dinamiklerden biri olduğundan; bu hikayenin herkesi bir yerinden yakalayacağını düşünüyorum. Genelde anne - kız ilişkisi damakta romantik bir tat bıraksa bile mayasında utanç, acı, çatışma, öfke, küskünlük gibi tortuları da barındırır. İşte bu ilişkinin karanlık tarafı ilgimi çekti. Bence her rol tek kullanımlıktır; oynadığım bir rolle çok başarılı bulunmuş da olabilirim; ama bu durum her rolde yeniden yeni bir kişi yaratma zorunluluğunu değiştirmez. Kolaycılığa kaçan, kendini tekrar eden oyunculuk biçimini hiç tercih etmedim. Bu roldeki yeni lezzet beni heyecanlandırdı.
SOĞUK HAVAYI DA DENEYİMLEDİK!
- Evladı için imkansızlıkları mümkün hale getiren fedakâr bir anne olarak izleyeceğiz sizi. Nasıl bir deneyim oldu sizin için? Kuşkusuz daha önce de anne rolünde görmüştük sizi...
Zenginleştirici bir deneyimdi. Özellikle televizyonda oynadığım fedakar anne rolleri seyircilere tanıdık gelebilir. Fakat fedakarlığın da birçok hali olduğu için burada başka bir tat yakaladım. Ortak özellikleri olsa da karakterleri, vücut dilleri, şiveleri ve duygularıyla birbirinden ayrışan birçok anne rolü deneyimledim. İstanbul’da başladık, Kırklareli’nde tamamladık. Bulgaristan sınırına 30 km mesafede bulunan Armağan köyü, tam bir film platosunu andırıyordu. Yıllardır merak ettiğim “Balkanlardan gelen soğuk hava dalgası” nı bizzat deneyimleyerek öğrendim. Böylece setlerin olmazsa olmazı hastane macerası da anılarımızda yerini aldı. En büyük lüksüm bu proje için çalışacak vaktimin bol olmasıydı.
- Annesinden utanan bir kız çocuğu... Filmin en vurucu kısmı da gerçek hayatı yansıtması sanırım. Annelik hem yüceltiliyor toplumumuzda hem de anneler hak ettiği değeri görmüyor. Film bir anlamda ‘annenizin kıymetini bilin’ mi diyor?
Filmimiz aslında bir dönüşüm hikâyesi. Doğduğu kasabada kendini yapayalnız hisseden yaşadığı yere yabancı bir kız, sorumsuz başına buyruk bir baba ve onların arasında kendini çoktan unutmuş, kızının geleceğini inşa etmeye çalışan denge merkezi bir anne. Filmde başka karakterler de var elbet onlarla da izlerken tanışın istiyorum. Kıymet meselesine gelince de; sanırım annelerin kıymetinin bilinmesi için, önce bir annenin kendi kıymetini bilmesi gerekiyor. Hayatındaki her şeyi öteleyerek bütün yolunu çocuğunun hayatını kolaylaştırmak için açan anne; ister istemez vicdani bir yük bırakıyor. Bu ağır yük; uzaklaştırıyor, yalnızlaştırıyor.
CANIM ÇOK YANIYOR
- Filmde kadına yönelik şiddet gerçeğiyle de karşılaşıyoruz. Bu konu toplumumuzun kayanayan yarası... Ne yapmak, nereden başlamak lazım?
Doğumdan itibaren yaşamlarının her döneminde kadınlara kolaylık diye sunulan her şey aslında onları yalnızlaştırıyor. Aileden kocalarına emanet edilen kız çocukları mesela… Kadınlar bu tek bir imza ile tek taraflı yapılmış kontratın figüranı olmak istemiyorlar. Toplumun en küçük yapısı ailenin reisi erkek model ise kendi yetersizliklerinin acısını kadın bedeni üzerinden çıkartıyor. Canım çok yanıyor. Kadınların her gün biraz daha yükselen seslerine, yardım taleplerine, çığlıklarına sessiz kalıyor; ölümlerini cep telefonlarından izliyoruz. Mahkemede bir ödünç kravat kadar itibar görmüyor bu kadınlar… Yeter diyorum; cehennemi görsek ve bitse.
- Filmdeki annenin seçimiyle ilgili ne düşünüyorsunuz? Kızı için pek çok şeye katlanıyor. Neden gidemiyor?
Filmdeki annenin seçenekleri yok; o yüzden de bir seçim yapamıyor. Bütün mücadelesini kızının da kendi gibi olmaması adına veriyor.
ANNEMİN GÖZLERİNDEKİ HEYECANI ARARIM
- Sizin annenizle ilişkiniz nasıldı? Çocukluğunuzda, ilk gençliğinizde onunla çatışmalar yaşadınız mı?
Ergenlikle birlikte her anne kız ilişkisinde yaşanan küçük gerginliklerimiz vardı elbet. Çok iyi telafi edebildiğimiz için çok uzun süreli olmazdı bunlar. Babamla da tiyatroyu seçmem nedeniyle bir süre kırgınlık yaşadık. Bazen iyi ki de sancılı olmuş diyorum; bu sayede oyunculuğa olan inancımın sağlamasını yapmış oldum. Her yeni bir oyuna başladığımda onların gözlerindeki heyecanı ararım.
- Yağmur'la buluşma hikayenizi anlattığınız programı izledim. Çok etkileyiciydi. Bir çocuğun sevgiye ihtiyacı ve hakkı var diyorsunuz. Her şeyi özetleyen cümle aslında. ‘Anne olmayı Yağmur öğretti bana’ diyorsunuz. Nasıl bir annesiniz siz?
Evet o programda ilk kez konuşmuştum. Sonrasında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na birçok başvuru olmuş. Çok mutlu oldum. Ona sarılmadan duramayan, onun yaptığı taklitlere, bana yazdığı şiirlere bayılan bir anneyim. Eğlenceli ve çocuk tarafımı ortaya çıkardığını söyleyebilirim.
OYUNCULUK ACILARI ALT ETMEYİ ÖĞRETTİ
- Sanat yaşamınızdan da söz etsek... Tiyatro, sinema, televizyon... O kadar çok iz bırakan karaktere can verdiniz ki... Pek çok ödül de aldınız. Geriye dönüp bakınca neler hissediyorsunuz şimdi?
Çok güzel bir masalın içinden geliyorum. Yıllardır alkış biriktiriyorum. İzleyenlerin yanımda olması, sevildiğimi hissetmek en büyük desteğim. Sahnede olsun, ekranda olsun; oynamak bana acıları alt etmeyi hatta ayakta kalmayı öğretti. Ödüller de geldi; ama oyunculuğun en acı deneyimlerinden de geçtim. Öğrendim ki bizim meslekte refüze olmak bu işin balı kaymağıymış.
- Seçmek zordur muhtemelen ama sizde yeri ayrı olan karakter hangisi, oynamaktan büyük keyif aldığınız...
Televizyonda Yabancı Damat dizisinde Feride’yi çok severek, keyifle oynamıştım. Bence eşine az rastlanır işlerden biriydi. Tiyatroda yirmi yıl önce oynadığım Leenane’nin Güzellik Kraliçesi, Macbeth ve bir trans bireyi canlandırdığım Umut benim için başkadır.
AKM'NİN TUVALETİNDE AĞLADIM
- Setlerde kaza da geçirdiniz... Belki üzüldüğünüz anlar da oldu ama sanatıyla konuşulan biri oldunuz hep. Sanat yaşamınızın dönüm noktası olduğunu düşündüğünüz bir dönem var mı?
Devlet Tiyatrosu’na girdiğim ilk yıllarda panolardaki rol dağılımına en alttan başlayarak bakardım. 1. Hizmetçi, 3. Koşan kadın gibi… Üç oyunda oynayıp toplasanız beş cümle etmezdim. Bu sistematik hal 3 - 4 yıl sürdü. Bu kısır döngüden dışarda işitme engellilerle çalışarak çıktım. Orda yönettiğim oyunlar ses getirmeye başladı. Böylece kurumda görünür hale gelmeye başladım. Asıl dönüm noktasıysa küçük bir öyküdür.
-Nasıl bir öykü?
Konservatuarı başarıyla bitirmiş Cüneyt hocanın Ankara’da kalma ısrarına rağmen İstanbul’a gelmeyi seçmiştim. İlk oyunumda başrol oynuyordum. Prömiyer günü sabah 09:00 civarında AKM’de yerimi almıştım. Akşama kadar oyunu çalıştım. Daha evvel bu rolü Yıldız Kenter oynamıştı. Oyun başladı ilk antremi yaparken “Yıldız hanım burada” diye bir fısıltı duydum. Sahneye çıktım ve bir ateş hissettim; aklımda hiçbir şey yoktu. Kocaman salon; herkesten bir ümidim var bir ipucu verseler başlayacağım; ama yok. Oyunun son repliğini söyleyince bir rahatlama hissettim ve işler iyice karıştı. Nasıl olduysa sahnem bitti, yaşadığım utancı anlatamam. AKM tuvaletinde uzun süre ağladım, kimselere bakamadım. Tabii ki kantinlerde epeyce uzun süre konuşulan bu konu benim özgürlüğüm oldu. Kendime “Bundan daha kötü ve rezil olamazdın; artık cesur ol; özgürsün” dedim.
BU SIRALAR PARÇALI BULUTLU
- Sizde insana dinginlik veren, güven veren bir enerji var. Siz nasılsınız, neler hissediyorsunuz bu sıralar, hayata, insanlara dair? Karamsar olduğunuz anlar oluyor mu, toplumumuzun geleceğine dair?
Hâlim parçalı bulutlu ama serin ümitlerim var. Herkese eşit mesafeden yaklaşan bir adalet, uzlaşmacı, kendinden olmayanı yok saymayan, cahilliğe övgüler düzmeyen, özgürce fikirlerin söylendiği, insanların birbirini anlama gayretinde olduğu bir düzeni düşlüyorum. Doğanın hakimi değil, onun bir parçası olduğumuzu unutmadan yaşamak istiyorum. Çocukların başka bir ülke hayali içinde olmadığı bir ülke hayali çok mu zor?
- Umut diye sorsam... Ne yanıt verirsiniz?
Dünyanın gidişatına, iyiliğe, güzelliğe dair... Olmazsa olmaz. Hiç kaybetmeyelim, hiç yok etmeyelim. Umut verimli bir toprak ve her fikir onunla yeşerir, canlanır bence. Hiç usanmadan, vazgeçmeden iyiliğin güzelliğin izindeyim.
- Son olarak, annem filmi dışında, bu sezon sizi başka hangi nerelerde izleyeceğiz?
Henüz kesinleşmiş bir projem yok. Tiyatro için bol bol okumalar yapıyorum. Açıkçası bu süreçte filmimizin tadını çıkarmak istiyorum.