Kendisine yöneltilen, "Bitti mi siyasal İslam?" sorusuna yanıt veren Livaneli, "Biraz uzun sürdü ama bitti. Bu da bir devirdi, bir dalgaydı, geldi, çok hasar bırakarak gidiyor" dedi. Livaneli sözlerini, "Şimdi yapılması gereken hayati bir şey var: Bizim bildiğimiz Cumhuriyet prensiplerine dayalı bir iktidar geldikten sonra, oturup büyük bir hesaplaşma yaşamamız gerek. Türkiye'nin aydınları, vatansever, aklı eren insanlarının entelektüel bir tartışma açması gerekiyor; biz nerede hata yaptık?" diye sürdürdü.
Son kitabı “Livaneli'nin Penceresinden” üzerine Sözcü'den Özlem Gürses'in sorularını yanıtlayan Livaneli'nin açıklamalarının bir bölümü şöyle:
– Bu kitap aynı zamanda çok sert biçimde de bir dönem eleştirisi.
Çünkü içimiz yanıyor. Bir ülke kaybediyoruz, kolay mı? O arkadaşlarımızı uyardık… Ya yapmayın, bu kadar tahsil etmişsiniz, bu kadar dil biliyorsunuz, bu kadar okumuşsunuz… Bütün bunları ne için okudunuz? Gidip de böyle bir takım tarikatların peşine takılmak için mi? Görmüyor musunuz Allah aşkına? Türkiye'deki aydınlanmaya karşı çalışıyorsunuz… Siyasal İslam'la, bak İslam demiyorum, siyasal İslam'la kol kola girerek demokrasi olabilir mi? Böyle bir şey dünyanın neresinde yaşandı, bir tek küçücük örneği var mı? Bu bizim arkadaşlarımız niçin böyle bir akışa kaptırdılar kendilerini? Ve Batı tarafından müthiş destek gördüler…
"Onları kandırdılar"
– Kimlik siyaseti sadece aydınları değil, toplumu da böldü maalesef…
Çünkü solun mevzi kaybetmesiyle beraber dünyayı kimlikler üzerinden okuyan bir anlayış yerleşti. Neymiş efendim, “sınıf yoktur, kimlikler kimlikler…” Bunlar bizi şuna inandırmaya çalıştılar “Başörtüsü kadınlarımızı özgürleştiriyor…” 3 yaşında, 5 yaşında çocukların başını örtüyorlar, çocuğa cinsel obje gözüyle bakmak gibi bir suçtur bu… İkincisi de onun özgür iradesini ne hakla elinden alıyorsun?
– Tarihi tavır aldığınız bir başka konu kritik anayasa referandumuydu, siz ‘Hayır' dediniz. Pek çok dostunuz da ‘Evet' dedi…
Gücü ele geçirmek ve başkanlık sistemine yol açmak için yine bizim arkadaşlarımızı kandırdılar. Sonra ne oldu? O arkadaşlarımızın şimdi bir kısmı hapiste, bir kısmı da yurt dışında, gelemiyor. Kamuyu yanlış yönlendirmişsin. Bir özür dile be adam.
– Bir de çözüm süreci yaşadık…
Daha yeni ölüm yıl dönümünüydü Eren Bülbül'ün… Dedim ki “Hangi davaya, hangi ideolojiye değer bu çocukların ölümü?” Çocuk ölüler üzerinden siyaset mi yapacağız?
– Buradan bir çıkış var mı?
Var tabii. Ben kamu önünde söz söyleyen insanların umutsuzluk yaymasını ahlaki sorumsuzluk olarak görürüm. Geçmişi değiştiremeyiz ama gelişmiş toplumların yaptığı gibi el ele vererek geleceği inşa edebiliriz. Hep umutluydum, hâlâ da umutluyum. Umut hayatı değiştirme iradesidir.
– Bitti mi siyasal İslam?
Biraz uzun sürdü ama bitti. Bu da bir devirdi, bir dalgaydı, geldi, çok hasar bırakarak gidiyor. Şimdi yapılması gereken hayati bir şey var: Bizim bildiğimiz Cumhuriyet prensiplerine dayalı bir iktidar geldikten sonra, oturup büyük bir hesaplaşma yaşamamız gerek. Türkiye'nin aydınları, vatansever, aklı eren insanlarının entelektüel bir tartışma açması gerekiyor; biz nerede hata yaptık? Biz derken, Cumhuriyet kuşaklarını kastediyorum. Neden böyle oldu, neden Cumhuriyet'in bütün kurumları çöktü? Bu öz eleştirilerin de birkaç başlıkta yapılması lazım; biri Atatürk'ü anlama konusu, diğeri etnik mesele… Bir de tabii, aydınına düşmanlık. Nazım'ı hapislerde çürütmüşsün, Sabahattin Ali'yi öldürmüşsün, sonra diyorsun ki “Batı bizi anlamıyor.”
– Siyaseti ne çok sevdiğinizi biliyorum (kahkahalar) cumhurbaşkanı mı olacaksınız?
Allah korusun. En büyük pişmanlığım 1994 yılında adaylığı kabul edip sonra da kısa dönem Meclis'te bulunmaktır. Hiçbir şeyin başkanı olamam ben, şu bizim sitenin bile başkanı olmak istemem. Ben düşünüyorum, üretiyorum, yazıyorum. Cumhurbaşkanı olacak insanlar zaten belli, yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Bizim halk, uçurumun kıyısında, son anda frene basmayı bilir. Tarih bu umudu ve freni Ekrem İmamoğlu biçiminde karşımıza çıkardı. Çok güzel işler yapacağına, başarılı olacağına inancım tam… Yolu açık olsun.