BirGün'ün sorularını yanıtlayan Prof. Görür, şunları kaydetti:
Ülkenin en önemli deprem bilimcilerinden biri olarak, bugünden 17 Ağustos’a baktığınızda ne görüyorsunuz? Yeni 17 Ağustoslar kapıda mı?
1999 depremleri Marmara Denizinin altındaki kabuğa önemli miktarda stres transfer etmiştir. Zaten burada son 1766 depreminden bu yana da stres birikmektedir. Marmara’da deprem beklediğimiz fay sisteminin deprem tekerrür periyodu da dolmuştur. Bütün bunlar Marmara Denizi içerisinde yakın bir zamanda büyük bir depreme işaret ediyor.
İstanbul’da meydana gelecek deprem için neler söylersiniz? Gölcük depreminden daha yıkıcı olabilir mi?
Beklenen Marmara depremi minimum 7.2 büyüklüğünde olacaktır. Bu deprem nüfusu 16 milyon olduğu söylenen bir mega kentte olacaktır. Üstelikte bu kentin yapı stokunun yüzde 60’ının mühendislik hizmeti görmediği iddia edilmektedir. Kalabalık nüfus ve kalitesiz bir yapı stoku herhangi bir depremde can ve mal kaybını en fazla artıran parametrelerdir. Hal böyle olunca, korkarım ki Marmara depremi, Gölcük Depremi’nden çok daha fazla hasar verecektir.
Sadece Kartal’da kendiliğinden çöken tek bir binada bile 21 yurttaşın hayatını kaybettiğini düşününce, olası İstanbul depreminde yaşamını yitiren insan sayısını düşünmek bile istemiyoruz.
Sizce en kötü senaryo” ne olacak?
Düşünebileceğimiz en iyi senaryoda bile vardığımız sonuçlar bizi ürkütüyor. İstanbul’da 1 milyon 600 bin binanın olduğu söyleniyor. Olası depremde binaların yüzde 99’unda hiç ölümlü ve yaralanmalı vaka olmayacağını düşünsek bile geriye yüzde 1’e tekabül eden 16 bin tehlikeli bina kalıyor. Bu binaların her birinin 4 katlı olduğunu düşünsek 64 bin katla karşı karşıya kalırız. Her kat 2 daire içerse 128 bin daireyi buluruz. Her dairede en az 4 kişi yaşasa karşımıza tehlikede olan 512 bin kişi çıkar. Bu sayının onda birinin bile hayatını kaybedeceğini düşünseniz rakam yine 50 binleri buluyor. Durum maalesef çok ciddi…
İstanbul’un yapı stoku oldukça sorunlu, kentsel dönüşüm çalışmaları ise tartışmalı. Bunu nasıl yorumlarsınız?
Kentsel dönüşüm çok iyi bir proje. Eğer doğru yapılsaydı bugün çok şey değişirdi. Bu proje bir müteahhitlik projesi olarak algılandı. İşin odağına deprem değil, rant yerleşti. Devletin destek, gözetim ve denetimi olmayınca da proje olası depremde en fazla hasar görebilecek yerlerde değil en fazla kâr getirebilecek semtlerde yürütüldü. Projenin motor gücünü müteahhitler oluşturdu. Sadece yapı stokunu yenilemekle kentsel dönüşüm olur sanıldı. Hâlbuki bir kenti depreme hazırlamak için o kentin tüm bileşenlerini deprem güvenli hale getirmek gerekir. Kent bileşenleri de halk, yönetim, altyapı, yapı stoku, çevre ve ekonomidir. Bütün bu bileşenler üzerinde çalışmak gerekir.
Riskler azaltılmadığı gibi, yeni riskler de eklendi. Örneğin İmar Barışı… Siz ‘imar affı’ için neler söylersiniz? Çözüm üretmektense sizce neden böyle bir ‘tercih’te bulunuldu?
İmar afları doğru değildir. Yasa ve yönetmeliklerimiz halkı imara aykırı işlem yapacak davranışlara itmeyecek şekilde hazırlanmalı ancak yapıların deprem güvenliğini bozacak imalatlara da asla müsamaha etmemelidir.
Peki, İstanbul’daki büyük depremde tsunami riski her zaman söz konusu. Buna ilişkin ne dersiniz?
Marmara’da 7 ve üzeri büyüklükte hemen hemen her depremde tsunami olmuştur. Buna ait bilgiler tarihi kayıtlarda mevcuttur. Son zamanlarda yapılan araştırmalarda, özellikle İstanbul kıyılarında beklenen Marmara depremi sırasında yüksekliği 10 metre kadar çıkabilecek tsunami dalgası olabilir.