YAŞAM - Nevzat Tarhan: Akif hayatta olsaydı din bilimleri ile fen bilimlerinin birleştirilmesini isterdi

YAŞAM - Prof. Dr. Nevzat Tarhan, İstiklal şairi Mehmet Akif Ersoy ile ilgili, "Eğer şu an Mehmet Akif hayatta olsaydı din bilimleri ile fen bilimlerinin birleştirilmesini isterdi. İkisi bir araya gelince hakikati buluruz" dedi.
Nevzat Tarhan: Akif hayatta olsaydı din bilimleri ile fen bilimlerinin birleştirilmesini isterdi
2022-01-31 18:09:35   Güncelleme: 2022-01-31 18:09:35     © DHA


Moderatörlüğünü gazeteci Şaban Özdemir’in yaptığı, çevrimiçi düzenlenen panelde İstiklal şairi Mehmet Akif Ersoy, “Gelenekten Geleceğe: Asım’ın Nesli ve Küreselleşme” bağlamında ele alındı.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şair Mehmet Akif Ersoy’un yaşamını istibdat, meşrutiyet ve cumhuriyet olarak değerlendirdiği 3 dönemde politik psikolojik bağlamında değerlendirdi.

'Mehmet Akif, Asım’ın nesli gibi bir ideali benimsedi'

Mehmet Akif Ersoy’un hayatı incelendiğinde 3 dönemin varlığından söz edilebileceğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Mehmet Akif, Asım’ın nesli gibi bir ideal koymuş. Hayatındaki ilk dönem o zamanki kullanılan tabirlerle istibdat olarak bilinen meşrutiyetten önceki dönemdir. Bu dönemleri istibdat, meşrutiyet ve cumhuriyet dönemi olarak sıralayabiliriz. Osmanlı’nın durumunu politik psikoloji açısından değerlendirdiğimiz zaman istibdat döneminde yargılamanın gizli, soruşturmanın ise açık olduğunu söyleyebiliriz. Bu durum şu andakinin tam tersini gösteriyor. Evrensel hukuk düzenlerine göre meşrutiyetten önceki dönemde yargılamalar gizli yapılmış. Adaletin tecil etmesinin pek mümkün olmadığı bir sistem uygulanmış.” dedi.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Sultan II. Abdulhamid'in dünyanın değiştiğini fark ederek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Abdulhamid gelecek vizyonu olan bir insandı. Olacakları fark etmiş, dünyada bir özgürlük rüzgarının estiğini görmüş ve ikinci meşrutiyet dönemini ilan etmiş. Bilimin en önemli özelliği tahmin edilebilirlik özelliğidir. Siyasetçiler gelecek seçime doğru plan yaparlar. Bir şirkette vizyonu olmayan sadece misyonu olan kişiler sadece şirketin o anki durumunu düşünür ama şirketin üst kademesi vizyon sahibidir, stratejik düşünür ve gelecek birkaç yılı öngörmeye çalışır. Üniversiteler de demokratik ülkelerde siyasetin vizyonunu belirliyorlar. O yüzden üniversitelerin de tahmin edebilirlik sorumlulukları var. Üniversitelerin özerk olmaları ve özgür kararlar alabilmeleri o açıdan çok önemli. Böyle olunca bilgi sunuyorlar ve uygulama kararı karar vericilerin sorumluluğunda oluyor. Üniversiteler görüşlerini dile getiremiyorsa politize olmuşlardır, baskılanmış ve demokrasiden uzaklaştırılmışlardır.”

'Mehmet Akif meşrutiyetin güçlü bir savunucusuydu'

Mehmet Akif’in de Abdulhamid gibi ‘Ya yeni hal, ya izmihlal’ fikrini benimsediğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “O dönemde meşrutiyet ilan edilince ve özgürlük olunca doğuda sıkıntılar yaşanmış. İnsanlar Ermeni komutanın emrine girecek olmalarını sorgulamışlar. Tartışmalar yaşanırken devamlı ehliyet ve liyakat’ın üzerinde durulmuş. Ehliyet ve liyakatın böyle durumlarda milliyetten daha önemli olduğu ön plana çıkarılmış. Mehmet Akif de meşrutiyetin güçlü savunucularından olmuş. Meşrutiyet İttihat ve terakkinin hataları yüzünden devam etmedi. Millet de meşrutiyete henüz hazır değildi. Türkiye eğer meşrutiyet devam etseydi şu an İngiltere, Belçika ve Danimarka gibi meşruti monarşi sisteminde olacaktı. Sembolik bir monarşi olacaktı. Saltanat ve hilafet devam edecekti ama meşrutiyet devam ettiği için özgürlükler sistemine yavaş bir geçiş olacaktı.” dedi.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, o dönemdeki en önemli sorunun 31 Mart olayının çıkması olduğunu hatırlattı ve sözlerini şöyle sürdürdü:

“31 Mart olayları her şeyi alt üst etti. 13 gün sürmüş ama 10 gün hiç müdahale edilmemiş. Mahmut Şevket Paşa komutasındaki ordu 3 günde ayaklanmayı bastırmış fakat o da öldürülmüş. Derin devletin Mahmut Şevket Paşa’dan rahatsız olduğu biliniyor. Bu süreç içerisinde Mehmet Akif de meşruti monarşiyi savunmuş. Abdulhamid birinci dönemde hürriyetçi davrandı. Meşruti monarşide de saltanatı değil ‘ya yeni hal ya da izmihlal’ diyen bir vizyon geliştirdi. Cumhuriyet dönemine geçince de Mehmet Akif, Osmanlı’nın son dönemindeki istibdattan daha şiddetli bir istibdat ile karşılaştı. En çok değer verdiği temel değerlerin yok olmaya başladığını görüyor. Ezan türkçeleştirilmiş, bazı camilere sıralar sokulmuş. İstiklal mahkelemeri kurulmuş ve ciddi bir şekilde her tarafta idam sehpaları ortaya çıkmış. Şapka giymeyen kişiler idam edilmeye başlamış. Bunlar şu an Türkiye’de tartışılmıyor ama o dönemde maalesef hiç evrensel hukuka uymayan olaylar yaşanmış.”

Prof. Dr. Nevzat Tarhan'ın konuşmasının devamı şöyle:
“Mehmet Akif’in yanına gidenler takibe alınmaya başlamış. Bir suikaste uğramamış ama aç ve susuz olarak hayatını kaybetmiş. Cenazesini de 1936’da İstanbul Üniversitesi öğrencileri kaldırmış. Toplum, Mehmet Akif’i müthiş derecede seviyor. Sevmesinin sebebi de onun saf, masum ve mazlum duruşudur. Mağdur edilmiş ama hiç isyan etmemiş. Muhalefet etse de isyan etmemiş. Mehmet Akif’in kötüye kullanılmaması için de çevirisini yaptığı Kuran-ı Kerim nüshasını yaktırdığı söyleniyor. Mehmet Akif bu dünyadan zorluklar içinde gitti ama Allah katında çok önemli bir makamda olduğunu düşünüyorum. Çünkü dünya menfaati için ahiretinden taviz vermedi. Mehmet Akif Ersoy; asalet, şahsiyet ve izzet simgesidir. Asım’ın neslinde örnek olmaya layık birisidir.

Mehmet Akif bu sözle Kur-an’ı Kerim’i bu asrın anlayışına çevirmek gerektiğinden bahsediyor. Bu asrın anlayışında da dinin sağlamlığının yerini bilimsel sağlamlık aldı. Eğer şu an Mehmet Akif hayatta olsaydı din bilimleri ile fen bilimlerinin birleştirilmesini isterdi. İkisi bir araya gelince hakikati buluruz. Bilimin amacı hakikati aramak ve bulmaktır. Asım’ın neslinde bu zihinsel dönüşüme ihtiyacımız var. Modernizm bize mutluluk olarak ‘bir şeye sahip ol mutlu ol’u sundu. Hep dış nedenli mutluluk. Gerçek mutluluk dış nedenli mutluluık değildir, içsel mutluluktur. İçsel mutluluk da anlam mutluluğudur. Bir insan bir konuya anlam yüklerse ve onun için uğraşırsa anlamı yakalar ve mutlu olabilir. Ama anlamı yakalayamayanlar herşeye sahip olsalar da mutlu olamıyorlar, intihar ediyorlar. Fani şeyler insanı mutlu edemez. İnsan hayatında baki bir anlamın olması lazım. Asım’ın nesli dünya ve ahireti birleştirebilen, din bilimleri ile fen bilimlerini birleştirebilen bir nesil olmalı. Bugün metaverse’den bahsediyoruz. Aslında bu dünya ahiretin metaverse’si. Avatarlarımızla dolaşıyoruz. Sadece dünyasal düşünmemeli, ebedi hayatı da önemsemeli. Mehmet Akif Ersoy bize Sefahat gibi çok güzel bir eser bıraktı. İstiklal marşı gibi her okuduğumuzda tüylerimizi ürperten bir eser bıraktığı için ona teşekkür etmek gerekiyor.”