Oluç, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında ekonomideki gelişmeleri değerlendirdi.
Oluç, "Bütçe görüşmeleri Genel Kurul’da sürüyor. Bütçe hazırlandığı ve görüşüldüğü sırada dolar 9,27 idi. Şu anda 14 buçukta dalgalanıyor. Bu bütçenin tüm öngörüleri ve değerlendirmeleri çökmüştür. 9,27 nerede 14,5 nerede? Bu çökmüş olan 2022 bütçesi revize edilmeden AKP-MHP oylarıyla geçecek olursa, kabul edildiği andan itibaren kadüktür. Çökmüş bir bütçe ile karşı karşıyayız. Mutlaka revize edilmelidir. İktidar bu revizyondan kaçamaz." diye konuştu.
Oluç şu ifadeleri kullandı:
"Merkez Bankası kendisinde olmayan dolarları satıyor"
Dolar bugün 14,60’ı gördü ve Merkez Bankası müdahaleye başladı. Duyuru yaptı müdahaleye başladık diye. Kısa süredeki dördüncü müdahale. 14.30’a indi, aradan biraz zaman geçti çıkmaya devam etti. Şimdi dalgalanıyor. Merkez Bankası’nın son bir haftadaki müdahaleleri başarısız olmuştur ve kesinlikle sonuç alınamamıştır, doların düşürülmesi, ateşin söndürülmesi doğrultusunda.
Ama birileri çok büyük haksız kazanç elde etmiştir. Merkez Bankası kendisinde olmayan dolarları satıyor. Merkez Bankası’nda dolar yok. Yüksek faizle borçlanıyor ve o dolarları satıyor, müdahale ederken bankaların emanet dolarlarını satıyor ve sonuç alamıyor. Dolarlar uçup gidiyor. Nereye?
Büyük bir hırsızlık var ortada. Büyük bir peşkeş operasyonu var ortada. Bu operasyonu yürüten Merkez Bankası’dır. Ayıptır, günahtır; soruyoruz, bu halkın değerleri, zenginlikleri kimlere peşkeş çekiliyor? Açıklanmak zorundadır. Ülke yanıyor, birileri haksız kazanç peşinde.
Soruyoruz; Merkez Bankası son bir hafta içinde ne kadar döviz sattı? Piyasadan ne kadar faizle borçlandı? 100 bin dolar üstü dolar bozduranlar kimlerdir? 100 bin dolar üstü dolar satın alanlar kimlerdir? Kime peşkeş çekiyorsunuz dolarları? Bu soruların cevabı verilmezse, her biri yargılama konusu olacaktır günü geldiğinde. Çok açık bir şekilde söylüyoruz.
Bakın, Numan Kurtulmuş’un yaptığı ‘ahlaksızlık’ açıklamasıyla bu yaşananları karşılaştıralım. Ahlaksızlık neymiş Sayın Kurtulmuş, açıklayın şimdi. Ahlaksızlık; kimin olduğu belli olmayan alım satımlarla büyük ve haksız kazançlar elde etmektir. Ve sizin iktidarınız bunu yapmaktadır.
Bu iktidara güven kalmamıştır. Halk, iktidara güvenmiyor, ekonomi politikalarına ve söylemlerine güvenmiyor. Halk TL’ye güvenmiyor. Az buçuk birikimlerini koruyabilmek için çaresizce ne yapacağını arıyor. Her gün, her an yoksullaşıyor.
Geçmişte haftada bir devalüasyon oluyordu. Şimdi yarım saat, 45 dakikada bir devalüasyon oluyor. Yönetemiyorsunuz. Eğer bugün döviz mevduatları bankalarda yüzde 62’ye ulaşmışsa, 2001 krizinden sonraki en büyük noktaya ulaşmışsa, bu iktidara duyulan güvensizlikten kaynaklıdır. İktidarın uluslararası alana ve topluma güven vermiyor olmasıdır esas nedeni.
Bu koşullarda ateş gittikçe büyürken, yeni Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati açıklamalar yapıyor. Bizim modelimiz Çin, Güney Kore modeli değil Türk tipi ekonomi modeli diyor. Yapmayın. Türk Tipi Başkanlık Sistemi icat ettiniz. Bu ucube Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Türkiye’yi bu hale getirdi. Batırdı. Ne hukukun üstünlüğünü, ne kuvvetler ayrılığını, ne denge denetleme mekanizmalarını bıraktı, ne de ekonomiyi. Şimdi bir de Türk tipi ekonomi modeli yaratacaksınız. İnsanlara korku salıyorsunuz bu ettiğiniz laflarla.
Sayın Nebati diyor ki; çok hızlı düzelecek ekonomi, yeter ki bize güvenilsin. İşte itiraf. İktidara güvenilmediğini itiraf ediyor. Evet, biz de söylüyoruz; iktidarınıza, ekonomi politikalarına güven kalmadı, diyoruz. Bakan da, yeter ki, bize güvenilsin diyor. İnanmayanların, güvenmeyenlerin sayısının her geçen gün arttığı bir Türkiye'yle karşı karşıyayız.
Bakan Nebati, “dışarıdan herhangi bir saldırı yok” diyor. Hani dış güçlerdi? Meclis’te araştırma önergesi indirdik, dış güçleri araştıralım dedik, reddettiniz. Hani dış güçler diyordunuz. Genel Başkanınız Recep Tayyip Erdoğan, ‘dış güçler’ diye konuşup, duruyordu. Bakan Nebati şimdi, “saldırı yok, çok net olarak söylüyorum” diyor.
Haklı çıktık yine değil mi? Dış güçler yok, sizin yanlış ekonomi politikalarınız, yanlış attığınız adımlar var. Esas mesele bu.
Sayın Nebati, “model başarısız olursa üzülürüz” diyor. Üzülmeyi bırakın, kahredin kendinizi. Sizin ekonomi modeliniz zaten başarısız. Bu başarısızlık bu ülkede milyonlarca emekçiyi, işçiyi, çiftçiyi, köylüyü, esnafı, milyonlarca engelliyi, emekliyi, kadını, genci hepsini perişan etmiş durumda. İnsanlar kan ağlıyor. Ekmek kuyrukları oluşuyor, ekonomi modelimiz başarısız olursa üzülürüm diyor. Üzülmek yetmez, kendinizi kahredin diyoruz. Böyle bir hakkınız var mı? İnsanların bu hale gelmesinden, pahalılığın ve işsizliğin zirve yapmasından dolayı, ortaya çıkan sonuçlar karşısında üzüleceksiniz öyle mi. Kabul edilemez bu.
Sayın Nebati, ‘despotik yönetim anlayışım yok’ diyor. Kime söylüyorsunuz bunu? Kimin despotik yönetim anlayışı vardı. Geçmiş bakanlarınıza mı söylüyorsunuz? Lütfü Elvan'ı, Berat Albayrak’ı mı kast ediyorsunuz? Yoksa Genel Başkanınızı mı kastediyorsunuz? Dünya alem biliyor ki, despotik yönetim anlayışı Erdoğan’dadır. Kiminle hesaplaşıyorsunuz? İşte bu da bir itiraf.
Son olarak diyor ki, “Bitersek hep beraber biteceğiz, kazanırsak hep beraber kazanacağız” Öyle mi? AKP-MHP iktidarı bitince hep beraber bitmiş olmayacağız. AKP-MHP koalisyonu bitecek,Türkiye bitmeyecek, siz Türkiye değilsiniz. Bitersek hep beraber biteceğiz lafı doğu değil.
Biterseniz, Türkiye toplumu kazanacak. Emekçisi, işçisi, köylüsü, çiftçisi, kadını, genci, emeklisi, esnafı kazanacak. Siz biterseniz onlar kazanacak. Sizin siyasi bekanızla ülkenin bekası arasında bir ilişki yok. “Aynı gemideyiz” mantığıyla söylüyorsanız, gemi batmasın diye söylüyorsanız; sizin kaptan ve yardımcı kaptanlar gemiyi batırıyor, burnu aşağı doğru gidiyor geminin. Gemiyi batırmamak için kaptanı ve yardımcılarını değiştirmek gerekiyor. Siz Erdoğan’ı kastederek, ‘onun sözünden çıkmam’ diyorsunuz ya. İşte ancak kaptanı ve yardımcılarını değiştirirsek gemiyi kurtarırız. Siz biterseniz bu ülkenin yoksulları, halkları rahatlayacak. Kurtulacak.
"Biraz evvel haberlere düştü. Tayyip Erdoğan, Merkez Bankası Başkanı ve kamu bankaları genel müdürleri ile görüşecekmiş. Bu ne demek? Hani Merkez Bankası bağımsızdı? Şimdi kamu bankalarının müdürlerine ve Merkez Bankası Başkanına ekonomik direktifler verilecek demek. Yeni bir kriz durumuyla karşı karşıyayız. Daha beter hale getireceksiniz ekonomiyi.
Biraz rahatlamanın yolu, elinizi ekonomiden çekmektir. Susun, kameralardan uzak durun, bu ülkenin Saraydan yöneltilemeyeceği, bu ülke ekonomisinin Saraydan yönetilemeyeceği, tek adam yönetimiyle sürdürülemeyeceği ortaya çıkmıştır. Bu görüşme de ekonomiyi daha sıkıntılı durumlara yuvarlayacaktır.
Akla zarar modeller öneriyorsunuz, buna yeni ekonomi modeli diyorsunuz. Bu yeni deği. Bu ekonomi modeli, 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra, Kenan Evren’in tank paletleriyle uyguladığı ekonomi politikalarıdır. Siz şimdi askeri diktatörlük dönemi ekonomi modeline geri döndünüz. 80’lerdeki ekonomik krizlere, 1994-2000 ve 2001 krizlerine o ekonomik model neden oldu. Banker skandalları, hayali ihracatlar, devalüasyonlar o model yüzünden yaşandı. Siz şimdi o modeli yeni diye satıyorsunuz. Aynı suda iki kere yıkanılmaz. Ortada yeni bir ekonomi modeli yok. Siz bu uygulamalarınızla Türkiye’yi daha ciddi bir krize sürükleyeceksiniz.
Eskiden bir gecede açıklanan devalüasyon, şimdi saatler içinde ortaya çıkıyor. Bugün bunun en somut örneğini yaşıyoruz. Daha geçen gün Merkez Bankası yıl sonu dolar tahminini 9.95’ten 13,77’ye çıkarmıştı. O zaman, bir hafta sürmez bu tahmin dedik. Ne oldu? Bugün 14.60 seviyelerini gördü. O yıl sonu dolar tahmini de tutmuyor. O Merkez Bankası Başkanı necidir? Neye göre yapıyor tahminleri? Daha geçen hafta 12 aylık tahmini 15.56 diye açıkladı, bugün dolar 14.60’larda. Merkez Bankası Başkanı’na sesleniyoruz. İstifa edemiyorsunuz, affınızı isteyin. Daha fazla orada durmayın.
Tekrar vurguluyoruz. Bu bütçe kadük hale gelmiştir. Bu bütçe revize edilmelidir. Bu bütçe bu haliyle kabul edilirse, orta vadeli plan ve Merkez Bankası tahminleri gibi çökmüştür.
Geçen gün dedi ki, AKP Genel Başkanı Erdoğan, “Sosyal medya demokrasiye tehdittir.” Şimdi sosyal medyayı neden hedef aldığınızı biz çok iyi biliyoruz.
Sosyal medya olmasaydı;
AKP’nin pudra şekeri düzenini bu toplum öğrenemeyecekti.
Sedat Peker’in ifşa ettiği çete ve mafya ilişkilerine ve suçlarına ilişkin, iktidar içindeki bakanların mafya iltisaklı durumuna ilişkin bilgileri toplum öğrenemeyecekti.
Mafyanın otellere, kamu arazilerine nasıl çöktüğünü, bunların nasıl ucuza kapatıldığını bu toplum öğrenemeyecekti.
İçişleri Bakanı Soylu’nun suçlarını bu toplum öğrenemeyecekti.
Soylu’nun suçlularla ortaya çıkan fotoğraf albümünü bu toplum öğrenemeyecekti.
Sokakta, karakolda, cezaevlerindeki işkenceyi, baskıyı bu toplum öğrenemeyecekti.
Toplumsal muhalefete, öğrencilere, emekçilere yönelik kolluk şiddetini bu toplum öğrenemeyecekti.
Sarayın yolsuzluklarını, şatafatını, israfını öğrenemeyecekti bu toplum.
Pandora Papers belgelerini, yurt dışına kaçırılan paraları duymayacaktı.
Sarayda düğme ilikleyen yüksek yargı üyelerini göremeyecekti.
Erkek şiddeti sonucunda can veren kadınların çığlıklarını duymayacaktı.
İzmir il binamızda katledilen Deniz Poyraz’ın katilinin ilişki ağını toplum duymamış olacaktı.
Yani sosyal medya olmamış olsaydı, bu toplum iktidarın dipsiz medyasının dipsiz yalanlarıyla baş başa kalacaktı. Siz onun için sosyal medyayı demokrasi düşmanı ilan ediyorsunuz. Sosyal medyayı susturmak için hazırlık içinde olduğunuzu biliyoruz, bunu asla kabul etmeyeceğiz.