Fox TV’de İlker Karagöz’ün sunduğu Çalar Saat Hafta Sonu programına katılan Öztrak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın erken seçime gitmek istemeyeceğini belirterek, “Anketlere baktığınızda bu saatten sonra tek adamın yeniden seçilme umudu, bu rejimin devam etme umudu sandıktan çıkmaz. Biz bir seçim beklemiyoruz ama seçime kara verildiği andan itibaren her an seçim olacakmış gibi hazırız, çalışıyoruz” dedi.
Türkiye’deki en büyük açığın “Cumhurbaşkanı açığı” olduğunu belirten Öztrak şunları söyledi:
“Bu memleketin en büyük açığı herkesi kucaklayan, onun belediyesi bunun belediyesi o parti bu parti ayrımı yapmayan bir Cumhurbaşkanıdır. Ama maalesef şu anda cumhurbaşkanı koltuğunda AKP Genel Başkanı oturuyor ve millettin bu kadar sıkıntısı varken siyaset yapıyor. Daha geçen gün ulusa sesleniş konuşmasını izlediniz. Milletin derdi başından aşmış Ama Sarayın kibirli kişisi çıkmış yarım saat iletişim danışmanının evini anlatıyor. Bir de yok 45 metrekareymiş, yok kiraladığı arsa mezbelelikmiş millete acındırmaya çalışıyor.”
Erdoğan’ın CHP Lideri Kılıçdaroğlu’na yönelik “5 koyun verin, kaybeder gelir” sözünü hatırlatan Öztrak, Koronavirüs salgını sırasında dağıtım şekli sürekli değişen maskelere dikkat çekti: “Bu kadar para toplandığı halde vatandaşa 5 maske bile dağıtılamıyor. Hep 5 koyunu güdemezler diyen ama 5 maskeyi bile dağıtamayan bir Saray hükümetiyle karşı karşıyayız.”
Öztrak, belediyelerin yardımlarının engellenmesini anımsatarak, “Bu maskeleri bizim belediyelerimiz aracılığıyla dağıtmış olsalardı, şimdi herkesin elinde 5 tane maskesi vardı. Ama ‘Ben, devletin anayasal bir parçasını siyaseten devre dışı bırakacağım’ dediğiniz andan itibaren bu saçma görüntülerle karşı karşıya kalıyoruz” diye konuştu.
Ekonomi hakkında da değerlendirmede bulunan Öztrak, Koronavirüs salgını sonrasında yeni bir bütçe yapılması gerektiğini vurgulayarak, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın yüzde 5 büyüme hedefinin tutmaması halinde istifa etmesi gerektiğini kaydetti. Öztrak, “Bugün artık hiçbir tutarlılığı kalmamış olan bütçeyi yeniden yapacaklar. Bütçeyi yeniden yaparken, mutfaktaki tencereye ağırlık verecekler” tavsiyesinde bulundu.
İktidarın uyguladığı ekonomik politikanın Türkiye’yi IMF’nin kapısına sürüklediğini ifade eden Öztrak, giderek artan dolar kuruyla ilgili şu yorumu yaptı: “Doları 7 TL’nin altında tutabilmek için ihtiyaç duyulan tedbirleri almak yerine ülkenin dövizlerini sattılar. Şimdi dövizler bitti. Para basacaksanız, bastığınız paranın arkasında neyle duracaksınız? Nasıl koruyacaksınız? Ya elinizde rezerviniz olacak ya da bunun arkasına ciddi bir hikaye ve tedbirleri koyacaksınız." Öztrak’ın açıklamaları şöyle:
"Sandık geldiğinde milletin Saraya gereken dersi vereceğini söyledik, buna karşı “Darbe mi istiyorsunuz?” diyerek tepki verdiler. Bunlar tehlikeli sözlerdir. Özellikle Sayın Özhaseki’nin, “Şapka alınıp gidilmez” sözleri başka bir şeyleri de çağrıştırıyor. Milletin iradesi gidin dediğinde gitmeme niyetini ortaya koyuyor. Bunu İstanbul seçimlerinde denediler. 13 bin oy fark vardı, millet bunun cevabını sert şekilde verdi, fark 800 bin oya çıktı. Ama hala ders almamış görünüyorlar. Bizim sözlerimizden darbe çıkmaz. CHP bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da hep demokrasiden yana olacaktır.
Eğer sandığı kendinize darbe olarak görüyorsanız ülke çok sıkıntılı bir durumda demektir. Benim de her zaman söylediğim gibi tek adam parti devleti rejimi korku ve telaş içindedir. Çünkü milletin taleplerine cevap verememekte ve sandık önüne geldiğinde milletin ilk fırsatta bu rejimi değiştireceğini bilmektedir. Ortada net bir tablo var. Ortakları, kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üzerinden darbe girişiminde bulundu. Bu girişimi milletimiz, Silahlı Kuvvetlerimizin, polisimizin, bu ülkenin demokrasiye bağlı unsurları engelledi. Ardından OHAL ilan etmek suretiyle başka bir sivil darbe girişiminde bulunuldu. Bugün tek adam parti devleti rejimi, o gün ilan edilen OHAL’den sonraki gelişmeler neticesinde ortaya çıktı. Eğer tek adam parti devleti rejimi sandığı kendisi için tehlike olarak görme noktasına gelmişse, bu son derece riskli bir söylemdir. Bu söylemden derhal vazgeçmeleri lazımdır. Sandık gelince milletimiz tercihini yapacaktır. Sandıktan kim çıkarsa görevini yapacaktır.
Sandığın ne zaman geleceğine tek adam parti devleti rejiminde bir kişi karar veriyor. Sarayın başında bulunan AK Parti Genel Başkanı seçime gitmek isterse seçime gidecektir. Seçime gidip gitmeme konusu tek adamın iki dudağı arasındadır. Ama anketlere baktığınızda bu saatten sonra tek adamın yeniden seçilme umudu, bu rejimin devam etme umudu sandıktan çıkmaz. Biz bir seçim beklemiyoruz ama seçime kara verildiği andan itibaren her an seçim olacakmış gibi hazırız, çalışıyoruz.
Milletimizin çok büyük bir ittifakla seçmiş olduğu belediyelerimizin önüne sürekli engel çıkartmak niyetindeler. Kendi belediyelerinin işlerini de mümkün olduğunca kolaylaştırıyorlar. Sıkıntı şu, belediyelerimiz, Genel Başkanımızın ve Genel Merkezimizin koordinatörlüğünde çok iyi bir sınav veriyorlar. Elindeki son derece kısıtlı imkanlarla milletin derdine derman olabilmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Saray hükümeti bizim belediyelerimizle el ele vererek bu hizmetleri daha da etkili hale getirmek yerine buradan siyasi bir rant devşirmeye çalışıyor, belediyelerimizi sahanın kenarına itmeye çalışıyor. Yapamazlar. Biz millete bir söz verdik. Milletimizin derdine derman olmaya geliyoruz dedik. Hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek, buna çözüm bulacağız diye geldik. Bu hizmetleri yapmaya devam edeceğiz. Ama bu davranış biçimini de milletimizin takdirine bırakıyorum.
El ele tutuşmamız gereken, millete hizmeti hep birlikte vermemiz gereken sıkıntılı günlerdeyiz. Canına kıyan bir gencimiz arkasında not bırakıyor, “Beni Koronavirüs öldürmedi, beni çaresizlik, sahipsizlik, umutsuzluk öldürdü” diyor. İnsanlar bu noktaya gelmişken, senin belediyen benim belediyem tartışmalarının hiçbir anlamı yoktur. Milletimize de hiçbir faydası yoktur.
Bu memleketin en büyük açığı herkesi kucaklayan, onun belediyesi bunun belediyesi o parti bu parti ayrımı yapmayan bir Cumhurbaşkanıdır. Ama maalesef şu anda cumhurbaşkanı koltuğunda AK Parti Genel Başkanı oturuyor ve millettin bu kadar sıkıntısı varken siyaset yapıyor. Daha geçen gün ulusa sesleniş konuşmasını izlediniz. Milletin derdi başından aşmış. Gencecik çocuk telefonunu rehin bırakıyor, 10 TL’lik benzin alıp kendini yakıyor. Ama Sarayın kibirli kişisi çıkmış yarım saat iletişim danışmanının evini anlatıyor. Bir de yok 45 metrekareymiş, yok kiraladığı arsa mezbelelikmiş millete acındırmaya çalışıyor. Bunların hepsi suni gündem… Biz milletin derdine derman olunsun istiyoruz. (Bir liderler zirvesi yapılsın istiyor musunuz?) Milletin derdine derman olmak için yapılacak her şeyde elimizi taşın altına sokarız ama biz böyle bir niyeti görmüyoruz. Tamamen farklı yerlere gidiş var ve bundan vazgeçilmiyor.
Şu anda meselemiz milletin mutfağında tencerenin kaynamaması. Bu krize biz kendi ekonomik krizimizin ve sıkıntılarımızın ortasında yakalandık. Mevcut iktidar 2007’den beri ekonomide doğru dürüst hiçbir tedbir almıyor. Özellikle 2009’dan sonra bu ülkeyi yabancı paraya, dövize dolara müptela etti. 2018’de bir uluslararası çekişme neticesinde ekonomi ciddi bir tepki verdi, çünkü çok kırılgan hale getirilmişti. Saray hükümeti hem insanları hem şirketleri borca batırarak bu işten çıkarız zannetti. Böyle borca batmış şirketlerle ve hane halkıyla bu krize yakalandık. Bu krizin tüm dünyada çok ciddi etkileri var. Büyük bir sıkıntının üstüne binde 9 büyümüş, 8 milyon işsizi olan bir ekonomi ve 30 milyar dolara düşmüş rezervlerle yakalandık biz bu krize. Tencere kaynamıyordu, insanlar çok büyük sıkıntıdaydı, bunları hatırlamamız lazım.
Bugün geldiğimiz noktada iktidar ne yapıyor? Önce 100 milyar TL, sonra 200 milyar TL denen bir paket açıkladılar. Bu pakette ne var? Bu paketin 150 milyar TL’si borç. Esnafa destek dedikleri kredi, bir de kredi kartı dağıtıyorlar, o da borç. Kredi Garanti Fonu’nu kullanarak şirketlere kredi veriyorlar, bu da borç. Bunlar hep ödenecek. Vatandaşa ihtiyaç desteği deyip tüketici kredisi verdiler 22 milyar TL, bu da borç. Bu borçların hepsi ödenecek. Bunu nasıl ödeyecek? Vatandaşın işi gücü durmuş. 250 bin işletme faaliyet gösteremiyor. Berberler, kahvehaneler, lokantalar, her yer durmuş vaziyette. Hiçbir geliri kalmayan insanlara kredi veriyorsunuz. Krediyle bugünü idare etti, yarın bu krediyi öderken neyle idare edecek? Nasıl bu ekonomi canlanacak? Nasıl fırsata çevireceksiniz?
Dünyada ülkeler vatandaşlarına 8,5 trilyon dolar destek veriyor. Örneğin İngiltere diyor ki, “Ey duran işletmede çalışan vatandaşım. Senin maaşının yüzde 80’i benden. Ey işletme sahibi, 3 aylık hasılatının yüzde 80’i de benden.” Türkiye’nin de gelir kayıplarını borçla değil devletin doğrudan verdiği yardımla telafi etmesi lazım. Bu senenin ilk 3 ayında bu devlet 176 milyar TL vergi toplamış. 23 milyar TL dış borç, 43 milyar TL iç borç almış. TCMB’nin 41 milyar TL’lik karını erken tahsil etmiş, elinden almış. TCMB matbaasında 56 milyar TL para basmış. 197 milyar TL’lik döviz rezervini satmış. Tam 537 milyar TL kaynak toplamış. Nereye gitti bu paralar? Vere vere ne veriyor? 200 milyar TL, onun da 150 milyar TL’si zaten borç Ayrıca sene başında İşsizlik Fonu’nda 131 milyar TL para varmış. Emeklilik maaşını asgari bin TL’den bin 500 TL’ye çekmekle ilgili bir düzenleme var. Bu telafi edici ödeme, böyle bir gider var. Baktığınız zaman destek olarak verilen para 6-7 milyar TL bir para. Topladığın para 537 milyar TL, vatandaşın cebine koyduğu para 6-7 milyar TL. 200 milyar TL’nin 150 milyar TL’si kredi, bu 6-7 milyar TL’lik desteği düştüğünüzde geri kalanı da İşsizlik Fonu’ndan yapılan kısa çalışma ödeneği, zorunlu ücretsiz izine çıkarmayla ilgili yapılacak ödemeler, bir de İşsizlik Sigortası’ndan yapılan ödemeler var. Bunlar zaten işçinin tasarrufu olan İşsizlik Fonu’ndan yapılan ödemeler.
Saray hükümeti millete doğru düzgün destek vermiyor. Nitekim, desteklerin milli gelire oranı yüzde 2. 2008 yılında, krizden çıkış için verilen desteklerin milli gelire oranı yüzde 6 idi. Bugün onun üçte birini ancak verebiliyor. Neden? Çünkü kötü yönetim nedeniyle elinde bir şey kalmadı.
Türkiye’de gerçek işsiz sayısı 8 milyonun, gerçek işsizlik oranı yüzde 25’e yakındır. Kısa çalışma ödeneği, ücretsiz izin gibi uygulamalar da işsiz sayısının içinde gözükmüyor. Kapatılan 250 bin işletmede 2,5 milyon insan işsiz kalmış vaziyette. Doğru yapmıyorlar. Garip garip tartışmaların içine giriyorlar, ülkeyi daha fazla kutuplaştırıyorlar. Bugün yapılması gerekenler var. Öncelikle milleti de esnafı da borçlandırmaktan vazgeçin. Bu krizde uğranan gelir kayıplarını telafi edin, bütçeden karşılayın. İkinci olarak biz de bir normalleşmeden bahsediyoruz. Ama sağlık her şeyin başı ve aşı bulunana kadar bu tam bir normalleşme olmayacak. Her gün yeni normallerle karşı karşıya kalacağız.
Bu kadar para toplandığı halde vatandaşa 5 maske bile dağıtılamıyor. Hep 5 koyunu güdemezler diyen ama 5 maskeyi bile dağıtamayan bir Saray hükümetiyle karşı karşıyayız. Hem maske hem test meselesi artırılmalı.
Ekonomiyle ilgili meseleye geldiğimiz zaman, kaçış yok, büyük ihtiyaçlar var, bu ihtiyaçları karşılamak için para basmak zorundayız. Zaten para da basılıyor. 2001’de ülke olarak çok ciddi bir bankacılık kriziyle karşılaşmıştı, o dönemde krizden çıkış sürecinde ben de Hazine Müsteşarı olmuştum. O dönemde edindiğimiz tecrübeleri de burada kısaca aktarmak isterim. Burada en önemli mesele çapa meselesidir. Güçlü bir çapaya ihtiyaç vardır ve bu ancak güçlü bir program üzerinden olabilir. Türkiye yeni bir hikaye anlatmak zorundadır, bu hikaye derli toplu olmak zorundadır. Bu hikaye tüm toplum kesimlerinin onayını almalıdır. Herkes adaletle davranıldığı kanaatinde olmalıdır. Ayrıca iktidar bu programı uygularken sürekli hesap vermelidir. Onun için diyoruz ki, Ekonomik ve Sosyal Konseyi derhal toplayın ve bu programı orada tartışın.
(Merkez Bankası’nın enflasyon tahminlerini düşürmesi) bana göre gerçekçi değil. TCMB’nin elindeki model çıktı açığı üzerinden enflasyonu tahmin ediyor. Ama şu ortamda hem arz hem talep durmuş vaziyette. Dolayısıyla çıktı açığına dayanan modellerin doğru enflasyon tahmini yapması mümkün değil. Doların TL karşısında değerinin 7 TL’ye çıkması, o enflasyon hedefinin gerçekleşmesini kesinlikle zora sokuyor. Böyle bir enflasyon hedefinin gerçekleştirilmesi için milletin, ekonomik aktörlerin önüne ciddi bir hikaye konması gerekiyor. 2001’de de devlet para bastı ama arkasına ciddi bir hikaye koydu. Millet inandı ve iktidar yapabileceğini, kararlı olduğunu gösterdi. Enflasyona neden olmadan bu paralar daha sonra piyasadan geri çekildi. Bu yapılabilir, geçmişte yapıldı zaten.
(Doların 7 TL’yi geçmesi) Doları 7 TL’nin altında tutmak gibi ilginç bir yaklaşım içine girdiler. Bunu 7 TL’nin altında tutabilmek için ihtiyaç duyulan tedbirleri almak yerine ülkenin dövizlerini sattılar. Şimdi dövizler bitti. En son Mart sonunda ülkenin SWAP hariç net döviz rezervi 6 milyar dolardı. Bugün geldiğimiz yerde SWAP dahil 15 milyar dolar, SWAP’ları düştüğünüzde döviz rezervlerimiz negatif. Söylediğim de bu… Para basacaksanız, bastığınız paranın arkasında neyle duracaksınız? Nasıl koruyacaksınız? Ya elinizde rezerviniz olacak ya da bunun arkasına ciddi bir hikaye ve tedbirleri koyacaksınız.
(IMF bir seçenek mi?) Ben bu ülkenin Uluslararası Para Fonu’yla bu işi götürmesini istemem. Bu iktidar, ki öyle görünüyor, ülkeyi giderek Uluslararası Para Fonu’nun kapısına düşecek duruma getirdiyse bu çok acı bir tablodur. Ama şunu da bilelim, IMF bizim de ortağı olduğumuz bir kurumdur. Ama IMF ile program yapma meselesi, sonuç itibariyle ekonominin ciddi zaaf içinde olduğunu gösterir. Bu zaaftan çıkabilmek için de çok sert bir takım önlemlerin alınması gerekir. Oysa bugün bizim ihtiyacımız, vatandaşın derdine derman olmaktır. Vatandaşın sıkıntılarını, mutfaktaki tencerenin dolmasını her şeyin önüne almak zorundayız. İnsanların işlerini ve işyerlerini korumayı her şeyin önüne almalıyız.
Ve bir hedefimiz olmalı… bir çıkış stratejisi üzerinde konuşmaya başladık. Salgın yavaş yavaş sönmeye başladı. Bunu söylerken daha hala çok ciddi ama çıkışta tedbirli davranmak lazım. Dünya buna sorumlu çıkış diyor. Sorumlu olmamız gerekiyor. Sağlık çalışanlarımızın fedakarlıklarının, milletimizin evde oturarak, işe gitmeyerek gelirini kaybetmesinin boşa gitmemesi için bu süreçten dikkatli ve sorumlu şekilde çıkmamız gerekiyor. Diğer taraftan ekonomide de çok sorumlu hareket etmemiz gerekiyor."