Tecridin kaldırılması için cezaevlerinde siyasi hükümlülerin ölüm orucuna başladığını, Leyla Güven'in de açlık grevinde 187. günde olduğunu hatırlatan Buldan, Ülke üzerindeki tecridin sonlandırılması ve demokrasinin önünün açılması için demokrasiden yana olan tüm kesimler tarihi bir görev ve sorumlulukla karşı karşıyadır diye konuştu.
Buldan'ın konuşmasından satır başları şöyle:
İmralı'daki tecridin Türkiye'nin geneline yayılmış olduğunu herkes görmüş oldu. Topyekün tecrit altındayız. İktidar yanlısı değilseniz bu ülkenin her bir taşında tecrit altındasınızdır. İktidar aynı 28 Şubat gibi sanatçıları bir bir fişliyorlar. En iyi bildikleri şey onlar gibi konuşmayan, düşünmeyen muhalifleri fişleme. Bizler 31 Mart seçimlerinde çok iyi gördük; bölgede seçimler olağanüstü tecrit altında yapıldı. Halk iradesine tecrit uygulandı. İstanbul seçimlerinde de halkın iradesi YSK eliyle önce tecrit edildi, sonra kayyım atanarak gasp edildi.
Leyla Güven Açlık grevinin 187'nci günündedir. 30 siyasi tutsak açlık grevlerini ölüm orucuna çevirmişlerdir. Çocukları ölmesin diyen anneler çocukları ölmesin diye günlerdir cezaevinde seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Şu mübarek ramazan ayında beyaz tülbentli annelere yapılan işkenceye hep birlikte tanıklık ettik. Bunun adı faşizmdir. Annelere uzanan o karanlı kellerin sahipleri bilmelidir ki annelerimizin ahını aldınız. Sevgili anneler sakın merak etmeyin, sizlerle beraberiz, birlikte mücadele ediyoruz, birlikte kazanacağız.
Öcalan'al görüşüldü. Oradan çıkan mesaj önemlidir. Bu herkese açık ve önemli olduğu kadar da bir çağrıdır. Ülkenin geleceğine yönelik umutları yeşertecek yeni bir başlangıç için bu ışık görmezden gelinmemelidir. Sayın Öcalan muhataplık konumunu ortaya koyarak muhalefetinden iktidarına kadar herkese seslenmiştir. Ülke üzerindeki tecridin sonlandırılması ve demokrasinin önünün açılması için demokrasiden yana olan tüm kesimler tarihi bir görev ve sorumlulukla karşı karşıyadır. Tüm siyasetçileri sorumluluk almaya davet ediyoruz. Ölüm oruçlarına hiç kimse kulak tıkayamaz.
Bir diğer konu seçimler. Özellikle hukuksuzluğun baş gösterdiği 31 Mart seçimleri, AKP'nin seçim işleri komisyonu gibi çalışan YSK İstanbul seçimini hukuksuz bir şekilde iptal etti. İstanbul halkının iradesi hiçe sayıldı. Şaibeli olan İstanbul seçimleri değil YSK'dır. İstanbul'da oylar çalınmadı, iktidar ve YSK eliyle halkın iradesi çalındı.
Bu fragmanı Muş’ta Şırnak’ta izledik. Bu ülkede darbe mekanizmasından beslenen bir yapının varlığını herkesin görmesi gerekiyor. HDP’li belediyelerin gasbı da, İstanbul’un gasbı da YSK eliyle yapılan bir sandık darbesidir.
Daha geçen hafta bölgede 10 muhtarım mazbatasına el konuldu. YSK kendisini halk iradesinin üzerinde görüyor.
Halkımızın iradesine sonuna kadar sahip çıkacağız. O belediyeleri halka kapatmanıza izin vermeyeceğiz. Yerlerde sürüklenen annelerimizin hesabını da, el konulan belediyelerimizin hesabını da 23 Haziran'da sandıkta soracağız.
23 Haziran'da yapılacak seçim tam anlamıyla bir referandumdur.
İstanbul ve Türkiye halkları hukuku yok sayan YSK'daki o 7 adamdan daha büyüktür.
HDP'nin durduğu yer nettir. Kimse HDP üzerinden bir tartışma yürütmesin. HDP iradesi gasp edilen mazlumların yanındadır. Beyaz tülbentli annelerin yanındadır.