Kırmızı Oda dizisi TV8 ekranlarında yayımlanmaya başladığından beri Cuma akşamlarının en çok konuşulan yapımı oldu. Şiddete karşı bir manifestoyla başlayan dizi, ele aldığı konular ve ilişkileri işlerken takındığı tutum dolayısıyla çok sayıda izleyiciden büyük beğeni ve övgü aldı.
Diğer yandan dizideki terapi seanslarına ise meslek profesyonellerinden eleştiri geliyor.
Her ne kadar Kırmızı Oda kurmaca bir yapım olsa da Türkiye'de çok sayıda kişi bir terapi odasıyla ya da terapi seansıyla ilk defa bu dizi sayesinde tanıştı.
O yüzden bir terapinin ya da terapistin nasıl olması gerektiğine yönelik yanlış bir algı oluşturabileceği ifade ediliyor.
Klinik psikolog Ece Oral Albayrak, Bu dizi bugün yaşadığımız sıkıntıların aslında geçmişte yaşadığımız aile yapıları, oradan gelen ilişkiler ve geçmiş yaşantılarla ilişkili olduğunu, bugün kurduğumuz ilişkilerin geçmiş ilişkilerden kaynaklanabileceğini göstermesi açısından gerçekçi diyor.
Albayrak'a göre dizinin çok da gerçekçi olmayan yanı ise terapist ve danışan arasındaki ilişki.
Albayrak, dizideki gibi dostane bir ilişki kurmak için terapiye giden bir danışanın hayal kırıklığına uğrayabileceğini söylüyor.
Arkadaşmış gibi bir hava estirmek doğru değil
Türkiye Psikiyatri Derneği üyesi psikanalist Prof. Dr. Işıl Vahip ise psikoterapi ilişkisinin genel ilkelerine değinirken, Yalancı bir samimiyet zaten dürüst bir şey değil. Arkadaşmış gibi bir hava estirmek uygun değil; çünkü arkadaşı değiliz danışanın açıklamasında bulunuyor.
Budayıcıoğlu'nun kitabından uyarlama
OGM Pictures yapım şirketi tarafından ekrana taşınan Kırmızı Oda'nın izleyicileri ekrana kilitlemesi bir yana YouTube'da da her bir bölüm milyonlarca kez izleniyor. Dizinin ilk bölümünün izlenme oranı 10 milyona doğru ilerliyor.
Dizi, Psikiyatr Gülseren Budayıcıoğlu'nun 'Madalyonun İçi: Bir Psikiyatristin Not Defterinden' adlı kitabından uyarlama.
Budayıcıoğlu'nun diğer kitaplarından uyarlanan 'Doğduğun Ev Kaderindir' ve 'Masumlar Apartmanı' adlı diziler de ekranların en çok izlenen yapımlarından.
Daha önce yine Budayıcıoğlu'nun bir kitabından uyarlanan İstanbullu Gelin de izleyicilerden büyük beğeni almıştı.
Şu an ekranlarda yayımlanan bu diziler, gerçek hayat hikayelerini anlattıklarını güçlü bir şekilde vurguluyor.
Ben panda mıyım önüme gelene sarılayım?
Bu yapımların edindikleri başarıdan çok mutlu olduğunu söyleyen Budayıcıoğlu gazeteci Ayşe Arman'a verdiği röportajda, Türkiye'nin her yanından hiç tanımadığım psikiyatrist meslektaşlarım arıyorlar, mesaj gönderiyorlar. Kırmızı Oda yakında sadece bana ait bir dizi olmaktan çıkacak, Türkiye'deki tüm psikiyatristlerin az çok katkısı olmaya başlayacak dedi.
Ancak bütün psikiyatristler aynı görüşte değil. Diziye yönelik ilk eleştirilerden biri Psikiyatrist Arif Verimli'den geldi.
Verimli, Twitter'dan yaptığı açıklamada Kırmızı Oda dizisine atıfta bulunarak, Yirmi yıllık asistanım geçenlerde ısrarla arayarak o dizideki gibi görüşme yaparsam randevu alacağını söyleyen birine, Yok efendim, hocamızın odası turuncu. Siz burada hayal kırıklığı yaşarsınız deyip randevu vermemiş. Kız haklı. Ben panda mıyım önüme gelene sarılayım? demişti.
Verimli, gelen cevaplar üzerine de Doktorum ben, dümdüz doktorum. Yumoş bir panda değilim ifadesini kullandı.
Bağımlılık hissi gelişebilir
Klinik psikolog Ece Oral Albayrak, pek çok kişinin hayatında karşılanmamış sevgi, ilgi, şefkat gibi duygusal ihtiyaçların olabileceğini, bu konuların terapi sürecinde çalışılması gerektiğini; ancak bunun yolunun terapist tarafından söylenen 'Seni seviyorum' gibi cümlelerin olmadığını ifade ediyor.
Danışan ve terapist ilişkisi içerisinde sınırların olmasının nedeni ise danışanı korumak. Albayrak'a göre danışanın sarılmaya ya da seni seviyorum gibi anlık rahatlamalara değil, kendi iç dünyasını anlamaya, anlamlandırmaya ve dış dünyada daha sağlıklı ilişkiler kurmak gibi kalıcı değişimlere ihtiyacı var.
Bütün bunlar için de terapi odasında bir dosta değil profesyonel biri gerekli. Albayrak, danışanın sadece terapisti tarafından sevgi sözcükleri ya da sarılmak gibi temaslarla rahatlatıldığını fark etmesi durumunda, terapi ve terapiste karşı farklı bir bağımlılık hissinin gelişebileceği uyarısını ekliyor.
Yalancı bir samimiyet dürüst değil
Türkiye Psikiyatri Derneği üyesi psikanalist Prof. Dr. Işıl Vahip, bir kişinin terapiye gittiğinde öncelikli olarak terapinin amacının ve hedefinin belirlenmesi gerektiğini vurguluyor.
Vahip, tedavi sırasında terapistin mutluluğunun önemli olmadığını, danışanın yararının öncelikli olduğunu aktarıyor:
Hastanın bazı istekleri olabilir, örneğin yakınlaşma isteği olabilir, sarılmak isteyebilir. Ancak hastanın o isteğini doyurmak uygun mudur? Neye hizmet edecek? Hasta mutlu, terapist mutlu, ne güzel. Hasta ile terapistin arası iyi, ama hastanın dışarıda çoğu insanla arası kötü. Bu değil ki amaç. O kişi bize insanlar arası ilişkilerini daha sağlıklı düzenleyebilmek için gelmiş.
Vahip, tedavi ve terapi sırasında danışanın yaşadığı yoğun duyguların ve bunların nasıl işlendiğinin tedaviye hizmet etmesi gerektiğini söylüyor.
Danışanın duygusallığının terapistin çıkarına yaramasının etik olmayacağını söyleyen Vahip, Yalancı bir samimiyet zaten dürüst bir şey değil. Arkadaşmış gibi bir hava estirmek uygun değil; çünkü arkadaşı değiliz danışanın açıklamasında bulunuyor.
Vahip'e göre bir terapistle arkadaş olunmamasının temel nedeni ise tedavi için mesafenin korunması: Bazen arkadaşımıza bazı şeyleri söylemekten çekiniriz, arkadaşımızın bize kızmasından, bize kırılmasından endişe ederiz. Halbuki terapi ilişkisi nesnel bir ilişkidir.
Sopranos'tan Homecoming'e: Dünyada da yükselişte
Dünyada da akıl sağlığının öneminin son yıllarda daha çok konuşulmaya başlanmasıyla terapi seanslarına yer veren dizilerin sayısı arttı.
2000'li yılların en popüler dizilerinden Sopranos, baş karakteri Tony Soprano'nun terapi seanslarını ekrana taşıması açısından dikkati çeken yapımlardan biriydi.
Uzmanlar, dizide Tony Soprano'nun terapisti olan Dr. Jennifer Melfi'nin mesleği en başarılı şekilde temsil eden kurgusal karakterlerden biri olduğunu söylüyor.
HBO'nun In Treatment adlı dizisinde de bir psikiyatrın hastalarıyla ve kendi terapistiyle olan seanslara yer veriliyor.
Son yıllarda da Wanderlust, Homecoming ve Big Little Lies gibi dizilerde de terapi seansları önemli bir rol oynadı.
Farklı hayaller ve ümitlerle geliyorlar
Psikanalist Prof. Dr. Işıl Vahip ile röportajımızda da filmler ve dizilerde terapi seanslarının çok yaygın olduğunu konuştuk.
Vahip, deneyimli terapistlerin bu duruma alışık olduğunu, gerçek terapi seanslarının genelde ekranlarda gördüğümüzden çok farklı olduğunu aktarıyor.
Kişiler öyle hayallerle, öyle beklentilerle gelebiliyor. Ancak kişiler zaten çeşitli hayaller ve ümitlerle gelir bize, bunların bir kısmı hiç gerçekçi değil bir kısmı gerçekçidir diyen Vahip, film endüstrisinin ticari boyutunun da unutulmaması gerektiğinin altını çiziyor.
Klinik psikolog Ece Oral Albayrak da Kırmızı Oda'nın bir dizi olması dolayısıyla kimi yüzleştirmelerin çok erken ve güçlü olduğunu, gerçek bir terapide ise sürecin bu kadar hızlı gelişmeyebileceğini, hatta bu kadar hızlı gelen yüzleştirmelerin gerçek hayatta rahatsız edici olabileceğini söylüyor.
Kırmızı Oda'nın yapım şirketi OGM Pictures'a diziye getirilen eleştirileri sorduk; ancak şirket yanıt vermedi.