RTÜK, dijital platformlarda yayın yapan Fox Life kanalına, 9-1-1 adlı dizide iki kadının saniyelik öpüşme sahnesinin “milli ve manevi değerlere, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle idari para cezası ve beş kez yayın durdurma cezası verdi. Bu karara karşı oy kullanan RTÜK üyesi Faruk Bildirici, muhalefet şerhinde “Los Angeles’ta polis, sağlık görevlisi ve itfaiyeci gibi acil durumlarda ilk müdahale eden Amerikan insanlarının yaşamlarından kesitler içeren bir dizide ‘Türk aile yapısı’na uygunluk elbette olmayacaktır. Ama illa Türk aile yapısına uygun olsun diye başka ülkelerin yapımlarının izlenmemesini istemek de akli bir yaklaşım olamaz” diye yazdı.
Bildirici, muhalefet şerhinde Fox Life kanalında 17 Temmuz’da yayımlanan diziye verilen cezaya dayanak gösterilen uzman raporunu da eleştirdi. Raporda “İhlalin konusu” başlığına karşılık olarak “Eşcinsel ilişkinin konu edilmesi” yazılmasını ve bu gerekçeyle ceza verilmesini “ayrımcılık” olarak nitelendiren Bildirici, “Bir dizide ‘eşcinselliğin konu edilmesi’ başlıbaşına bir ihlal konusu olamaz. Bu çağda eşcinsellikle ilgili bu yaklaşımı kabul etmek mümkün değildir” dedi. Ayrımcılığın suç olduğunu anımsatan Bildirici, RTÜK’ün “Yayıncılık Etik İlkeleri” nin de ayrımcılığa karşı çıktığını vurguladı.
Bildirici, yaptırım kararına ilişkin itirazlarını şu noktalarda topladı:
• Şifreli kanalda gece yayınlanmış: Rapordaki değerlendirmeler bu yayının çocuk ve gençlerin cinsel eğitimine zarar vereceği gerekçesine dayandırılmış. Bu açıdan bakıldığında çarpıcı bir yanlışlık daha ortaya çıkıyor; bu dizinin yayınlandığı saat ve mecra çocukların ekran başında olacağı bir zaman dilimi ve mecra değildir. Sözü edilen dizi saat 22.21’de izleyicilerin para ödeyerek abone olduğu dijital platformlardan servis edilen şifreli Fox Life kanalında yayınlanıyor. Yayın ihlali olduğu öne sürülen sahne ise saat 22.30’dan sonra yayınlanmış. Üstelik de programda koruyucu sembol olarak “7 yaş ve üzeri” ile “Şiddet ve korku” sembolleri kullanılmıştır. Digitürk, Dsmart gibi dijital platformlar, yetişkinler tarafından abone olunup ücret ödenerek izlenebilen platformlardır.
• Seks değil dayanışma görüntüsü: Öyle bile olsa, 9-1-1 adlı dizideki saniyelik bir sahnenin çocukları ve gençleri neden ve nasıl olumsuz etkileyeceği sorusuna da yanıt verilmesi gerekir. Zaten bu yayından çocuk ve yetişkinlerin zarar göreceğinin mantığını anlamak mümkün değil. Zira her ne kadar raporda ‘eşcinsel çiftin öpüşmesi’ denilmiş olsa da bu sahnede iki kadının erotik olarak tanımlanabilecek ya da seksi çağrışımlara neden olacağı söylenebilecek bir öpüşmesinden söz edilemez. Bu sahnede gündelik giysileri içerisinde, eşcinsel iki kadının birbirine sevgi ve dayanışma duygularıyla yakınlaşması anlatılıyor.
• Eşcinsellik tercih değil yönelimdir: Çocuk ve gençlerin böyle bir sahneden olumsuz etkileneceği önyargısı, eşcinselliğin böyle örneklerin görülmesiyle tercih edildiği, yayıldığı, örnek alındığı gibi ilkel bir anlayışa dayanıyor. Oysa çağımızda artık bütün bilimsel yaklaşımlarda eşcinselliğin bir yönelim olduğu, eşcinselleri görerek tanıyarak eşcinsel olunmayacağı kabul görmektedir. Eşcinsellik, bir tercih değil bireyin doğasından kaynaklanan bir yönelimdir. Bu konudaki bilimsel literatür, eşcinselliğin ve tüm LGBT bireylerin medyada görünürlüğünün bu bireylerin dışlanma duygularının azalmasına neden olduğunu ortaya koyuyor. LGBT bireylerin medyada, görünürlüğünün artması ve konu edilmesinin eşcinselliğe özendirdiği artık bilimsel bir soru olarak bile sorulmuyor. Bilim bu sorulardan çoktan uzaklaştı.
• Eşcinsellerin görünürlüğü örnek oluşturmaz: Kaldı ki, 9-1-1 adlı bu dizi ve benzer unsurların yer aldığı dizi ve filmler, ABD ve batı ülkelerinde de yayınlanıyor ve böyle sonuçlara yol açtığını söylemek bilimsel ve gerçekçi bir yaklaşım olmaz. Üstelik Türkiye’de de sanatçı, edebiyatçı ve değişik alanlardan eşcinsel ünlüler sürekli olarak medya ve toplumun gözü önünde. Bu eşcinsellerin medyada, radyo ve televizyonlarda yer almasının çocuklar ve gençler üzerinde cinsellik açısından örnek oluşturduğu söylenemez. Öyle olsaydı, RTÜK’ün eşcinsel ünlülerin yer aldığı bütün radyo ve televizyon programlarına yaptırım uygulaması gerekirdi.
• Amerika’da Türk aile yapısı olmaz: Gelelim, yaptırımın dayanağı yapılan 6112 sayılı yasanın 8/1/f maddesine. ABD kaynaklı bu dizide Türk aile yapısına uygunluk aramak zorlayıcı bir yorumdur. Los Angeles’ta polis, sağlık görevlisi ve itfaiyeciler gibi acil durumlarda ilk müdahale eden, başkalarını kurtarmak için kendilerini tehlikeye atan Amerikan insanlarının yaşamlarından kesitler içeren bir dizide ‘Türk aile yapısı’na uygunluk elbette olmayacaktır. Ama illa Türk aile yapısına uygun olsun diye başka ülkelerin yapımlarının izlenmemesini istemek de akli bir yaklaşım olamaz.
• RTÜK’teki çoğunluğun ahlak anlayışı dayatılamaz: ‘Toplumun milli ve manevi değerleri, genel ahlak ve ailenin korunması’ diye bir toplumu oluşturan bütün bireylerin üzerinde uzlaştığı bir anlayış olamaz. Hiçbir toplumda ‘genel ahlak’ ve her bireyin aynen kabul ettiği ‘milli ve manevi değer’ olamaz. Milli ve manevi değerler ile ahlak anlayışı kişiden kişiye, kentlere, bölgelere ve en önemlisi de zamana göre farklılıklar gösterir. Türkiye’deki bugünkü milli ve manevi değer ile genel ahlak anlayışının 15-20 yıl öncekiyle bile aynı olduğu söylenemez. Durum böyleyken, ‘toplumun milli ve manevi değerleri ile genel ahlak ve ailenin korunması’ ilkesine aykırı diye bir diziye yaptırım uygulamak, RTÜK’teki çoğunluğun ahlak anlayışının tüm topluma dayatılmasından başka anlama gelmez.
• RTÜK şiddeti görmezden geliyor: Nitekim RTÜK’teki çoğunluk, rd-tv’lerdeki şiddet ile kadına şiddet konusuna bu dizi örneğindeki kadar önem vermiyor; önlem almaya çalışmıyor. Bunun kanıtı da televizyonlardaki dizi ve hatta haber programlarda kadına şiddet başta olmak üzere her türlü şiddete ilişkin pek çok olumsuz örneğe hemen her gün rastlamamıza rağmen yaklaşık dört aydır (24 Nisan 2019’dan beri) İzleme ve Değerlendirme Dairesi’nden bu ihlallere ilişkin rapor gelmemesidir. Oysa televizyonlardaki dizilerdeki kadına şiddet görüntüleri, kadına şiddeti sıradanlaştırıyor; katil ruhlu bazı erkeklere kadına şiddetin ve hatta cinayetin olabilirliğini gösteriyor.
• Uluslararası protokollere aykırı: Hem de Üst Kurul, böyle bir yaptırım uygulayarak üyesi olduğu uluslararası kuruluşlarda kabul edilen yayıncılık ilke ve protokollerine de aykırı davranıyor. Nitekim Türkiye-AB Yenilikçilik Alt Komitesi’nin 26 Mart 2015’te yapılan 5 numaralı hazırlık toplantısında ‘Üst Kurul mevzuatında cinsiyete dayalı ayrımcılık ve bireylerin cinsel yönelimine değinen bir düzenlemeye yer verilmediği’ eleştirisi dile getirilmiştir.