KÜLTÜR- SANAT - Rüzgar Azad: Matrix, Aşk ve Gezi Ruhu Üzerine

KÜLTÜR- SANAT - Gerçeklik arayışına başladığınızda sistemin kolonlarına balyoz vurmaya başlamışsınızdır. Bu da sistemde size yakın olan veya herhangi birinin sistem koruyusucuna dönüştürülüp sizi yok etmek istiyeceği, refleksiyle karşılaşacağınızı başka bir ifadeyle; ya yansımalar dünyasında sahte bir mutluluk illüzyonuyla sistemi emzirmeye ya da gerçekliğin acı çölünde isyan, acı ve hüzünle karşı karşıya kalacağınızı gösterir.
Rüzgar Azad: Matrix, Aşk ve Gezi Ruhu Üzerine
2015-10-01 22:58:47   Güncelleme: 2022-12-22 23:56:22    

What is true Neo? (Gerçek nedir Neo?) Algı, gerçek ve yansı (Simülasyon ve simulakra) üzerine inşa edilmiş, Wachowski Kardeşlerin sinema tarihine üçlü bir armağanı olan Matrix filmini seçmemin sebebi, filmin, öyküsü itibariyle tutsak düşürülmüş ve sistemin “enerji besleyicisi”  konumuna hapsedilmiş insanlığın öyküsünü anlatmasadır...  Filmin ilerleyen bölümlerinde bolca; Karl Popper, Jean Baudrillard, Kierkegaard, Nietzsche gibi gerçeklik sorguları yapmış filozoflara;Eski Ahit ve Yeni Ahit’e; Yunan ve Avrupa Mitolojisi’ne gönderilerde bulunularak yoğun,kapsamlı uygarlık eleştirileri yöneltilmektedir. Gerçeklik arayışına  başladığınızda sistemin kolonlarına balyoz vurmaya başlamışsınızdır. Bu da sistemde size yakın olan veya herhangi birinin sistem koruyusucuna dönüştürülüp sizi yok etmek istiyeceği, refleksiyle karşılaşacağınızı başka bir ifadeyle; ya yansımalar dünyasında sahte bir mutluluk illüzyonuyla sistemi emzirmeye ya da gerçekliğin acı çölünde isyan, acı ve hüzünle karşı karşıyakalacağınızı gösterir.  Gezi Parkında ne olmuştu peki? İşin reklam ve popülarite tarafını bir kenara bırakırsak,böyle bir dalgaya ne sebebiyet vermişti? Bu dalgayı ilk tetikleyenin Tunus’ta 17 Aralık 2010 tarihinde bir gencin bedenini ateşe vermesiyle tüm Mağrip ülkelerinde ve komşularında domino etkisi şeklini alan bir hareketler dalgası olduğu düşünülebilir.Sekülerleşen, her şeye bahar gözü ile bakan “Batı Medeniyeti” bu dalgaya isim vermekte gecikmedi. “Arap Baharı”(Oysa bu bölgelerin halkları Arap değil Arapça konuşan halklardı.) ne Batılılar için ne de orada yaşayan halklar için bir bahara döndü...Daha doğrusu aralarında Türkiye’nin de bulunduğu küresel sistem aktörleri bu işe el atınca ARAP BAHARI kışa döndü. Ulusal ve Uluslararası ölçekteki diğer bir adlandırma ise “Sosyal Medya Devrimleri” diye sulandırılmış bir popülizasyon göstergesine dönüştürüldü... Peki gerçekte olan neydi? (Gerçek neydi Neo?)  1991 yılında Baudrillard, insanlığın ilk kez Körfez Savaşı ile birlikte bilinç tarihinde başka bir düzeye geçtiğini söylüyordu. Savaş bize, televizyonlardan bütün anlamlarından soyutlanmış olarak ulaşıyordu. Televizyonu açtığımızda oradaydı, kapattığımızda yok oluyordu. Görüntüye, “canlı” olduğunda bile müdahale edilebilirdi. Gerçeğin doğru olması, gerçeği yakalamanın yolu, insan elini işin içine sokmamaktı. Tanklara yerleştirilmiş kameralar durumun yalnızca bir parçasını aktarabilirdi. Ortaya çıkan görüntünün, savaş denilince anladıklarımızla ilgisi yoktu. Belki bir bölümü etik nedenlerle geriye itilmişti ama, tasarım, görüntünün nesnelliğini, el değmemişliğini engelliyordu.  Jean  Baudrillard’ın yardımıyla  bu gerçeklik penceresinden bakıldığında büyünün yitirildiği,gerçeğin kaybolduğu algısına ulaşmaktayız...Gezi Parkının dinamikleri nelerdi,üç beş ağaç sevdalısı genç mi? Mevcut Hükümete karşı birleşmiş şer odakları mı? Sınıf devrimi peşinde koşan sosyalistler mi? Bizi kıskanan Avrupa ve onun yerel işbirlikçileri mi? İşi sulandıran Ulusalcı mı Solcu mu olduğu belli olmayan güruh mu? Apolotik addedilen 85 sonrası kuşak mı? Lgbti Hareketleri mi? Türkiye’deki situationist’ler olarak kabul edebileceğimiz “Avangart” sanatçılar mı? Anarşistler mi? Soru listesi uzar gider ve her seferinde derinleştirilebilir,farklı açılardan düşünüldüğünde farklı bakışlar ortaya çıkar...Resmin derinliğine ve daha büyük çerçeveden bakıldığında ne bu saydıklarım, ne sayamadıklarım “Rahatsızlar” diye üst kimlik olarak adlandırabileceğim bir ruh haliydi gezinin temel dinamiği... İşin sulandırılmış kısımları bir yana bırakıldığında bu Rahatsızlar diyebileceğim insanlar başka bir yaşamı inşa edebilecek modellemelere giriştiler...Yiyeceklerini,kitaplarını,kıyafetlerini paylaştılar...Bunlar gerçekleşirken klasik solcular duvarlara sloganlar yazıp işi sahiplenmenin peşinde kitleyi kendi bakiyesine geçirme derdindeydi. Yani Türkiye devletli bir toplum geleneğine sahip olduğu için kışa dönen Arap Baharı ve şu an patlak veren asya baharından güçlü bir şekilde etkilenmemiştir.  -Seçim, Neo “güçlüler ve güçsüzler arasında yaratılmış bir illüzyondur”.  Matrix bize gerçeklik sorgusu yaptırdığı gibi gerçeklik arayışları ile ilgili de ipuçları verir. Film boyunca izlediğimiz Neo karakteri  hep seçimlerle karşı karşıyadır. Bu seçimlerinin sonucu olarak belirli algı sıçramaları yaşar. Ya üst bir algıya geçecektir  ya da mevcut durum daha kötü bir hale  gelecektir. Filmden aldığım bu çarpıcı diyalog Matrix evreninin yeraltı karakteri  Merovingian tarafından Neo’ya söylenir.Bu saatten sonra yeni bir bakış açısı gerekmektedir. Çünkü seçimlerimiz bizi gerçeğe ulaştırmamaktadır.O,gerçekler önündeki illüzyonlardan birine dönüşmektedir.Gezi Direnişinde  Rahatsızlar yapması gerekeni yapmadıkları için  eskisinden daha kötü bir duruma geldiler.Başka bir deyişle kazanılan bilinci bir üst aşamaya taşıyamadılar.Seçim illüzyonunun ağına takılarak Taksim Gezi komüsyonu minvalinde saçma bir temsil algısı ve pazarlığına dönüştürüldü ve gezideki birkaç Rahatsız dışında Gezi Rahatsızları sisteme eklenmiş yeni halkalar oldular.  Platon  ‘”Phaidros ya da Güzellik Üzerine” eserinde  Sokrates’in aşk türleri ile ilgili tanımlamalarına yer verir. “Aşka tutulan Zeus'un ardından yürümüş olanlardan biri ise, kanatlı tanrının yükünü daha büyük bir dayanıklılıkla taşır. Ares'e uşaklık etmiş ve yolculuğunda onu takip etmiş olanlara gelince bunlar aşka tutulup sevdiklerinden hakaret gördüklerini sandılar mı,gözlerini kan bürür, hem sevdiklerini hem kendilerini yok etmeye kalkışırlar.Zeus'un ardından yürümüş olanlar sevdikleri kimsede Zeus ruhu bulunmasını isterler; bilgeliği sevip sevmediğine, sevk ve idareye yaradılıştan yatkın olup olmadığına dikkat ederler. Böyle birini buldular ve ona tutuldular mı onun da Zeus gibi olması için her şeyi yaparlar. Kendileri de olgunlaşmak için henüz gerekli çabalara girmemişlerse, hemen bu işe koyulur ve bulundukları kaynaklardan faydalanarak yahut araştırmalar yaparak kendi kendilerini yetiştirirler.” Matrix anlatısı bu algıyı desteklercesine seçim illüzyonundan aşkla kurtulabileceğini iki tip aşk karşılaştırması ile yapar... Yeni yaşama duyulan aşk bilgeliği sevmek ve sürekli olgunlaşmak ve olgunlaştırmak ile ilgilidir... En başa dönüldüğünde Alice’in tavşanını takip edip yola düşenler,gerçeği arayanlar ve başka bir yaşamın mümkün olduğunu düşünen Rahatsızlar sadece Seçimler(İrade) ile değil,Aşk (Kalp) ile hareket etmek zorundadır...Rahatsızlar,iradesiz ve aşksız hareket ettikleri sürece bir illüzyondan ötekine tutulup kalacaklardır...  
İsyanla ve Aşkla...