İşte Gökhan Kaya'nın o yazısı.
Türkiye değişiyor. Dün buna tanık oldum. Adı üstünde Yeni Türkiye.
Avrupada Tanrının ölümünü Nietzsche ilan etmişti, bizde bu iş Seda Sayana düştü, o da tuttu canlı yayında adeta boğazladı.
Tanrı mevcut ise eminim Türkiye gibi bir ülkenin var olmasından dolayı pişman olmuştur.
Katı olan her şey buharlaşırken eski kuşaklara ait geleneklerin yanı sıra sanırım asgari ahlak da sokak satıcılarının elinde zayi olup gitti.
Seda Sayanın programına takılmış gözlerim, şöyle akıyordu alt yazı:
5 kere evlendi, 2 karısı öldürdü, tekrar evlenmek istiyor. Sefer Çalınak Seda Sayanın karşısında.
Seda Sayan damat adayını tanıtıyor: Bu kadar güler yüzlü bir katil gördünüz mü? Bir halkla ilişkiler mottosu buradan çıkar: Eğer yeterince prezantabl görünürse bir katili bile pazarlayabilirsiniz-
Salondan alkış sesleri yükseliyor. Bu herhalde yaşlı teyzelerin Şimdi bunu alkışlamazsak çıkışta bir kaçımızı deşer alkışıydı.
Devam ediyor, Peki, erkek karısını neden öldürür?
Vardır bir nedeni herhalde değil mi? Bir nedeni varsa affedilebilire getirip botokslu imam şapkasıyla tövbe etmenin sevaplarını anlatmaya başlıyor
Sanki neredeyse her gün bir erkeğin karısını, sevgilisini, kızını öldürdüğü bir ülkede değil de 2250 senesinde, çocukların yalan söylemesinin dışında bir sorunun kalmadığı bir dünyada yaşıyoruz ve bu arkadaş bulunmayan bir numune olarak televizyona çıkarılmış. Antropologlar izliyor; İki karısını öldürmüş, ne ilginç bir insan!
Aşırı kitsch bir film senaryosu seyrediyoruz. Sanki Cüneyt Arkın bir yerden fırlayacak ve uzaylıları tekmelemeye başlayacak.
Gerçeklik duygusunun aşırı kaybı
Ama film değil bu canlı yayın, öldürülenler de gerçek katil de gerçek; aklın, ahlakın ve vicdanın ırzına geçilişini canlı canlı, taverna dekoru içinde eğlence kuşağı saatinde izliyoruz.
Geçmişte kutsal olan ne varsa hepsi yerle yeksan ediliyor ama bizim elimizde bir Nietzsche yok, onun yerine Seda Sayan Tanrıyı tutmuş kör bıçakla doğruyor.
Tanrıyı boğazlarken de yerine geçsin diye de ne üstün insan ne de yeni bir ahlak öneriyor, bu kan deryasından geriye televizyon yıldızı olarak piyasaya sürülen çukurlaşmış insanlar kalıyor.
Canlı yayına katılıp Ama o annemi öldürdü, Reyting için katili ekrana çıkardınız diyen evladın sesi hemen kısılıyor.
Çünkü sahneyi, mizanseni, atmosferi bozuyor o ses.
O ses zavallı, bitap, çaresiz gerçeğin sesi. Herkes üzerine basıp geçiyor, kurgu paketlerini pazarlama makinasının başında olan için bir marjinal, öteki, iflah olmaz bir gereksiz o.
Birkaç saat sonra haberleri açıyorum: Kendisini reddeden kadını pompalı tüfekle öldürdü!, beş sene sonra Seda Sayanın programında görürüz, kimse de kolay kolay bir daha reddetmez herhalde.
Sonra bir kamu spotu giriyor araya; Erkeksen öldürme! Öldürürsen ne olur? Televizyon yıldızı olursun, çok korkunç bir son!
Kadın bedeni cinayet nesnesi çoktan oldu, artık ölü kadın bedeni bir de katilinin parodi nesnesi olarak eğlence kanallarından pazarlanıyor. öldürdüm ama ne sevimliyim değil mi?-
Ne oluyor? Bu pervasızlık, izansızlık, ölçüsüzlük başımıza nereden musallat oldu?
Kim başlattı bu moda akımı? Kim hırsız, katil olman önemli değil, yalanını yeterince yüksek sesle söylüyorsan ve insanları inandırıyorsan haklı olmana gerek yok, ahlak dediğin şimdi kulübesine sıkışmış, yaşlı bir köpek diye insanları inandırdı?
Tanrıyı öldürdük ama cehennemden vazgeçemedik.
Zebaniler ve kötüler de sahne ve televizyon yıldızlarımız oldu.