Mağdur-müşteki olarak beyanı alınan Sedat Peker, "Muzaffer Abi bağırması duyulmasın diye yastığı ağzına koyup, aylarca inledi" dedi.
Ergenekon kumpasının savcıları ve hakimleri hakkında, "Görevi kötüye kullanma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, resmi belgede sahtecilik, suç delillerini gizleme-yok etme, görevi ihmal” suçlamalarıyla açılan davaya devam edildi. Bugünkü celsede mağdur-müşteki olarak beyanı alınan Sedat Peker, Silivri'de pankreas kanseri olan merum Muzaffer Tekin'in nasıl öldüğünü anlatmak için geldiğini, bunun kendisinin omuzlarında bir yük olduğunu belirterek, “Muzaffer Abi bağırması duyulmasın diye yastığı ağzına koyup, aylarca inledi. Bir deri bir kemik kaldı. Cezaevinde ölmesin diye tahliye ettiler” dedi.
İlk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nde görülen davanın bugünkü celsesine sanıklardan Hasan Hüseyin Özese ile Mehmet Fatih Uslu yine tutuklu bulundukları cezaevinden SEGBİS'le katılırken, Hüsnü Çalmuk salonda hazır bulundu. Mağdur müştekilerden ise sadece aralarında Dursun Çiçek, Sinan Aygün ve Sedat Peker'in olduğu 5 isim duruşmayı izledi.
Bugünkü celsede, Kasım 2018'deki ilk duruşmada katılan sıfatını alan, ancak bugüne kadar beyanda bulunmayan Sedat Peker dinlendi.
MUZAFFER TEKİN'İN ÖLÜMÜ ÜZERİMDE BİR YÜKTÜ
Başkan Haydar Metiner'in, kimlik tespitini yapıp, katılan olarak haklarını hatırlatmasından sonra, şikâyetini sorduğu Sedat Peker, “Sanıklar hakkında dosya içinde yazılmayan, ancak karar vermeden önce sizlerin de bilmeniz gereken konulara değinmek istiyorum” diyerek, şunları anlattı:
“Cezaevindeyken üst hücremde Muzaffer Tekin yatıyordu. Daha önceden de tanıdığım değerli bir insandı. Çok hızla kilo vermeye başlayınca, 'Abi bir hastaneye git' dedim. Gitmiş ve 'Annem pankreas hastasıydı. Şu vücudumda gördüğüm her şey annemde de vardı. Pankreasımı inceleseniz' demiş. FETÖ'cü doktor ise cezaevinde kaldığı için psikolojisinin bozulduğunu, devamlı annesini düşündüğünü belirtip, antidepresan yazmış. Ben migren hastasıyım. Bu ağrı bile aspirin, apranax gibi ağrı kesici ilaçlarla geçmez. Muzaffer Abi, 3-4 ay sonra tamamen eridi, bir deri bir kemik kaldı. Yukarıdan hep iniltisi duyuluyordu. Asker olduğu için bağırması duyulmasın diye yastığı ağzına alıyormuş. İnleye inleye, 3-4 ay daha geçti. O günlerde Meclis İnsan Hakları Komisyonu'ndan milletvekilleri odama geldi. İstediğim bir şey olup olmadığını sordu. Ben, hayatta hiç kimseden yardım istememiş biriyim. Bu prensibi bozup, Muzaffer Tekin için yardım istedim. Her insan evinde, çocuklarının yanında ölmeyi hak eder. Benim söylediklerimden etkilenenler oldu, etkilenmeden dinleyenler oldu. Ancak ertesi gün hastaneye götürdüler. Pankreas kanseriymiş. Yani teşhisini kendisi koymuş aslında. Cezaevinde ölmesin diye tahliye ettiler. Hükümet ile FETÖ arasında sorun çıkınca, biz de Anayasa Mahkemesi kararı ile tahliye oldu. Hemen GATA'ya gittim. Yoğun bakıma aldılar, hatıra olsun diye de resmimizi çektiler. Muzaffer abi 2 gün sonra öldü. Bu olay lokal olarak benim omuzlarımda bir yüktü. Buraya yurt dışından gelmemin sebebi budur. Bu yükün üzerimden kalkması için sorumluluğumu yerine getirdiğimi düşünüyorum. Cezaevindeyken annem öldü. Kanuni hakkım olmasına rağmen beni annemin cenazesine yollamadılar. Vallahi, billahi bu benim üzerimde yük değildi, ama Muzaffer Abi bir yüktü. Anlattığım için mutluyum. Uzatmayacağım, bu kadar.”
BUNLARA “BEY” DİYE HİTAP EDEMEZSİNİZ
Başkan Metiner'in tüm şikayetlerini dile getirmesini istemesi üzerine Sedat Peker, ilk celsede kendisini rahatsız eden bir konuya dikkat çekmek istediğini belirterek, şunları söyledi:
“Sanıklara 'Bey' diye hitap ediyordunuz. Salondaki bayan, kadın arkadaşlardan özür diliyorum; Fuhuş yaptırıp, karşınıza gelen insanlara 'Bey' diye hitap etmiyorsunuz. Bu örgüt, Fetullah Gülen'e ilk davayı açan savcıya bir kadın gönderdikten sonra, görüntüleri yayınladı. Diğer kadın satıcılarına 'Bey' denmezken, sizin meslekten de olsa bunlara 'Bey' diye hitap etmenizden üzüldüm. Bir insan kadın satarsa, kadın satıcısı olur. Ama bunlar Allah'ın adaletini arayan bir kız çocuğunu savcıya gönderdiler. Bu pezevenklikten de öte bir şeydir ve insanlık adına suçtur. Amacım saygısızlık veya taşkınlık yapmak değil.”
Peker'in bu sözleri üzerine Başkan Metiner, masumiyet karinesinin hüküm kesinleşene kadar herkes için bir hak olduğunu ve bunu sonuna kadar korumak zorunda olduklarını hatırlattı. Peker, şu karşılığı verdi:
“O zaman herkes için geçerli olması lazım. Silivri'de 70-80 yaşındaki rektörlere, generallere, profesörlere nasıl bağırdıklarını, tuvalete gidebilmeleri için izin alma şartı koyduklarını biliyorum.”
Başkan Metiner'in, “O bize örnek değil. Biz buradaki yargılamalardan sorumluyuz” hatırlatmasının ardından Peker, “Bizler bu hakka sahip olmadığımız için onlara vermeniz saygıdeğer bir tutum. Biz sizin gibi mantıklı olamayabiliriz, saygısızlık addetmeyin” dedi.
Başkan Metiner'in, merhum Muzaffer Tekin'in durumundan Silivri'deki mahkeme heyetinin haberinin olup, olmadığı sorusunu, “Artık yaşayan bir ölüydü” diye cevaplandıran Peker, daha sonra Silivri'de yaşadığı diğer olayları aktardı.
ZEKERİYA ÖZ GİZLİ TANIK OLMAMI İSTEDİ
Gazetede aleyhinde çıkan bir haber üzerine eski savcı Zekeriya Öz'ün kendisini Adliye'ye çağırdığını, odada Mehmet Ali Pekgüzel'in de bulunduğunu belirten Peker, şöyle devam etti:
“Veli Küçük aleyhine ifade vermemi ve gizli tanık olmamı istedi. Ben de, 'Gizli tanık olmam. Bildiğim varsa, söyleyecek kadar cesur adamım' cevabını verdim. Eski savcı Zekeriya, 'Tahliyene de az kalmış. Seni tutuklatırım' deyince, 'Şeref duyarım' dedim.”
Peker, sözlerini şöyle tamamladı:
“O süreç çok farklı bir süreçti. Sert iklimden, kan davası kültüründen gelen bir ailenin mensubuyum. Ben çok etkilenmiyordum, ama 70-80 yaşındaki adamlara çocuk gibi davranıyorlardı. Şahsımla ilgili şikâyetler önemli değil, ama özellikle Muzaffer Abiyi hatırlatmak istiyorum. Biz belki yaşadıklarımızı unuturuz, ama onun inleyerek öldüğünü unutmayalım.”
Başkan Haydar Metiner, merhum Muzaffer Tekin'in mirasçılarına davetiye çıkarıldığını, geldikleri takdirde haklarının korunacağını hatırlattı. Peker de, “Onlar şahit olmadı, ben oldum” dedi.
Beyanların ardından sanıkların, Peker'e sorularına geçildi. Hüsnü Çalmuk, hakkındaki suçlamaları madde madde sayıp, bunların hangisinden mağdur olduğunu sordu. Başkan Metiner, “Muhatap olmadığı için sordurmuyorum. Gereksiz bir soru” derken, Silivri'deki mahkemenin gizli başkanının Çalmuk olduğunu, kaşıyla gözüyle hakimiyet kurduğunu ifade eden Peker, şöyle konuştu:
“Tüm yönlendirmeyi bu şahıs yapıyordu. Ben ve herkesin mağduriyetine sebep oldular. Ablasını öldürmüş, yeğenini kerhaneye satmış adama 'Osmanım' diye hitap edip, cezasını 10 yıla düşürüp, tahliye ettiler.”
Çalmuk, sorularına devam etmek istediğini bildirince Başkan Metiner, buna izin vermeyerek, yerine geçmesini söyledi. Çalmuk da savunma hakkının kısıtlandığını, kendilerinin Ergenekon'da böyle yapmadığını öne sürdü.
Sanıklardan Mehmet Fatih Uslu'nun sorularından sonra bu kişiyi, bıyık bıraktığı, tipi değiştiği için tanımadığını bildiren Sedat Peker, ancak iştirak ettiği, sessiz kaldığı için onun da suçlu olduğunu söyledi.
Hasan Hüseyin Özese ise Muzaffer Tekin'in kendilerine rahatsızlığını bildirmediğini belirtip, “Bildirse, gereğini yapardık” dedi.
Peker'in Avukatı da Muzaffer Tekin, Ali Tatar, Cem Aziz Çakmak'ın bunlar tarafından öldürüldüğünü ifade etti.
FİRARİ 2 SANIĞA KIRMIZI BÜLTEN
Beyanların tamamlanıp, Savcı Hakan Arslan'ın, davanın firari sanıkları Sedat Sami Haşıloğlu ile Mehmet Murat Dalkuş hakkında kırmızı bülten çıkarılması yönünde mütalaa vermesinin ardından sanıkların talepleri alındı.
Hasan Hüseyin Özese, kapatılan özel yetkili 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin mübaşiri ile Avukat Celal Ülgen'in tanık olarak dinlenmesini istedi.
Verilen aradan sonra kararı açıklayan Mahkeme Başkanı Haydar Metiner, firari sanıklar Haşıloğlu ve Dalkuş'un yokluklarında tutuklanıp, haklarında kırmızı bülten çıkarılmasının kararlaştırıldığını, duruşmanın da 3 Şubat 2020'ye bırakıldığını söyledi.