Seni tanıdığımda Number One TV’deydin. Hadi şimdi o zamanki Berrak’a bir selam çak ve ona bir mesaj ilet. Ne yapmasını öğütlerdin?
Şunu söylerdim: “Tatlım keyfine bak, bir sürü ihtimal ve sürpriz var önünde!”
Peki neyi yapmamasını söylerdin?
“Her şeyi ve herkesi kafana takma” derdim. Bir de, “Dünyadaki bütün duyguları hissetmek zorunda değilsin!”
Şablonlara uyan biri değilsin. “Kafasına göre” tabiri ne kadar doğru bilmiyorum, ama sanki öyle birisin. Bana bir özet geçsene: Şimdiye kadar neleri kafana göre yaptın?
Zaman zaman dış faktörler, beklentiler ve yargılardan etkilendiğim oldu tabii. Ama büyük oranda iç sesimi takip ettiğimi düşünüyorum. Zaten aksini yapabilen biri değilim. Bu bir prensip değil, gerçek anlamda yapamamaktan bahsediyorum! Toplum yapısı olarak “farklı” olanı tedirgin edici bulmaya meyilliyiz. Buna rağmen kendine sahip çıkan herkesi çok ilham verici buluyorum; iyi ki varlar!
Bir röportajında “Görselimle yeni barıştım” lafın var. Çok sevmiştim bunu. İyi ama neden 30’larının ortasında görselinle barıştın? Kendini daha önce beğenmiyor muydun?
Görsel yanım, sahip olduğum ve beni ben yapan diğer özelliklerimi kapsayıp görünmez kılabiliyordu. Bir sorun gibi görüp bununla bir dönem mücadele ettim. Sanki her şey onunla ilgileniyordu ve bununla bir türlü barışamıyordum. Büyümek güzel bir şey, eğer iyi değerlendirilirse. Artık sahip olduğum tüm özelliklere, dışarıdan iyi veya kötü olarak tanımlanabilen her yanıma sahip çıkıp keyfini sürmeye çalışıyorum.
Fit’sin, yogaya meraklısın, kendine iyi bakıyorsun. “Düzgün fizik” takıntın var mı?
Ben “kendinin en iyi versiyonu olmak” paketinin bir parçası olarak görüyorum bu durumu. Bedensel, ruhsal bir toplu paketin bir parçası benim için “düzgün fizik”.
Kadına şiddet olayları gün geçtikçe daha artıyor. Sorunun kaynağını nerede görüyorsun? Erkekleri “biricik” gören sistem mi? Erkekleri “paşam” diye yetiştiren kadınlar mı? Hepsi ya da hiçbiri?
Gerçekten çok köklü bir sorun. Binlerce yıldır genlere işlenmiş yargılar var. Çok sevdiğim ve bir erkek çocuğu babası olan bir arkadaşım şöyle demişti: “İçimize yerleştirilen bu saçma algıyı düzeltmek için elimizden geleni yapıyoruz. Ama ne yaparsak yapalım, sonuçta oğlumun kendi oğlunu doğru yetiştirecek bir birey olması için çabalıyoruz aslında.”
Yani ne kadar elinden geleni yapsa da, binlerce yıllık kodlardan kendisini kurtarmasının mümkün olmadığı gerçeğiyle yüzleştiğini, her şeye rağmen hâlâ kendisinde bir sürü şey yakaladığını, ama yapabileceği en önemli şeyin oğluna bu yargı ve algıları en az şekilde yansıtıp onu bunlardan en özgür şekilde yetiştirmek olduğunu söylüyor... Ancak bu sayede onun oğlunun oğlu umduğumuz eşitlik algısına sahip olabilecek. Yani bizim umduğumuz eşitlik koşullarına ulaşmak için gelinmesi gereken algı temizliğine iki kuşak sonra ulaşabileceğiz!
Senin başından hiç şiddet ya da taciz olayı geçti mi?
Bu tür durumlarla ilgili çalışmalarda rakamlar duyarız ya, “Her 10 kadından 7’si tacize uğruyor” gibi. Şöyle söyleyeyim, o kalan 3 kim acaba? Ben hiç tanımadım çünkü!
“The Birth of Liberation” ya da “Bla, Bla” olarak akıllarda yer etmiş projen sanki tam anlaşılamadı ve yine sırf bedenin konuşuldu gibi geldi bana...
- O proje üç kadın sanatçının birlikte bir üretimle kendini ifade etme isteğiydi. Bunu yaparken belli bir bakış açısını kapitalize edenlerin bambaşka bir yerden bakmayı tercih edeceklerinin farkındaydım. Ama artık hayatımı buna göre şekillendirme kaygısından özgürleştiğim bir sürece girdim. Söylediğim gibi, büyümek güzel şey, iyi değerlendirirsen. Dolayısıyla her kreatif üretim gibi anlatmanın içinin boşaltılacağını düşünüyoruz. Bir ayna gibi düşünelim, bakanın kendisiyle ilgili bir şeyleri görebileceği.
“Berrocks” ile yapmak istediklerini biraz açar mısın?
Berrocks Creative Department; oyunculuk dışında yapmayı sevdiğim her şeyi aynı çatı altında topladığım bir alan. Çok yakında takı, ardından mayo-bikini koleksiyonum ve önümüzdeki sezona tekstille ilgili bir çalışmam çıkıyor.
“Biz Böyleyiz” filmi ile hikâye anlatıcılığına da geçtin. Cebinde başka hangi tarz hikâyeler var?
Cesaret verici bir tecrübeydi. Şimdi çalıştığım bir hikâyem var. Hayatımdan asla çıkmasını istemediğim bir alan.
Hangi tarz hikâyeler anlatmak hoşuna gidiyor peki?
Tabu beni çok kaşıyor, tabu olan her şeyi kurcalamayı çok seviyorum. Çoğunluğun bakmayı tercih etmediği yerlerden olaylara ve insanlara bakmayı, izleyen/okuyan kişileri de başka bir açıdan bakmayı teşvik etmeyi...
Oynadıkların arasında seni en çok etkileyen, zorlayan rol hangisiydi?
Sıra dışı bulunan karakterlerle heyecan duyuyorum. Belki artık yaş olarak da olgunlaştığım bir döneme denk geldiği için “Fi” dizisindeki Özge karakteriyle alışverişim çok fazla oldu. Bir de “Biz Böyleyiz” filmindeki Emre rolü daha önce göstermediğim ve kurcalamadığım bir yanımı bana tanıttığı için özeldi.
Özge Özpirinçci ile arkadaşlığın dillere destan. Arkadaşlıkta sır saklayan mısın sırlarını karşı taraf emanet eden mi?
İkisi-deyim. İkisi-deyiz.
Kadınlarla erkeklerin arkadaş olmasına alışkın bir kültür içinde değiliz. Senin sanki çok fazla da -tıpkı Özge’yle olduğu gibi- erkek arkadaşın varmış gibi... Erkek arkadaşla mı bir şey paylaşmak daha kolay yoksa kadınla mı?
Kimseyle cinsiyeti üzerinden iletişim kurup karar vermiyorum. Arkadaşlık kendiliğinden gelişen bir durum. Hemcinsim veya değil, anlaşılma hissi, birbirine ilham ve cesaret vermek ve ortak bir mizah anlayışı varsa zaten arkadaş oluyorsun.
Âşık oldu mu nasıl yaşayan kadınlardansın? Başını onun omzuna yaslayıp saatlerce sessiz oturabilen bir âşık mı yoksa bağrış çağrışıyla tutku yelkenlerini sonuna kadar açan bir âşık mı?
Bireyci biriyim, kişisel alan severim. Benim için yanında kendim olabildiğim biri ve benim yanımda kendi olabilen biri en büyük yakınlık. Ama hiçbir şeyi öylesine yaşayan biri değilim. Yoğun biriyim, bir tecrübenin olabileceği en anlamlı ve en derin şekilde yaşanmasını isterim.
İşte o en kendin olabilme hali her ilişkide yaşanabiliyor mu?
Arkadaşlık ilişkilerimin tamamında öyle hissediyorum. Özel ilişkilerde ise kadın-erkek ezberleri devreye girince bu ahenk olumsuz etkilenebiliyor. Ama olmadığın biri gibi uzun bir süre davranmak mümkün değil.
Hangisi seni yorar: Sen sormadan “Dün akşam arkadaşlarla PlayStation oynadım” diye yalan söyleyen sevgili mi yoksa sen sorduktan sonra “Çok üstüme geliyorsun, bunaltma beni” diyen mi?
Yani artık ikisi de o kadar tatlı bir nostalji rüzgârı gibi geliyor ki kulağa! Hayatımın bu noktasında ikisi de benim için şu demek: İlişki biçimini çok net bir şekilde revizyon etme sinyali!
Ünlü bir kadın olarak ilişkilerin ister istemez takip ediliyor. Diyelim ki medya “İlişki yaşıyorlar” diye manşet attı. Ben o ilk aşamaları merak ediyorum: Hangi süreçte karşı tarafla bir ilişki yaşamaya başladığınızdan emin oluyorsunuz? Medya tutturabiliyor mu diye soruyorum...
Aslında zorlayıcı bir durum. İki insanın bir durumu ilişkiye dönüştürüp dönüştürmemekle ilgili karar vermesi için beraber zaman geçirmesi gerekiyor. Ama vaktinden evvel bu durum dış dünyaya ulaştığında, kontrolün dışında gelişmeye başlıyor olaylar. Haliyle bu da kişinin üstünde bir baskı oluşturuyor. Aslında sırf bu nedenle korumaya çalışıyor oluyorsun özel hayatını, kararlar sana ait kalsın diye...
Bir adamda seni en çok etkileyen hareket ne olur? Mesela bazı kadınlar, buluştukları gece adamın hesabı ödemesinden etkilenir...
İletişime, anlamaya ve empati kabiliyetine değer veriyorum. Kendiyle yüzleşebilen ve kendini ciddiye almayan insanları hem arkadaş hem iş ortağı hem de partner olarak çok çekici buluyorum. Kim olduğuyla ilgilenmeyen, bundan kaçan insanlarla iletişim bana zor geliyor.
Pandemi seni nasıl etkiledi? Çok mu ürettin çok mu bunaldın? Dengeli miydin dengesiz mi?
Bir biçimde yıllardır ertelediğim birçok konuda çok üretken bir dönem geçirdim. Zaman zaman dengemi kaybettim ama sonra toparladım. Kendimle ilgili de uzunca bir zamandır almayı umduğum bir yol alma fırsatı da verdi bana pandemi. Koşullar düşünülürse genel olarak hiç de fena gitmiyorum gibi.
Almayı umduğun o yol... Nasıl bir yoldu, açabilir misin?
Herkesin hayatta girdiği döngüler oluyor. Hepimizin belli konularda aynı senaryoyu tekrar tekrar yaşadığımızı fark ettiğimiz bir an geliyor. Kuvvetle muhtemel o yüzleşmekten ve bakmaktan en çok kaçtığımız mevzuu. İşte sonunda derin bir nefes alıp “canavarlarımla” göz göze geldim. Hem de çok! Harika bir süreç olduğunu iddia edemeyeceğim, ama sonucunun iyi olduğunu garanti edebilirim.
Peki pandemi kapanmaları sana neler hissettirdi?
Kendimi de şaşırtan bir biçimde bu kez neredeyse hiç kötü etkilenmedim. Sanırım bu süreç bize hiçbir şey katmadıysa kendimizle olmayı, kendimize yetmeyi ve eğlendirmeyi öğretti.
Buna katılıyorum, ama kendimize yete yete bir hal olmadık mı! En çok neler özledin eski normalden?
Dans etmeyi çok özledim. Kendimi rahat ve güvende hissettiğim bir kalabalıkla dans etmek, özlendin!
Aşı oldun mu? Olsan, hangisini olursun?
Henüz aşı olmadım. Sıramızı bekliyoruz. Annem oldu, BionTech diyor, o ondan oldu. Annemi dinlerim diye düşünüyorum. Elimdeki veriler bu kadar.
Annenle ilişkin nasıl? Onun yanında küçükken nasıl bir kızdın, şimdi nasılsın?
Anne-kız ilişkisi uzun ve inişli çıkışlı bir yolculuk. Sonsuz ve hayati bir sevgi. Biz de bir sürü yerlerden geçtik, ama bir şekilde bunu beraber yaptık. Bu röportajda sıkça dediğim gibi; büyümek güzel şey, biz biraz da birlikte büyüdük!