Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, dün akşam Ukrayna'nın doğusundaki Donetsk ve Luhansk'ın "Bağımsız ülkeler olarak tanınma" talebini kabul ettiklerini açıkladı. Gelişmeler hem Türkiye hem de dünya genelinde ana gündem maddesi oldu.
Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi Ukrayna'da yaşanan son gelişmeler, NATO'nun bölgeye müdahalesi ve Rusya Devlet Başkanı Putin'in açıklamalarının ardından bir açıklama yayımladı.
"Emperyalistler arasındaki çelişkiler ya da pazarlıklardan, “denge siyaseti” adını verdikleri göstermelik adımlardan insanlık yararına bir sonuç çıkması beklenemez." denilen açıklamada komünistlerin milliyetçiliğin, ırkçılığın, militarizmin diliyle değil emekçi halkın eşitlik, özgürlük, kardeşlik taleplerinin diliyle konuştukları vurgulanıyor.
"NATO Yayılmacılığının Panzehiri Rus Milliyetçiliği Değil Sosyalizmdir" başlıklı açıklamanın tamamı şöyle:
"Emperyalizm bir yıkım ve savaş düzenidir. Bu çürümüş düzende kendine yer açmaya çalışan, nüfuz alanını büyütmeye çalışan her burjuva hükümet başka halkların ezilmesini hedefliyor demektir. Yayılmacı politikaların koltuk değneği milliyetçiliktir, ırkçılıktır, şovenizmdir. Putin’in Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri’nin bağımsızlıklarının tanınması yönünde yaptığı dünkü açıklamalarının bizim için tercümesi budur.
Bugüne kadar ortaya konmuş en eşitlikçi ve barışçı uluslar politikasını yürütmüş olan Sovyetler Birliği’ni ve Bolşevik Devrim’in önderi Lenin’i hiçbir temeli olmayan yargılarla karalayan Putin’in söyledikleri kabul edilemez. Bu açıklamalar tarihsel dayanaktan yoksundur ve tamamen demagojiktir. Putin yirmi birinci yüzyılda monarşi “fantezi”lerini dile getirecek diye Rusya’da emekçi halkı yoksulluğa mahkum eden sömürü düzenini ve savaşçı/milliyetçi hezeyanları görmezden gelecek değiliz.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin ekonomik, siyasi, askeri ve kültürel mirasının üzerine konarak “büyük güç” şovlarına girişen Rusya Federasyonu’nun ABD ve müttefikleriyle giriştiği tarihi gerçekleri çarpıtma yarışına geçit vermeye niyetimiz yoktur. 20. yüzyılın dünyanın bütün ezilenleri, proleterleri, 1917 Ekim Devrimi, Çin, Vietnam, Küba ve diğer ülkelerdeki devrimler, bağımsızlık savaşları, faşizme karşı Sovyet halklarının büyük zaferi ile yazılan tarihinin ABD ve Avrupalı emperyalistler, NATO’cu çeteler, neo faşistler, Ukrayna ve Polonyalı karşı devrimciler tarafından çarpıtılmasına izin vermediğimiz gibi aynı tarihin Rus milliyetçiliği tarafından ters yüz edilmesine de izin vermeyeceğiz.
Putin’in bu açıklaması, onun zaman zaman Sovyetler Birliği’nin prestijini, özellikle İkinci Dünya Savaşı’nı muzafferliğini kendi gövde gösterileri için nasıl iki yüzlü bir biçimde kullandığının da tartışmasız bir kanıtı olmuştur. Hiçbir inandırıcılığı ve samimiyeti olmayan bu gösteriler, çarlık özlemlerinin bir yansımasıdır, SSCB mirasının istismarıdır. Putin olsa olsa şu konuda haklı olabilir: Emperyal emellere sahip bugünkü Rusya’nın, dünya halkları adına yetmiş yıl boyunca barışın, eşitliğin, ilerlemenin savunucusu olmuş Sovyetler Birliği ile yakından uzaktan ilişkisi yoktur.
Rusya, Ukrayna ve diğer eski Sovyet ülkelerinin emekçi halklarının bugün çektiği sıkıntıların temel sebebi sosyalizmin yokluğudur. Daha birkaç hafta önce Kazakistan’da petrol ve enerji işçilerinin taleplerini dile getirmek için başlattığı ve tüm ülkeye yayılan protestolar da, geçtiğimiz yıl Karabağ’da yaşanan savaşla ortaya konan çözülmemiş sınır problemleri de bunun bir göstergesidir. Bu halklar işsizlik, yoksulluk, gericilik, ayrımcılık ve savaş tehdidi altında yaşamaya çalışmaktadır. Bugünün kapitalist Rusyasını var edenlerin Sovyetler Birliği’nin üzerinde tepinmelerinin sonucu büyük bir coğrafyanın her daim kaşınmaya müsait sorunları olmuştur.
Bugüne gelinmesinde elbette ABD’nin gerileyen hegemonyasını yeniden var etmek, Batı ittifakını canlandırabilmek ve kendi çıkarlarını dayatabilmek adına yıllardır yaptığı kışkırtmaların rolü belirleyicidir. Yetmiş yılı aşkın süredir halk düşmanlığı yapan, ülkelerin parçalanmasında, tüm insanlığa ait varlıkların, kentlerin yerle bir edilmesinde baş aktör olan ABD ve NATO’nun Rusya’yı kuşatacak şekilde genişleme arzuları bugünkü çatışmalara zemin hazırlamıştır. Yugoslavya’dan birbirine düşman milletler ve kukla devletler imal edenlerin şimdi bırakın hamiliklerini yapmayı, Doğu Avrupa halklarının toprak bütünlüğünden, egemenliklerinden, diplomasinin gereklerinden söz etmeye dahi hakları yoktur.
Ayrıca bu süreç, Batı ittifakının iç çelişkilerini de görünür kılmış, ortada hiçbir ilkenin ve güvenin olmadığını açıkça ortaya koymuştur. Uluslararası ilişkilerde ilkesizliğin böylesine normalleşmiş olmasında da sosyalist bir eksenin yokluğunun ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasının mutlak payı vardır.
Emperyalistler arasındaki çelişkiler ya da pazarlıklardan, “denge siyaseti” adını verdikleri göstermelik adımlardan insanlık yararına bir sonuç çıkması beklenemez. Buna durumdan vazife çıkarmaya çalışan, içeride milliyetçiliği yükseltirken dışarıda kendine ekonomik ve siyasi olarak yeni bir çıkış arayan Erdoğan hükümetinin, NATO’dan demokrasi bekleyen ana muhalefetin pozisyonu da dahildir.
Komünistler milliyetçiliğin, ırkçılığın, militarizmin diliyle değil emekçi halkın eşitlik, özgürlük, kardeşlik taleplerinin diliyle konuşurlar.
Bölgedeki tüm halklar için son derece tehlikeli ve yıkıcı bir savaş ihtimali son derece yüksektir ve endişe vericidir. Bu ihtimalin gerçekleşmemesi için tüm komünistlere, barış yanlılarına son derece yakıcı bir görev düşmektedir."