Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, tutuklanan JİNHA muhabiri Beritan Canözer'in duruşmasını izlemek için Diyarbakır'a gitti. Duruşmanın tahliye ile sonuçlanmasının ardından Dündar, öldürülen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi'nin ailesini ziyaret etti. Cumhuriyet yazarı Ayşe Yıldırım'ın Cumhuriyet’te “‘Casus’ gazeteciyle ‘heyecanlı’ gazetecinin buluşması” başlıklı yazısı şöyle:
‘O sabah kahvaltı ediyorduk. Erdem’le sizin tutuklanmanızı konuşuyorduk. Benim gidip onları görmem lazım dedi’ diyor Türkan Elçi. Can Dündar ile birlikte dinliyorduk Türkan Elçi’yi. Can’la Erdem’in tutuklanmasından 1 gün sonra öldürülmüştü Tahir Elçi. Türkan Hanım, “Ben de yaparsın bir program dedim. Çok üzülmüştü. Ülkenin vahametine üzülüyordu” diye devam ediyor. Can’la Erdem’in davası başka bir acı veriyor Elçi ailesine. Can, “Cezaevinde Tahir Elçi’yi duyunca kendi derdimizi unuttuk” diyor.
Bir gece önce Diyarbakır Belediyesi Eşbaşkanı Fırat Anlı’nın söylediği “Bugünlerde geçmiş olsun diyoruz sürekli birbirimize” sözleri geliyor aklıma. Ya başsağlığı ya sabır dilemek için gidiyoruz bir yerlere, ya destek ya dayanışma için. Ya da barış ve demokrasi isteğini haykırmak için. Can Dündar da duruşmasından 4 gün sonra bunun için Diyarbakır’daydı. İki ay önce bir grup gazetecinin bölgedeki gazetecilerle dayanışma ve yaşananları ülkenin batısına daha çok duyurabilmek için başlattığı Haber Nöbeti’nin finali yapılıyordu. Aslında final demek de çok doğru olmayacak. Başka bir boyutta daha farklı bir formatta devam edecek Haber Nöbeti. Hepimizin nöbette olduğu bir dönemde değil miyiz zaten.
Sekiz hafta boyunca Haber Nöbeti’ne katılan gazetecilerin birçoğu da Diyarbakır’daydı. 16 Aralık’ta haber izlerken “heyecanlı” olduğu gerekçesiyle gözaltına alınan ve tutuklanan Jinha muhabiri Beritan Canözer’in duruşmasını izleyecektik hep birlikte. Özgür Gazeteciler Cemiyeti Eşbaşkanı Hakkı Boltan gazetecilerin yerinin cezaevi olmadığını söylüyordu. Birlik ve beraberlik içinde hareket edilirse basına yönelik saldırıların engelleneceğini anlatıyordu adliyenin önünde. 4 gün önce İstanbul’da Çağlayan Adliyesi’nde “casuslukla” suçlanan Can ve Erdem için buluşan kalabalığın bir benzeri vardı Diyarbakır Adliyesi’nde. Bu kez konsoloslar olmasa da gazeteciler, avukatlar, HDP milletvekilleri Ziya Pir ve Nursel Aydoğan ile Beritan’ın ailesi duruşma salonunu doldurmuştu. Öyle ki bazı gazeteciler yer kalmadığı için içeri alınmamış, çıkan tartışmada başka bir gazeteci arkadaşımız Tuğba Tekerek gözaltına alınmıştı. Neyse ki Tekerek kısa bir süre sonra bırakıldı.
Beritan’ın avukatları gazetecilere yönelik baskıları anlatırken salonda davayı izleyen Can Dündar’ı örnek gösteriyordu. Yanımda oturan orta yaşlı bir adam “Heyecanlı mısınız” diye sordu. “Asıl heyecanlı olmazsak bu işi yapamayız” dedim.
Mahkemenin kararına rağmen Bakırköy Cezaevi yönetimi tarafından Beritan Canözer’in duruşmaya getirilmesine izin verilmemişti. SEGBİS ile bağlanmayı ise Beritan reddetmişti. Adliye önünde Can Dündar da SEGBİS’in ne kadar adaletsiz bir uygulama olduğunu, savunma hakkını ellerinden aldığını, Erdem ile kendisinin de bu yüzden SEGBİS’i reddettiğini anlatmıştı.
Avukatların da deyişiyle Beritan’ın iddianamesi tel tel dökülüyordu. “Bu tutuklama kararına göre herkes şüpheli görülüp tutuklanabilir” diyordu avukatlarından biri.
Mahkemeye verilen kısa bir aradan sonra özgürlük kararı duyuruldu. Beritan yine aynı heyecanla haber yapmak için aramıza dönecekti. Diyarbakır’ın en işlek binasını dolduran herkesin mutluluğu yüzüne yansıdı. İçerideki diğer gazeteciler bırakılıncaya dek mücadeleyi sürdürme kararlılığıyla...
Cuma günü hâkim karşısına çıkacak olan Can Dündar’ın dediği gibi:
“İçerideki bir gazeteci bile bizim meslek onurumuz. Bütün davalar düşene, bütün gazeteciler serbest bırakılana kadar dayanışmamızı sürdürmeliyiz.”