Fotoğraf: Rengin Arslan
Bundan 3 yıl önce Suriye’den Bursa’ya gelmiş Muhammed. Soyadını sorduğumda "Geçenler" diyor gülümseyerek.
Yüzümdeki soru soran ifadeyi gördüğünde, "Suriye’den sınırı geçtik. Oradan Bursa’ya gittik. Şimdi de bu sınırı geçeceğiz inşallah" diye konuşuyor.
Muhammed’in üzerinde, Ege Denizi’ni geçerek Yunan adalarına ulaşmaya çalışan göçmenlerin sembolü haline gelen Alan Kurdi’nin resminin olduğu bir tişört var. Resmin üzerinde "Bu kadar yeter" yazıyor.
O da, otogardan 10 kilometre uzaklıktaki Pazarkule Sınır Kapısı'na ulaşarak Yunanistan’a geçmek istiyor ancak yetkililer izin vermiyor.
Türkiye ilk kez karayoluyla bu kadar çok göçmenin sınırı geçme çabasına tanık oluyor. "Crossing, No More" (Sadece Geçeceğiz) adlı bir Facebook grubu sayesinde bir araya gelen kent merkezindeki göçmenlerin sayısı, valiliğin verdiği rakamlara göre 1,500.
Edirne girişinde durdurulan ve jandarma gözetiminde otoban kenarında bekletilen mültecilerin sayısı ise yaklaşık 1,000.
Otogarda bekleyenlerin çoğunluğu gençlerden ve çocuklu ailelerden oluşan göçmen grubunun yeni ama aynı zamanda geçici durağı.
Ağaçların dallarına çamaşırlar asılmış. Pek çoğu belirsizliğin gölgesinde ya uyuyor, ya da yanındakiyle sohbet ediyor.
Öğle saatinde vardığım otogarda burada bekleyen yaklaşık 500 göçmene kumanya dağıtılıyor göçmenlere. Verilen bilgiye göre valilikte bir koordinasyon masası oluşturulmuş ve hem özel kuruluşların hem de valiliğin sponsorluğunda göçmenlerin ihtiyaçları karşılanıyor. Bir yandan da polisler çocuklara çikolata dağıtıyor.
Dışarıdan her şey sakin görünse de, özellikle gençler öfkeli, sitemkar ve kararlı. Her biri Türkiye’de bir iş tutturmaya çalışmış. Ancak ortak şikayetleri aynı:
"Maaş çok az, bizimle aynı işi yapan Türk 2 bin lira, biz 700 lira alıyoruz."
Herkesin ortak bir başka şikayeti ev kiralarının yüksek olması ve yaşam koşullarının kötülüğü. "Türkiye çok pahalı" herkesin ezberine yerleşmiş nadir Türkçe cümlelerden biri.
Konuştuğum gençlere valiliğin, buradan geri gönderilecekleriyle ilgili açıklamasını sorduğumda, "Dönmek diye bir şey yok, sınırı geçeceğiz" diyorlar.
Peki sınırın öte yakasında ne oluyor? Edirne Haber gazetesinden Kerim Yurt'a soruyorum.
3 gündür "hiç alışık olmadıkları bir durumla karşı karşıya olduklarını söyleyen" Kerim Yurt, dün Pazarkule Sınır Kapısı'nın Yunanistan tarafındaki Kastanies’a geçmiş. Orada gördüklerini şöyle anlatıyor:
"Yunan askeri ve polisi inanılmaz bir önlem almışlar sınırda. 'Türk yetkililer kesinlikle sınıra bir tek Suriyeli bile yaklaştırmamalı' diyorlar. 'Her türlü tedbiri aldık, yaklaşmalarına izin vermeyeceğiz' yönünde bir tavırları var.”
Peki Türkiye, neden göçmenlerin sınır kapısına yürümesine izin vermiyor?
Uluslararası Af Örgütü’nden Volkan Görendağ, "Türkiye’nin yapabileceği bir şey yok. Diğer ülkeler, Yunanistan 'Bırakın geçsinler' derse Türkiye yolu açabilir. Ama onların 'Bırakın gelsinler' demesi lazım. Bu durumda Türkiye bir mekanizma kurup kapıyı açabilir" diyor.
"Sınır kapılarına geçerli belgeler olmadan gidip başka bir ülkeye girmek istediğinizde sınırın her iki yanındaki görevliler sizi engellemeye çalışacaklardır. Ülkeye giriş gibi ülkeden çıkış da belli kurallara bağlanmıştır" diye konuşuyor Volkan Görendağ.
Uluslararası Af Örgütü’nün ise S.O.S. Europe isimli bir kampanya yürüterek Avrupa ülkelerine şu talebi ilettiklerini de ekliyor:
"Avrupa Birliği üyesi ülkelerden, çatışma alanlarından ve zulümden kaçan mülteci ve göçmenlerin uluslararası korumaya erişimlerinin sağlanması için güvenli yolların sağlanmasını talep ediyoruz.”
Bir televizyon kanalında konuşan Edirne Valisi Dursun Ali Şahin ise göçmenlerle ilgili olarak "Biz şefkat elimizi sonuna kadar uzatıyoruz. Onlar da bu bizim iyi hüsnüniyetimizi suiniyete çevirmezler. En fazla kalacakları 3 gün, yarından sonra burayı terk etmek zorundalar" dedi.
Suriyelilerin kentte kalmalarının kendileri için sorun olduğunu söyleyen Şahin, "Çünkü her zaman sınırı ihlal etmeye, Yunanistan’a geçmeye niyetleneceklerdir. En iyisi onların kamplarına dönmesidir" diye konuştu.
BBC Türkçe/ Rengin Arslan