Türkiye'de her yıl 100 bin kişi kalpten hayatını kaybediyor!

Koroner kalp hastalıklarının dünyada da arttığını belirten İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Murat Ersanlı ise, bu oranın Türkiye’de çok daha yüksek olduğunun altını çizdi.
Türkiye'de her yıl 100 bin kişi kalpten hayatını kaybediyor!
2020-08-11 06:40:55   Güncelleme: 2021-09-05 00:13:37    

Yeryüzünde gerçekleşen ölümlerin yüzde 40’ı koroner kalp hastalıklarından kaynaklanıyor. Türkiye’de her yıl 300 bin kişi kalp krizi geçiriyor, 100 bin kişi bu yüzden hayatını kaybediyor.

Milliyet'ten Burak Dursun'un haberine göre, “Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre iskemik kalp hastalığı 2030 yılına kadar en önemli ölüm nedenlerinden biri olmaya devam edecek” diyen Türk Kardiyoloji Derneği (TKD) Gelecek Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol, şunları söyledi: 

“Koroner kalp hastalıkları ülkemizde de en sık görülen ve en yaygın ölüm nedenlerinden biri olarak önemini koruyor. Türkiye’de ani kalp krizi ve akut koroner sendroma bağlı ölüm oranı yıllık yüzde 32 olup birçok Avrupa ülkesinden daha yüksek seviyede ve ülkemizde her yıl ani kalp krizine bağlı 100 bin ölüm meydana geliyor. Aynı zamanda ülkemiz koroner kaynaklı ölümler açısından, Avrupa ülkeleri arasında erkeklerde ikinci sırada, kadınlarda ise birinci sırada yer alıyor. Türkiye’de de her yıl yaklaşık 300 bin kişi kalp krizinden etkilenmektedir. Hayatta kalan hastalardan yaklaşık 120 bini bir yıl içinde tekrar kalp krizi geçirmekte ve bunların 40 bininde ölüm görülmektedir. Kalp nakli gerektiren hasta havuzu aslında düşünüldüğünden daha büyüktür. Tüm kalp yetersizliği hastalarının yüzde 4,5-9 arası hasta ileri evre kalp yetersizliği hastası ve kalp nakli adayıdır. Ancak donör eksikliği sebebiyle sayılar belli rakamların üstüne çıkamıyor.”

"Ölümler artıyor"

Koroner kalp hastalıklarının dünyada da arttığını belirten İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Murat Ersanlı ise, bu oranın Türkiye’de çok daha yüksek olduğunun altını çizdi: 

“Ülkemizde tüm ölümler arasında kalp hastalıkları yüzde 40 ile baş sırada. Türkiye İstatistik Kurumu’nun ölüm verileri toplam ölümlerin içinde kalp hastalıklarının payının gittikçe artma eğiliminde olduğunu göstermektedir. Kalp hastalıkları 1989’da yüzde 40, 2009’da yüzde 40, 2014 yılında yüzde 40,4 ile tüm ölüm nedenleri arasında ilk sırada yer almıştır. Yaşam tarzımız, özellikle de yaşam tarzımızdaki değişikliklerimiz kalp hastalığı oranını azaltmak bir yana, sanki artırmaya yönelik. Teknolojinin, konforun kolaylaşması, hareketin azalması ve oturmanın artması, gıda alışkanlıklarımız, sigara, az spor yapmamız, uyku alışkanlığı değişimimiz hepsi burada etken.”

18 yaşında yere yığıldı aort anevrizması çıktı
Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde yaşayan 18 yaşındaki Muhammet Yakut, evlerinin bahçesinde zaman geçirirken aniden göz kararması, terleme, göğüste ağrı yaşayarak bir anda yere yığıldı. Babası onu en yakın sağlık merkezine götürdü. Burada yapılan ilk müdahaleden sonra doktorlar Muhammet’in durumunun ciddi olduğunu dile getirerek, tam donanımlı bir hastanede tedavi altına alınması gerektiğini belirtti. Muhammet Yakut, hızlı bir şekilde Memorial Dicle Hastanesi’ne getirildi. Burada yapılan acil müdahale sonrası Muhammet’in aort damarının yırtıldığı tespit edildi. Kalp ve Damar Cerrahisi uzmanları Prof. Dr. Binali Mavitaş ve Doç. Dr. Muzaffer Bahçivan tarafından değerlendirilen Muhammet’e acil ameliyat olması gerektiği ve aksi takdirde yaşamının tehlikede olduğu söylendi. 20 yaş altında yüz binde bir görülen bu riski yaşayan Yakut, 3 saatlik bir ameliyatın ardından sağlığına kavuştu. Şimdiye kadar herhangi bir sağlık sorunu yaşamadığını ifade eden Muhammet Yakut, “Her şey bir anda gelişti, gözlerim karardı, göğsüm yırtılıyor gibi oldu, terlemeye başladım ve yere yığıldım. O sırada babam yakınımdaydı, hemen yanıma koştu ve beni en yakın sağlık merkezine, oradan da hastaneye götürmüşler. Bu sırada olanların farkında değildim, gözümü açtığımda odadaydım ve ameliyat olduğum söylendi. Neticede sağlığıma kavuştum, üniversite sınavına hazırlandığım bu günlerde artık tek hedefim doktor olmak, çünkü bu vesileyle doktorluğun ne kadar kıymetli ve kutsal bir meslek olduğunun farkına vardım” dedi.

Prof. Dr. Binali Mavitaş, aortta oluşan herhangi bir problemin insan hayatı için kritik önem taşıdığını belirterek, şunları söyledi: 

“Aort anevrizmasına daha çok 50 yaşından sonra rastlanmaktadır. Anevrizma, normal kalp hastalıklarının risk faktörlerinden ayrı düşünülmemelidir. İleri yaşta, sigara ve kolesterol yüksekliği gibi nedenler anevrizmanın gelişiminde önemli rol oynamaktadır.”

 

"Uzun yol yürüyen uzun yaşar"

“Tıbbın babası olan Hipokrat’in milattan önce 4. yüzyılda söylediği gibi ‘Uzun yol yürüyen uzun yaşar’ oysa biz giderek az yürüyor, az hareket ediyoruz” diye konuşan Prof. Dr. Ersanlı şöyle devam etti: 

“Bu da damar sağlığındaki direkt olumsuz etkisi yanı sıra; insülin direnci, obezite ve diabeti artırıyor. Hepsi birbirini tetikleyen bu hastalıklar, sonunda kırılamaz bir döngü yaratıyor. 
Türkiye’de erkeklerin yüzde 23’ü yeterli, yüzde 22’si orta ve yüzde 55’i düşük düzeyde fiziksel aktiviteye sahiptir. Bu oranlar kadınlarda sırasıyla yüzde 13, yüzde 18 ve yüzde 69’dur. Çalışan kişilerin çok az bir bölümü (erkeklerde yüzde 6, kadınlarda yüzde 9) iş yerine en az 30 dakika yürüyerek gitmektedir. 

"Düzeni spor yapmalı"

Erkeklerin ve kadınların yaklaşık yarısı televizyon veya bilgisayar başında günde 4 saatten daha fazla zaman geçirdiğini belirlenmiştir. 

O halde yürümeliyiz. Hatta kendimizi çok zorlamadan yüksek tempolu yürümeli, düzenli spor yapmalıyız. Ne kadar hareket; o kadar az kalp hastalığı. Klasik beslenme alışkanlığımız fazla yağlı ve şekerli olmakla beraber şimdikinden iyiydi. Doymuş yağ, trans yağ, kolesterol ve tuzun Diyetle fazla alımı ve sebze, meyve, balığın diyetle az tüketimi kalp ve damar hastalıkları riskini artırmaktadır. 

Yıllardır Akdeniz tipi diyet, doğal gıdalar, az şeker, az tuz, az yağ, düzenli beslenme, dengeli beslenme, aşırı beslenmeme temaları her seferinde daha yoğun olarak vurgulanmasına rağmen, gıda alışkanlığına müdahale sanıldığı kadar kolay olmuyor. Ayrıca fast foodlar, ve şekerli içeceklerdeki tüketim de katlanarak artıyor. Bütün gazlı ve katkı maddeli içecekleri lavaboya boşaltıp su içsek, çok önemli bir adım atmış oluruz.”