Veyis Ateş: Kandırıldık

Habertürk sunucusu Veyis Ateş, Habertürk'te söylediği, "Terörle arasına mesafe koymayan buraya çıkamaz" sözleri ve geçmişte kendisinin yaptığı paylaşımlar hakkında konuştu. Ateş, FETÖ ve Türkçe Olimpiyatları paylaşımları hakkında, "Bu tweetleri 'neden silmiyorsun' diyenler oluyor. Bunlar orada utanç olarak orada duruyor" derken, "Ben şahsen utanıyorum ve kandırıldım diyorum. Hepimiz kandırıldık" ifadesini kullandı.
Veyis Ateş: Kandırıldık
2020-06-23 03:43:09   Güncelleme: 2020-06-23 03:43:09    

Halk TV'de Enver Aysever'in programına konuk olan Ateş, Türkçe Olimpiyatları paylaşımları hakkında, "Bu tweetleri 'neden silmiyorsun' diyenler oluyor. Bunlar orada utanç olarak orada duruyor. Ama b açıklamasını yaptı. Ateş, Enver Aysever'in 'Kandırıldığını düşünüyor musun?' sorusuna "Ben şahsen utanıyorum ve kandırıldım diyorum. Hepimiz kandırıldık" cevabını verdi.

Ateş'in açıklamalarından satır başları şöyle:

"Yayında bir ses var. Hepimiz yetişkin insanlarız. Sahiden bir şeyin sesiydi ama ne neyin sesi olduğunu bulamadık. Yayın bittikten sonra bir gaz meselesinin döndüğünü duydum. Güldük eğlendik ama kıvamı kaçtı.

"Habertürk'ü kurumsal olarak temsil etmiyorum burada. 2013'te gece spikeri olarak başladım, Ankara temsilciliği, genel müdürlük yaptım. Son iki yıldır programlar yapıyorum. Zaman zaman bize "Bu kadar merkezde kalmayı nasıl başarıyorsunuz?" diye soruyorlar. Biz hep buradaydık. Diğer rakipler toptan çıkınca biz çok dikkat çekici kaldık. İnsanın mahallesinin olması, mahallesini sevmesi kötü bir şey değil. Diğer mahalleye tü kaka demesi, kutuplaştırması kötü.

"Ben içime sine sine ağırladığım konuklarda gayet mutluyum. Bana, "Senin beni ağırladığın dönemlerde, başka kanallarda başka konukları ağırladığın dönemlerde başka bir iklim vardı. Türkiye'de bu kadar kutuplaşma var mıydı?" diye sorabilirsin. Bunun sorumlusu ne sensin ne benim. Bugün geldiğimiz noktada, konuk meselesinde şu ayrıcalıklar yapılıyor konusunda olumsuz en az payenin Habertürk'e verilmesi gerektiği kanaatindeyim.

"Beni o şeyde en çok etkileyen şey Türkçe Olimpiyatları oldu. Bir kerteriz almamız lazım bu konuda. 1994-95'li yıllarda Bosna katliamı yaşandı. Biz bir grup insan Bosna Dayanışma Grubu olarak oradan gazi getiriyorduk. Benim o gruptaki görevim şuydu; diyelim ki Şişli Etfal'de bir gazi şehit olduysa ben belediyeyi arardım, belediye bir cenaze aracı gönderirdi, ben gider morgdan bu cenazeyi alır en yakın mezarlığa götürürdüm. Biz buraya ismini bilmediğimiz kişiyi defnederken cenaze namazını; cenaze aracının şoförü, imam, birkaç mezarlık görevlisi, ben 4-5 kişi kılardık. Bu cenaze namazını kılarken hep bir gün bir bayramda bu adamı merak edip birisi gelerek başında bir Fatiha okuyacak mı diye kendi kendime hayıflanırdım. Bu hayıflanma beni şuraya getirdi; anasız, babasız, çocuksuz kalınır da vatansız, devletsiz kalmak zor bir şey olsagerek. 94-95 yıllarından bahseidyorum, bugün 16-17 yaşındaki kızımın adının Hilal olması Türk devletinin önemli sembollerinden birini taşıyor olması açısından benim için önemlidir.

"Ben bu mahalleyi bilirim. Bu mahallenin içerisinde büyüdüm. Burada öyle bir yapı var ki; Türkçe Olimpiyatları, dünyanın muhtelif yerlerinde okullar... Bütün o zamanki iklimi düşünün bununla gurur duyuyorsun, heyecanlanıyorsun.

"Terörle arasına mesafe koymayanlar falan diyorum, bir gün içerisinde bunların organize olup önüme konulması ilginç. "Bunları hâlâ niye silmiyorsun" diye soranlar var, bir utanç olarak duruyor onlar. Bu kadar iyi niyetimizin, gururlanmamızın geldiği yerde sonucu bu... Evet, kandırıldık tabii...

"Bence dönmüyor. Şöyle dönmüyor; bu muktesabatı Fethullahçılar ya da dindar bir grupla tartışıyorsunuz. AK Parti'nin çok daha öncesinden bahsediyorum. Sonrasında 28 Şubat döneminde bir tuhaflıklar oluyor... Bir şey diyorsunuz ama konduramıyorsunuz. Tayyip Erdoğan döneminde, "Alnı secdeye gelen insanlar, bunlarda yanlış olmaz" diyorsun. Şimdi yine etlerimi bir bir yargılayıp asıyorum diyor ya, o zamanlar baktığın hikayeden bugün geriye dönüp baktığında o dönemin şartları itibarıyla 'temiz çocuklardı' bunlar. Kırılma noktası Mavi Marmara'dır. Pardon, hatta bunu alın 28 Şubat'tan başlatın.

"HDP, yasal ve meşru bir siyasi partidir. Ama henüz 2015 hendeğinden sonra meşruiyetini sağladığı kanaatinde değilim.

"HDP meşru, yasal bir partiyse, devlet de gereken şeyleri yaptıysa biz gazeteci olarak savcı mıyız yargıç mıyız? Neden soru sormuyoruz?

"Biz hiçbirisi değiliz fakat bir tarafta hem kendi kişisel müktesabatımı ortaya koydum hem de bir tarafta bu devletin, milletin askerini polisini vuran bir örgütle, işte bugün Murat Karayılan'ın açıklaması "Almanya'ya Avrupa'ya sesleniyoruz, Türkiye'de bir turizm faaliyetine girişirseniz karşılığını bulursunuz" diyen bir örgütle arasına mesafe koymayan bir partiye hangi vicdanla soru soracaksın?

"2013 yılında senin bir tweetin, "Türkiye'de gündem belirleyen üç isim var; Erdoğan, Gülen, Öcalan". Seni gündem belirleme anlamında ikna eden 3 isim var. Erdoğan, Gülen ve Öcalan. Bunların 3'te 2'si terörist öyle mi?

"O zaman çözüm sürecinde sağlanmış imkanlarda da ben 2015'te Habertürk Ankara temsilcisiydim, siyasal olarak süreci gerek askeri gerek sivil olarak çok iyi takip ettim. Yine bir utanç olarak orada dursunlar, silmiyorum. Çok umutluydum. Bu kadar iyi niyet göstermişim... MEsela Diyarbakır'da ismi lazım değil birkaç siyasetçiyle beraber bir kahvehanede konuşuluyordu, "Şurada bir Abdullah Öcalan Caddesi fena mı olurdu?"  diye. Yazmışım, "Abdullah Öcalan Caddesi, Diyarbakır'da..." düşünülsün diye. Analar ağlamasın diye yazmıştım. Çok ümitliydim. Olacak demiştim.

"Sırrı Süreyya Önder çok uğraştı o dönem. Büyük bir fedakarlık yaptı. Devletin MİT Müsteşarı'yla fotoğraf veren adam içeri atıldı. Bu adam dese ki "Kardeşim ben sizinle iş yaptım beni niye içeri attınız?" haklı olmaz mı?

"Ben Sırrı Süreyya Önder'le, Selahattin Demirtaş'la... Pek çok isimle röportaj yaptım. Bunların hepsi bir umuttu. Bu tweetler de bu umutla atılmıştı. Şimdi geldiğimiz yer..."