Yeneroğlu, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde yazılı bir açıklama yaptı. Yeneroğlu’nun değerlendirmeleri şöyle:
Bugün 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü. Türkiye maalesef her geçen gün artan baskılar sebebiyle basın özgürlüğünün giderek yok edildiği bir süreçten geçmektedir. Basının bağımsız olmadığı, gazetecilerin özgürlük içerisinde mesleklerini icra edemediği bir ülkede kimsenin özgür olmadığı gibi herkes her an tehdit altındadır.
Özgürlükçü ve çoğulcu bir kamuoyunun oluşabilmesi için farklı görüşlerin ifade edilebilmesi elzemdir. Hak ihlallerinin, yolsuzlukların ve hukuksuzlukların ortaya çıkabilmesi ve kamu gücünü kullanan insanların denetlenebilmesi için basın özgürlüğü hayati bir önem arz etmektedir. Unutulmamalıdır ki özgür bir basın demokratik bir düzenin en temel yapı taşlarından biridir. Gerçek şudur ki; Türkiye tarihin hiçbir döneminde tam manasıyla özgür ve bağımsız bir basına sahip olmamıştır fakat hiçbir dönemde de basın üzerindeki baskılar, tehditler ve kamu otoritesinin dizayn etme çabaları bu derece yoğunlaşmamıştır.
Türkiye her türlü hak ve özgürlük açısından olduğu gibi maalesef haber alma hakkı ve basın özgürlüğü açısından da en karanlık dönemini yaşamaktadır. Gazetecilerin işlerini yapmaları engellenmekte, medya patronları kimi zaman havuç kimi zaman da sopa gösterilerek hizaya getirilmeye çalışılmaktadır. Türkiye’de patronunun kim olduğu belli olmayan medya kuruluşları vardır.
Devlet yönetimindeki kişilerle kirli ilişkiler içine girmekten çekinmeyen ‘gazetecilerden’, iktidarın güdümünde ‘gazetecilik’ yapanlara, sokak ortasında saldırıya uğrayan gazetecilerden, haber yaptığı için cezaevine atılan gazetecilere kadar Türkiye’de özgür medya can çekişmektedir.
RTÜK medyanın bir kesimini susturmak için çalışan bir sansür kurumuna dönüşmüştür
RTÜK medyanın bir kesimini susturmak için çalışan bir sansür kurumuna dönüşmüştür. Anadolu Ajansı ve TRT gibi kamu kurumları adeta iktidar partilerinin basın bürosu gibi çalışmaktadır. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı adı altında kurulan ve çok büyük kamu kaynakları aktarılan kurum; basını kontrol altında tutma, dezenformasyon ve hükümetin siyasi propagandasını yapma amacına hizmet etmektedir. Büyük kamu kuruluşları okunmayan gazetelere, tıklanmayan haber sitelerine sırf iktidarın borazanlığını yaptıkları için milyonlarca lira aktarmaktadır.
Tüm bu çarpık ilişkiler ve hukuksuzluklar düzeninde olan vatandaşın haber alma ve doğru bilgiye ulaşma hakkına olmaktadır. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün 2022 yılı raporuna göre Türkiye basın özgürlüğünde 180 ülke arasında 149. sırada gelmektedir. Söz konusu raporun Türkiye kısmında, iktidarın medyaya yönelik baskıcı tutumundan bahsedilmekte ve hükümetin kendilerini eleştirenleri kriminalize ettiğinden bahsedilmektedir. İktidarın çoğulculuğu ortadan kaldırmak için mümkün olan tüm imkanları kullandığının vurgulandığı raporda ‘Yeni Türkiye’de internet sansürünün daha önce görülmemiş boyutlara ulaştığı belirtilmektedir.
Öte yandan Basın Konseyi’nin 2021 Raporunda ise işsiz kalan 12 binden fazla basın emekçisinin varlığı, gözaltına alınan, yargılanan ve mahkûm edilen gazeteciler, gazetecileri hedef alan polis şiddeti, habere ulaşımın kamu gücüyle engellenmesi, sokak eşkıyalarınca saldırıya uğrayan gazeteciler, ifade ve basın özgürlüğünün hiç olmadığı kadar kısıtlanması, halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkından mahrum bırakılması gibi konulara dikkat çekilmektedir. Rapora göre tüm bu baskı ve şiddet ortamı içerisinde gazetecilerin yüzde 78’i haber hazırlarken oto sansür uygulama zorunluluğu hissettiğini ifade etmektedir.
DEVA Partisi olarak basın özgürlüğünün, gerçek bir hukuk devleti olma ideali için ne kadar önemli olduğunun bilincindeyiz. İktidara geldiğimizde basın özgürlüğünün önündeki bütün engelleri kaldıracak, basının görevini özgürce yapabilmesi için gerekli olan her türlü tedbiri alacağız.”