Bombalara Karşı Sofralar’dan akademisyen Güray Tezcan’ın “Bombalara Karşı Sofralar’ı Galatasaray Lisesi önünde yaptığımız zamanlarda gündemin altlarında kalan önemli konularla ilgili stand açabileceğimiz veya açıklama yapabileceğimizi toplantılarımızda kararlaştırmıştık. İsterseniz gelin bu çarşamba açılan soruşturmaya inat bu kitaptan satırları sesli okuyalım?” çağrısı üzerine Galatasaray Meydanı’nında kitabın okunmasıyla TCK 318’e karşı (Halkı Askerlikten Soğutmak) sivil itaatsizliğe devam edildi.
Cümlelerin yazarlarının yanında meydana toplanan insanlardan bazıları da birer kitap alıp okumaya katıldı. Bombalara Karşı Sofralar bedava yiyecek dağıtırken, hiç bir zaman ticari satışı yapılmayan “Askere Gitmeyin” kitabı da isteyenlere bedava dağıtıldı.
Bombalara Karşı Sofralar da “Bombalara Karşı Sofralar, bu çarşamba hakkında Ankara Cumhuriyet Savcılığı Bakanlık Muhabere Bürosu’nun ihbarı üzerine, Genelkurmay Başkanlığı’nın müşteki göründüğü soruşturma açılan “Askere Gitmeyin” kitabını sofrada okuyacak. Kitap, farklı düşünce ve inanç gruplarından 381 insanın “Askere Gitmeyin Çünkü…” cümlesini kendi iradeleriyle tamamlayarak, olgu üzerinden biraraya gelerek sözel cümleleri ve bazı plastik sanatlar insanlarının karikatür, çizim, illüstrasyonlarıyla görsel cümlelerinden oluşuyor. “Askere Gitmeyin” adlı kitapta insanlar, birbirini bağlamayan tek tek kendi algılarıyla Türkiye’deki askerlik sorununa ilişkin değerlendirmeler yapıyor halkı askerlikten soğumaya, zorunlu askerlik dayatmasını reddetmeye, vicdani redde ve bu konuda sivil itaatsizliğe davet ediyor.Eylemin yanı sıra..Her hafta dediğimiz gibi: Karnı acıkan gelsin!” duyurusunu yaptı.
“Askere Gitmeyin Çünkü…” kitabına dair hakkında soruşturrma başlatılan ve savcılıkça ifadesi alınan avukat Mehmet Ali Başaran “Hep birlikte hareket ettiğimiz için hepimize birden dava açılmalıydı yasaya göre. Buna ihtimal vermiyorduk, zira 381 cümle sahibine ayrı ayrı dava açılmasıyla (381 dava eder bu) kamuoyuna bu suçun akıl mantık dışı bir suç olduğunu gösterecektik. Diğer ihtimalde, dava açılmayacaktı ve biz yine bu suçun saçmalığını kanıtlamış ve bir sivil itaatsizlik ortaya koymuş olacaktık. Bir diğer ihtimal; belki arada en zayıf halkayı bütün adına mahkum etmeye çalışmak -hesabı bir kişiye kesmek- taktiği olacaktı ki, bu yasaya uymaz ama daha kullanışlı olabilirdi devlet adına. Şu an bu son ihtimal devrede. Genelkurmay Başkanlığı’nın suç duyurusu üzerine sadece bana açılmış bir soruşturma var. ifade verdik. Ben ve katılan avukatlar bunun yaklaşık 400 kişinin bir arada ama ayrı muhalefeti, itaatsizliği olduğunu belirttik. Kamuoyunda oluşturulabilecek algıya göre dava açılması gündeme gelebilir. Devlet aklı nasıl işleyecek, göreceğiz.” diyor.
Başaran, kitaba katılanlardan gelebileceklerin ilk eylemin (13 Mayıs 2013) yıldönümünde yine Çağlayan Adliyesi önünde yine şiddetsiz/slogansız bir sivil itaatsizlik eylemi yapmalarını öneriyor. Kitapta yer alan Düşünceye Suçuna Karşı Girişim’in kurucusu Şanar Yurdatapan da eğer 381 kişiye değil sadece Başaran’a dava açılırsa, kitabın diğer yazarlarının da savcılığa “bu bir suçsa ben de bu suçu işledim” diye kendilerini ihbar ederek bir sivil itaatsizlik eylemi yapmalarını öneriyor.
Cümlelerimizin Arkasındayız
Akın Tek: Ben de sözlerimin arkasındayım. Kendini ihbar edenlerin arasında bulunmak istiyorum.
Ali Fikri Işık: Bizi bu soruşturmadan M. Ali nin yanına oturtacak bir yöntem önermeli Hukukçu arkadaşlar! Öncelikli olan bu sonra da Bize ” her yer askere gitmeyin çünkü”…
Aliye Gümüş: Ben de sözlerimin arkasındayım ve her türlü desteği vermeye hazırım.
Ammar Kılıç: Ben her türlü varım.
Anjel Dikme: Şanar arkadaşın önerisini destekliyorum… Sonuna kadar sözlerimin arkasındayım… Buradan (Paris) ne yapabileceğimi bildirin lütfen.
Aygül Erce: Gerek “Askere gitmeyin çünkü..” kitabında söylediğim , gerekse de genel olarak vicdani reddimi beyan ederken söylediklerimin arkasındayım. Mehmet Ali Başaran ile ilgili her türlü desteğe de hazırım.
Aylâ İşler Sümer Tsekka: Bodrum’da yaşıyorum ve İstanbul’a gitmek benim için oldukça zor. Buradan destek olabilmem mümkün mü?
Ayşe Lebriz Berkem: “Askere gitmeyin çünkü ‘kurban’ değilsiniz, vatandaşlık görevinizi insani koşullarda, insana hayat veren işlerde de yapabilirsiniz; çünkü savaşlar bitmiyor.” demiştim. Cümelemin arkasındayım.
Ayşegül Sönmez: ‘Askere gitmeyin… Kucuk asker buyudu tufegini birakti ozgurlugu ve oldurmemeyi seçti’ diye yazmıştım devam ediyorum: Onun seçiminin arkasındayım. Ne gerekiyorsa yaparım.
Ayşegül Şora: Kitabımızda; “Askere gitmeyin yoksa devletin adam öldürmesine ortak olursunuz” demiştim… Açılan bu soruşturmaya karşılık; mesleği adam öldürme olan bu asker güruhuna,adam öldürmenin hak, öldürmemenin de suç olarak kabul edilmesine dayanarak, bizzat ben kişisel dava açacağım….
Balam Kenter: Herhalde 300 küsür kişiye dava açmaya üşendiler, aradan rastgele “ibretlik” seçecekler. Ben de aynen kitaptaki sözlerimin arkasında duruyorum. 13’ünde kendim orda olamasam da ifademi alın/davaya dahil edin dilekçemi mahkemeye mutlaka ulaştırırım.
Banu Vardar: Ben her türlü varım, Mehmet Ali Başaran’ın yanındayım. Aslında, yapılacak şey, vicdani ret hakkını tekrar gündeme taşımak için de bir vesile olabilir.
Bedri Soylu: Yapılacak bir şey varsa kendi adıma katkı sunmaya çalışırım.
Büşra Bulut: Elimizden her ne gelirse… Ben de varım. Hem Mehmet Ali Abinin yanında olmak için hem de sözümün ardında olduğum için kesinlikle ve her şekilde destek veriyorum. Biz de İstanbul’dayız, buradayız
Cafer Solgun: Sayın Cumhurbaşkanının geçtiğimiz günlerde Harp Akademilerinde Balyoz ve Ergenekon davalarını kastederek aldatıldık dediği bir anlamda özür dilediği bir dönemde bu soruşturmanın başlatılmış olmasını son derece manidar buluyorum. Muhtemelen soruşturma sonucunda bir dava da açılacaktır ama dava açıldı diye hakkımızda 318. Maddeden bir takım cezalar istenecek diye bu gerçekleri söylemekten vazgeçecek değilim. Nitekim mahkeme açılırsa mahkeme huzurunda da bunları üzerine basa basa söylemeye devam edeceğimBizim ordumuzun bilinen darbeci bir sicili var. Maalesef bugüne kadar bu darbeci geçmişinden ve icraatlarından dolayı doğru düzgün demokratik manada hesap vermiş de değil, ben kişi olarak sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanmış darbe dönemlerinde işkence eziyet görmüş ve sıkıyönetim cezaevlerinde yıllarca kalmış biriyim. Ülkemizin yakın tarihi boyunca ordu deyince maalesef demek gerekir. Bunları hatırlıyoruz. Şimdi bu geçmişin, sicilin sahibi olan bir orduda askerlik yapmaya ben kimseyi çağırmam. Zaten genel anlamda zorunlu askerlik uygulamasına karşıyım. Askerlik zorunlu olarak yapılması gereken bir iş değildir. Bunun meraklısı gider profesyonel anlamda yapar, maaşını alır. Bunun yanı sıra ordu deyince aklımıza eğitim zayiatı adı altında kaybettiğimiz eşlerimiz geliyor. Kaza kurşunuyla ölen intihar etti denilen insanlarımız geliyor. Bu yönüyle de baktığımız zaman bu orduda askerlik yapmak insanlara güle oynaya buyurun gidin denilecek şey değil. Ben askere gitmeyin çünkü başlığıyla herkesin baktığı yerden bir cümleyle katkı verdiği bu kampanyaya bir cümleyle katıldım. Şimdi bu maalesef kirli, kanlı, darbeci geçmişin sahibi olan ordu insanları askerlikten soğutmuyor da benim ve aynı duygu düşünceleri paylaştığımız 381 insanın cümleleri mi halkı askerlikten soğutuyor?… Aklın yolu bir. Ferhat Hoca’nın özetlediği görüşe aynen katılıyorum.
Dilek Hattatoğlu: Madem sadece bir kişiye soruşturma açıldı, o zaman bizim de “biz de yaptık” gibi hani kendi kendimizi ihbar değil belki ama hatırlatma yapmamız iyi olabilir mi? Ya da eğer dava açılırsa bu yolu izlememiz daha doğru mu olur diye düşündüm.
Doğan Özgüden: “Askere gitmeyin çünkü” çagrisini imzalayanlardanim. Mehmet Ali Basaran’in maruz kalabilecegi baskilara karsi her türlü ortak girisimi destekliyorum. Sürgünde oldugum için maalesef adliye binasi önünde bulunmam mümkün degil. Tüm vicdani red eylemleri için yaptığımız gibi, bu direnişi de Avrupa kamuoyuna duyurmayı görev biliyorum.
Doğu Eroğlu: Soruşturma davaya dönüşürse, Başaran yanında davaya müdahil olunabilir.
Erol Özkoray: Her zaman söylediğim gibi “askerlik beyincikle idare edilen bir yerdir”. Boşuna asker kafası denmemiş. TSK denen anakronik, ırkçı, darbeci ve faşist kurumla 2000 yılından beri zaten yeteri kadar mücadele ettim. Toplam 16 dava açtı Genelkurmay. Davaları açan İlker Başbuğ da 4 yıl hapis yattı. Hepsini de “Ordu ne işe yarar?” adlı yazım -sonra kitap ta oldu- tetikledi. Tümünü de kazandım. “Askere gitmeyin” kitabı TSK ya karşı kazanılan bu zaferin adeta taçlandırılmasıydı. İlk başta tektim ama sonra 300 kişi olduk. Bu dalga kimseyi dinlemez ezer geçer..
Ersin Salman: Söylediğim sözün arkasındayım. Bildiğin gibi İstanbul’a kolay kolay gelemiyorum ama, alınacak kararları, yapılacak eylemleri ve her türlü hukuki sorumluluğu elbette üstleniyorum.
Esen Çamurdan: Ben de varım.
Esra Çiftçi: Bu konuya ilişkin ne yapabiliriz?
Esra Mungan: Kendini ihbar + Çağayan’ın önünde kitaptan bölümlerin okunması, her ikisi de iyi fikir, destekliyorum.
Fazıl Ahmet Tamer: Askerlikle ilgili bir değişim olmadığı için sözlerimi değiştirmemin gereği yok doğal olarak. Soruşturmayı yürüten savcılığa bu sözlerin suç olmadığı, düşünceyi açıklama faaliyeti olduğu, soruşturma açılmasının dahi tek başına düşünce ve ifade özgürlüğüne ciddi bir tehdit anlamına geldiği yönünde beyanlarda bulunup Ferhat hocanın dediği gibi ”Bu suç ise hepimiz suçluyuz, ifademizi al ve davaya dahil et” diyebilir veya benzeri bir ifade ile görüşlerimizi tekrar ifade edebiliriz.
Ferhat Kentel: Ben, ‘Askere Gitmeyin Çünkü’ kitabına şu satırları yazmıştım: ‘Askere gitmeyin çünkü askerlik aptallaştırır; emir, dayak, silah, ölmek ve öldürmek normalleşir. Halbuki emirsiz bir hayat ve muhabbet ruhu zenginleştirir; yaşamak ve yaşatmak ise insanı daha insanî yapar.’ Tabii belki de bu satırlara başka satırlar da eklenebilir; mesela şöyle: ‘Ya da çok istiyorsanız gidin, ama kimseyi zorlamayın; herkes aynı tornaya girmek zorunda değil.’ Aslında askerliğin sorgulanamaz olması, 'gitmeyin’ diyenlere takibatlar açılması tipik bir kutsallaştırma operasyonunun sonuçları… Ulus-devletin güvenlik ve güvensizlik ikilemi içine sıkışmış ideolojisinin ya da bu ikilemi tek rasyonel olarak sunan, çıkar temelli egemen sınıf ilişkilerinin ürettiği bir sözde kutsallık bu… Ulus-devletin “modern dini”, daha önceki geleneksel toplumların, dinlerin kutsallığını devşirip, seküler inançlar ve kutsallıklar da yeniden kurguluyor. Ve tabii, kendinden menkul yoğun kutsallıklarla örülmüş resmi ve egemen bir ideoloji, bu kutsallığa halel gelmesine tahammül edemiyor. Kutsallığını ancak yasaklarla, kanunlarla koruyabiliyor. “Sonuç olarak, paradoksal bir biçimde, ‘kral çıplak’ diyenlere karşı getirdiği her baskı, kutsallığının yaldızlarının bir kere daha dökülmesine sebep oluyor… Şanar ağbinin dediğini yapalım. Yani Mehmet Ali Başaran’la birlikte: ”Bu suç ise hepimiz suçluyuz, ifademizi al ve davaya dahil et” diyelim. Çağlayan’da 13 Mayıs’ta buluşalım, dilekçe verelim ve herkes 1’er satır bir şeyler okusun…
Fuat Kına: Sözlerimizin arkasındayız, arkadaşlarımla birlikte; ne gerekiyorsa yapmaya hazırız. İstanbuldayız
Gülsüm Ekinci: Benim de yapabileceğim ne varsa yaparım inş.
Gülsüm Soydan: Orada olmayı çok isterdim. Gerçekten o metni aşkla okurdum !
Hakan Akçura: Ben de varım… Buralardan neyi ne kadar yapabileceksem…
Hale Akay: Elbette ki sözlerimin arkasındayım ve davaya karşı bir eylem için ortak alınan her türlü karara uyarım.
Hande Demircioğlu: Şanar beyin önerisine katılıyorum… Toplu eylemlilik….örgürtlenmeli kitap daha gür bir çağrıya dönmeli. Kuşatma altında. Karartma. Kamusal, toplumsal muhalefet alanı genişletilmeli.
İrfan Sarı: Her ne gerekiyorsa varım.
Jale Parla: Belirli meselelerde duyarlık sahibi olan zaten belirli sayıda insan var. Bir imza metnine katıldıysam elbette bu imzanın arkasındayım.
Mahmut Alınak: Bence Ankara veya İstanbul’da toplanıp birlikte ne yapacağımızı konuşup hemen harekete geçelim.
Mehmet Ali Başaran: “Halkı Askerlikten Soğutmak” diye kabul edilemez bir “suçu” işlediğim için ifade vermem istendi. Mesleklerden bir meslek hakkında duygu ve düşüncelerimizi belirtiyoruz, daha güzel bir dünya özlemi ile, barış ve kardeşlik için temenni sayılması gereken sözlerimiz için soruşturma başlatılıyor. Çağ dışı kanunların yasa diye neden dayatıldığını, ifade özgürlüğü’nün nereye kaybolduğunu sorgulamıyorlar. Buna suç deniyorsa, suçumu kabul ediyorum. Vicdani ret beyanımdan bu yana defalarca kez ifade verdim. Önceki beyanlarımı tekrar ederim!
Mehmet Atak: Mevcut Anayasa’ya göre bile suç olan, fikir ve ifade özgürlüklerine alenen tecavüz eden TCK 318 (Halkı Askerlikten Soğutmak) suç tanımı bu kez de kitapçığa karşı kullanılmaya çalışılıyor. Nasıl “Halkı Dansözlükten Soğutmak”, “Halkı İmamlıktan Soğutmak” vb suç tanımları yoksa ” Halkı Askerlikten Soğutmak” diye bir suç tanımı da olamaz. Bu akıllara seza suç tanımını yok sayıyor ve karşımdaki insanların da birer iradeleri olduğu için onlar hakkında bir şey yapmaları tahakkümü kuramam ama insanların neden askerlik gibi insanlığın idealinde olmaması gereken bir mesleği icra etmemeleri için efkarımı ifade etmeye devam ederim.
Mehmet Lütfü Özdemir: Total red / vicdani red mücadelesinde ki tüm arkadaşlarımızın yanında olmaya çalıştım bugüne kadar ve bugünden sonrada -daha önce 318 den yargılanmış v total redci biri olarak- yanınızdayım.. Mücadeleyi yükseltelim..
Mehmet Sait Çakar: Elbette bu eylemin arkasındayız. artık bir eylem günü belirlensin veya bir yerde bu konuda toplantı-forum yapılsın. Cumartesi akşamı Abbasağa Parkı’nda buluşmayı ve 13 mayıs 2015 gününde veya öncesinde yapabileceklerimizi yüz yüze konuşmayı öneriyorum. Bundan sonraki e-maillerimizin de yüz yüze buluşmayı organize etmeye yönelik olması daha iyi olabilir. Zaten herkes destekliyordur; destek mailine gerek var mı, sanmıyorum.
Mustafa Elveren: 12 Eylül darbesinin en baskıcı dönemiydi. 1982 yılında 30 yaşımda “kısa devre” 4 ay zorunlu askerlik yaptım. Hayatımda ilk defa bir silahı yakında görmüş ve elime almıştım. Bu duygumu dile getirdiğimde; “Sen Tuncelilisin. Eşkıyalığı çok iyi bilirsin. Kaytarmak için bize numara yapma!” diyen er, çavuş, onbaşı ve astsubay rütbesindeki bazı komutanların sözlerini hiç unutmam. O andan itibaren kafayı yememek elde değildir. Kıdemli onbaşı ve çavuşlar tarafından her gün silah kullanımı, savaş teknikleri ve askerlikle ilgili dersler anlatılırdı. Bu derslerin birinde askerlik şöyle tanımlanıyordu; “Askerlik, harp sanatıdır” Yani insanların birbirini öldürmesini sanat diye bize öğretiyorlardı. Bir süre önce benim de aralarında bulunduğum yaklaşık 400 aydının görüşünü aktaran “Askere gitme Çünkü…” kitabı hakkında soruşturma açıldı. “Askere gitme Çünkü…” kitabının en önemli özelliği ise, cümlenin sonundaki noktalı yere bu kişilerin kendi iradesiyle görüşlerini kısaca aktarmasıdır. İsmail Beşikçi, Akın Birdal, Aydın Engin, Ferhat Kentel, Ayhan Bilgen, Tayfun İşçi gibi gurur duyduğum 381 aydınla birlikte görüşümü ifade ettiğim için sevinçliyim. Ben o kitapta “Askere gitmeyin çünkü… Ölme-öldürme vahşetini sanat diye yutturuyorlar” şeklinde dile getirmiştim. Bu kitapta görüşünü açıklayan değerli sanatçı Şanar Yurdatapan’ın ”Bu suç ise hepimiz suçluyuz, ifademizi al ve davaya dahil et” önerisi ve tiyatro sanatçısı Mehmet Atak’ın gayretiyle toplu olarak tepkimizi ortaya koymak için bir dizi eylem düşünülmektedir. Bu dostlarımla birlikte bulunmak her zaman bana onur verir.
Mustafa Sütlaş: Bir yazar olarak o zaman şu cümleyi yazıp yollamıştım: “Askerlik savaşın ve öldürmenin eğitimi; savaşlar ise en büyük hastalıkların ve her yaşta ölümün, dolayısıyla sağlıksızlığın kaynağı ve çok önemli bir halk sağlığı sorunu olduğu; sağlığı ve sağlıklılığı sağlamak ve korumak için savaşlara karşı çıkmak, dolayısıyla askere gitmemek gerektiği için askere gitmeyin ve öldürmeyi öğrenmeyin, unutmayın: siz asker olmazsanız savaşlar olmaz!” Söz konusu kitapta ve sitede yalnız tek bir cümle etmemiz istendiği için, “siz asker olmazsanız savaşlar olmaz!” bölümüne yer verilmişti. Bilindiği gibi ben bir hekimim. Hekimler ölüme karşı yaşamdan yanadır. Ölüme ve öldürmeye karşı çıkmak da hekimin görevleri arasındadır. Savaşlar askerlerle yapılır ve askerlik savaşmanın dolayısıyla öldürmenin eğitiminin verildiği yer ve zamandır. Savaşa ve öldürmeye karşı çıkan birisinin askerliğe de karşı çıkmaması söz konusu olamaz özü itibariyle. Öte yandan hekimlerin bir görevi de sorunlar çıkmadan önce onları engellemektir. Ben de bu sözlerimle bir saptama ve öneride bulunuyorum. Bu bir düşünce ve ifade etme hakkının bir gereğidir. Bunları her fırsatta söylüyor, yazıyor ve her yerde ifade ediyorum. Bugün de aynı şeyleri düşünüyor ve savunuyorum. Bu benim en temel hakkımdır. Söz konusu yasa da ona dayanılarak açılan dava bence militarizmin demokrasiye, düşünce ve vicdan özgürlüğüne yönelik doğrudan bir müdahalesidir. Bağımsız yargının bu dava sürecinde Türkiye’nin de altına imza koyarak kabul ettiği evrensel insan haklarının gereklerine uygun bir şekilde doğru kararı vereceğini umuyor ve diliyorum.
Naim Dilmener: Ben de öyle: Her yerde ve her şart altında tekrarlar, hatta fazlasını söylerim.
Nebahat Akkoç: Elbette ki cümlelerimizin arkasındayız.
Nebiye Arı: Ben de burdayım. Yapabileceğimiz ne varsa destek katkı sunarım.
Nil Mutluer: Güzel yazmışım;))) İlla eklemek gerekirse eklerim… Ama bence basit olması ve cümlelerin hepsinin işin bir ucundan tutması anlamlı geliyor bana… Buralardayım.
Ohannes Kılıçdağı: Söylediğimin tabii ki arkasındayım ve her yerde de bunu tekrarlarım.
Ömer Faruk Gergerlioğlu: İMC tv haberde bana bağlandı. Konu hakkında bilgi istedi. Topluluk olarak neler yapacağımızı sordu. Ben de cevaplar verdim. Önemli noktalarda çeşitli etkinliklerle bu cümleleri okumaya devam edeceğimizi vb. Aslında önemli bir sivil itaatsizlik hali oluştu. Ayrıntılı bir şekilde değerlendirmek gerekir
Özge Denizci: Konuyla ilgili elimizden ne gelirse…
Özlem Dalkıran: Şanar’ın önerdiği gibi basit ve tek bir cümle söylemek daha doğru. Şöyle de yapılabilir: ilk cümlemiz “askere gitmeyin çünkü” idi, şimdi de “halkı askerlikten soğutmak suçsa, ben bu suçu bile isteye işliyorum çünkü…” diyerek aynı cümleyi tekrar edebiliriz. Vaktinde Şanar’ın öncülük ettiği Düşünce Suç!una Karşı Girişim tam da bu kişisel ihbarlar yöntemiyle yapılmış ve sistemi bloke ederek etkili olmuştu. Ama tabi bu suçu “basın yayın yoluyla işlemek” gerekiyor. Eh web sitesi zaten bir yayın aracı, gerekirse savcıya gitmeden önce kapı önünde iki basın kuruluşu çağırıp duyuruyu okuyabiliriz.
Rawin Sterk (İsmail Yıldız): Ben katılırım tabiki… Ne gerekiyorsa hep berabiriz:)
Reha Ruhavioğlu: Öncelikle Şanar Beyin önerisine katılıyorum. Kitapta ismi olanlara bildirim yapılıp yapılmadığını bilmiyorum. Diyarbekir’den bildiğim iki arkadaşız destek veren. eğer bilen arkadaşlar yol yordam konusunda yardımcı olurlarsa Şanar Beyin önerisini hayata geçirelim. Kitaba destek verenler eğer birer dilekçe ile falan soruşturmaya dahil edilmeyi talep edeceklerse bulundukları yerlerde dilekçeyi verirken adliye önünde eylem de yapabilirler.
Rojin: Sözümün ve yaptığımın arkasındayım. Okunacak metin varsa okumak isterim. Askere gitmek iyi bir şey olsa askerden soğutmak diye bir suç olmazdı diye rt ledim. Arkadaşların fikrine eylemine destek veririm askerlikle ilgili..
Sait Çetinoğlu: Askee gitmeyin! Askerlik öldürür!
Selda Aksoy: Şanar beyin önerisine Katılıyorum. Kendi adıma cümlemi şöyle geliştirmek istiyorum:” Askere gitmeyin çünkü bu sizin savaşınız değil. 21 günlüğüne bedelli askerlik için yurt dışından Türkiye’ye gidip geri dönen bir arkadaşımla karşılaştığımda ‘arkadaşım sana ne oldu böyle 21 günde, cok zayıflamışsın?’ Dediğimde bana şu cevabı verdi:” evet kişilik olarak…” Militarizm kişiliğinizi ezme, yok etme ve zapturap altına almayı hedefler. Egemenlerin yararına insani birer makinaya dönüştüren bu kuruma ve onun hizmetine karşı çıkmak bir insanlık görevidir. Kişilik olarak zayıflamak istemiyorsanız askere gitmeyin…
Sennur Sezer: Askere gitmeyin diyen yaklaşık 350 kişiye dava açılmasını bekliyoruz.
Sibel Özbudun: Çinliler birine ilenmek için “ilginç günlerde yaşayasın”, derlermiş. Tuhaflık, ilginçlik liginde birinciliği kimseye bırakmayan bir ülkede yaşıyoruz. Bir yandan “profesyonel ordu”ya geçilmesi gereği tartışılır, bir yandan da “askere gitmeyin” diyenler hakkında “halkı askerlikten soğutma” gerekçesiyle soruşturma başlatılır! Belki her gün binlercesini yaşadığımız tuhaflıklardan yalnızca biri… Ama önemsiz değil. Soruştursunlar… Kendi adıma, “askee gitmeyin, çünkü…” deyip buna binlerce gerekçe sıralamakta devam edeceğim. Ve bunu yapanlarla yanyana olduğumu bir kez daha belirtiyorum.
Şanar Yurdatapan: Hep birlikte savcıya gider ve ”Bu suç ise hepimiz suçluyuz, ifademizi al ve davaya dahil et” diyebiliriz. 20 yıl önce bunları örggütleyebilecek güç ve dinççlikteydim, artık değilim. Ama katılmaya, hatta gerekirse heyetin en ön sırasında yer almaya hazırım. Bizim işimiz sava açıldığında başlayacak. İddianamede hangi yazıların neresi suç sayılmış ise oraları tekrar yayınlayıp altına imza atacağız ve kendimizi ihbar edeceğiz. Kimler? Kitapta yazısı olanlardan kaçı kabul ederse. Bu durumu katılımcılara aktaralım
Şenol Karakaş: Beni de eklerseniz sevinirim.
Şeyhmuz Diken: İki yıl önce sormuşlar, demişim ki; “Askere gitmeyin, çünkü bir gün elinize tutuşturulan soğuk demirin namlusundan çıkması muhtemel kurşun, sizin ananız gibi bir ananın doğurduğu yaşıtınızın, kara toprağın altına gömülmesine sebep olur.” Soruşturma açmışlar. Ne diyelim. Valla biz aynı veya farklı coğrafyalarda evlatlarını doğurup yaşı kemale erdikten sonra “vatan görevi” deyip askere alınan halk çocuklarının devlet mühürlü bir torba-tabut içinde anaların gözyaşlarıyla sulanan kara toprağın altına defnedilmesine karşı çıkanların soyundan geliyoruz. Bunları söylemek “suç ise” işledik. Ne yapaydık yani! Birbirinizi öldürün, iyi ediyorsunuz, vatan sağolsun mu demeliydik.
Turan Eser: Ben de Varım
Tülay Taşyar: “askere gitmeyin çünkü…..” diyenlerdenim. Sözlerimin arkasında duruyor olduğum gibi ayrıca da dava açılırsa müdahil olmayı ancak aynen askerlik gibi bu saçma yasalarını da reddettiğimi dolayısıyla akla, izana sığmayan uyduruk yasalarına uymamanın suç sayılmasını, “bu suçsa…..” ile başlayan bir cümle ile değil de bilakis “suç olmasını kabul etmiyorum, tane tane anlatıcam, davaya dahil et” diyerek itiraz etmeyi öneriyorum. Yanı sıra 13 Mayıs’ta orda olacağım. Birkaç kişi kitaptan cümlelerin okunmasını önermiş, katılıyorum.
Ülfet Sevdi: Benim gibi yurtdışında olanlar (nerdeyse bir sene önce Kanada’ya taşındım. iki yıl daha kalacağım buralarda.), ki ben uzun bir süre fiziksel bir destek verebilecek bir durumda değilim, ne yapabiliriz diye bir iki akıl yürütme yaptım. 1. ortak bir metine imzacı olabilirim. 2. ben de bu suçu işledim diye dilekçemi yazıp fax, tarama, postalama yollarının hangisi resmi olarak uygunsa sizlere ulaştırabilirim. 3. sizden gelecek öneriler… Sadece Mehmet Ali Başaran değil, ben de halkı askerlikten soğutma suçunu işledim, kendimi ihbar ediyorum… Bu velise ile uzaktan kitaba açılan soruşturma için ne yapabilirim bilemiyorum. adliyeye gidip bu suçu ben de işledim demeyi isterim. eğer uzakta olan ve gelemeyenler için bir yol olursa haber ederseniz sevinirim.
Üstün Bol: Ben de sözlerimin arkasındayım
V. Metin Bayrak: İlkesel olarak sivil itaatsizlik eylemine devam kararını destekliyorum. Sivil itaatsizlik anlamında çeşitli yerlerde okuma eylemi yapılabilir… Çağlayan Adliyesi önünde ya da meşhur kışlalardan birinin önünde… Kitaba katkıda bulunanlardan bazıları gelip sırayla okuyabilirler… Eyleme destek verenler de gelir… Ne dersiniz? Kitap, bir eylemdi, eyleme devam kararı olur bir bakıma…
Yaprak Zihnioğlu: Üç hafta şehir dışında olacağım, bir eylem olursa ne yazık katılamayacağım bu yüzden ama elimden başka bir şey gelirse lütfen yazın.
Zuhal Özden: Altında imzam olan sözlerimin arkasındayım ve bunu her yerde tekrarlarım.
Zübeyde Kılıç: “Askere Gitmeyin Çünkü…” kitapçığının oluşmasına nasıl katkı sunduysak, bu sürece sahiplenmek noktasında da gereken ne ise yapmalıyız. Gelen mailler de bu yönde ifadeler içeriyor zaten….Yeter ki ne yapmamız gerektiğini netleştirelim…. Bana göre de “ihbar” ya da “suç” kavramlarını kullanmadan, dava açılırsa hukukçu arkadaşlarımızın önerdikleri uygun bir yöntemle davaya dahil olmak, bu süreç içerisinde de eylem ve etkinliklerle meseleyi gündemde tutmak, bu vesile ile de “Askere Gitmeyin Çünkü..” kitapçığındaki temel fikriyatı bir kez daha kamuoyu ile paylaşmak ve canlı tutmak iyi olur diye düşünüyorum..
“Halkı Askerlikten Soğutma” suçunu düzenleyen Türk Ceza Kanunu’nun 318. Maddesinin ve zorunlu askerliğin kaldırılması ve düşünce ile ifade özgürlüğü hakkı için 13 Mayıs 2013 tarihinde İstanbul’da Çağlayan Adliyesi önünde bir sivil itaatsizlik eylemi düzenlenmişti. Mehmet Ali Başaran’ın Türkçe ve Ali Fikri Işık’ın Kürtçe sunumları akabinde tiyatro oyuncuları Ayşe Lebriz Berkem ve Mehmet Atak, aralarında Adnan Saraçoğlu, Ahmet Dindar, Akın Birdal, Ali Akay, Ali Barış Kurt, Ali Erol, Ali Fikri Işık, Ammar Kılıç, Anjel Dikme, Arzu Başaran, Aslı Erdoğan, Aydın Engin, Aygül Erce, Ayhan Bilgen, Ayşe Batumlu, Ayşe Gökhan, Ayşe Kilimci, Ayşe Lebriz, Ayşegül Sönmez, Ayşegül Şora, Azad Barış, Bahadır Yıldız, Balam Kenter, Banu Vardar, Barış Sulu, Berat Günçıkan, Berfin Zenderlioğlu, Bora Akıncıtürk,Cafer Solgun, Coşkun Üsterci, Davut Erkan, Defne Gürsoy, Dilek Hattatoğlu, Doğan Özgüden, Doğan Tarkan, Doğu Eroğlu, Elif Ergezen, Emre Senan, Emrullah Beytar, Ercan Jan Aktaş, Erden Kosova, Erol Özkoray, Ersin Salman, Esen Çamurdan, Esmeray Yoğun, Esra Çiftçi, Esra Mungan, Fatma Nevin Vargün, Ferhat Kentel, Feza Şişman, Filiz Işıker, Filiz Karakuş, Gökhan Kaya, Gönül Dinçer, Gülizar Tuncer, Gülsen Feroğlu, Gülsüm Ekinci, Gülsüm Soydan, Gün Zileli, Hakan Akçura, Hakan Tahmaz, Hale Akay, Halil Savda, Haluk Gerger, Handan Öztürk, Hüda Kaya, Hülya Gülbahar, Hülya Tarman, Hüsniye Parpar, İnan Suver, İnan Temelkuran, İrfan Sarı, İsak Mızraklı, İsmail Beşikçi, İzzet Yasar, Jale Parla, Julide Kural, K. Deniz Pireci, Keje Bemal, Kemal Ördek, Kızılca Yürür, Lara Aysal, Levent Pişkin, Lorenc Jasharillari, Mahmut Alınak, Mehmet Ali Başaran, Mehmet Atak, Mehmet Bal, Mehmet Günyeli, Melek Özman, Melis Tantan, Meral Candan, Meral Geylani, Meryem Rabia Taşbilek, Mualla Gülnaz Kavuncu, Murat Germen, Murat Tosyalı, Mustafa Elveren, Mustafa Sütlaş, Müjgan Halis, Naim Dilmener, Nazan Üstündağ, Nebahat Akkoç, Nebiye Arı, Necip Fazıl Kocaoğlu, Neşe Yasin, Nil Mutluer, Nilgün Toker, Nur Sürer, Oğuz Sönmez, Ohannes Kılıçdağı, Ohannes Şaşkal, Osman Elbek, Ömer Faruk Gergerlioğlu, Özlem Dalkıran, Ragıp Duran, Reha Ruhavioğlu, Rojin Ülker, Roni Margulies, Sadık Yalsızuçanlar, Seçil Türkkan, Seçkin Yasar, Selda Aksoy, Selim Kocagöncü, Sema Kaygusuz, Sennur Sezer, Serap Güre, Sevahir Bayındır, Sevim Korkmaz Dinç, Sevin Okyay, Sibel Özbudun, Suzan Samancı, Şanar Yurdatapan, Şebnem Korur Fincancı, Şeyhmus Diken, Tamay Semerci, Tan Oral, Tayfun İşçi, Tennur Koyuncuoğlu, Turan Eser, Uğur Bilkay, Üstün Bol, Vahap Coşkun, Veysel Vesek, Yannis Vasilis Yaylalı, Yaprak Zihnioğlu, Zeynep Tozduman, Zozan Özgökçe, Zuhal Özden, Zübeyde Kılıç gibi insanların olduğu farklı dünya görüşlerine sahip 381 kişinin “askere gitmeyin çünkü…” ile başlayan cümlelerini okumuştu.