Zahit Atam yazdı: Zatı şahaneleri ve Kürt sorunu!

Zahit Atam, Kürt Sorununu, Levent Üzümcü ile ilgili ihraç kararını ve gündemi değerlendirdi.
Zahit Atam yazdı: Zatı şahaneleri ve Kürt sorunu!
2020-08-11 06:40:55   Güncelleme: 2021-09-05 00:13:37    

1. Türkiye'de resmi makamlar ile İmralı arasında resmi görüşmeler uzun yıllardır yapılıyor.

2. Zatı şahaneleri daha başbakanken, hiç gereği yokken bu görüşmeleri reddetmiş, hatta görüşme yapmanın kendisine dair hakaretamiz sözleri aleni biçimde dile getirmişti.

3. Pek çok durumda olduğu gibi, sonradan bir yalan olduğu anlaşılan bu tip tutarsız ifadeler kullanmasını, kamuoyunun takdirine bırakıyorum, ama gerçek şudur:  Türkiye'de Kürt Sorunu, hem Türkiye'nin gayri safi milli hasılası, hem iskan politikası, hem de siyasal rejim için kritik bir konudur. Bunun dışında uluslararası güçlerin de devrede olduğu ve etkili olduğu bir konudur. Böylesi konularda dünyanın gözü önünde böylesine aleni yalanlar söylenmesi itibar kaybettirir. İnkarcı bir politikadır.

4. Bu görüşmelerin belirli bir evresinde, artık ortak deklarasyonlar yapma aşamasına gelindi ve sonuçta İstanbul'da resmi bir makamda deklarasyon yapıldı.

5. Deklarasyonun ardından, müzakerelere dair en tepedeki makamdan, hem yalanlama hem de resmiyetine halel getirecek bir açıklama geldi.

6. Dönemin başbakan yardımcısı ise en tepedekini yalanladı, süreçten bütünüyle haberdar olduğunu bildirdi.

7. Türkiye'de seçimler yaklaşıyordu ve sivil toplum içinde hem en yoksullar hem de en eğitimli kentli kesimler net olarak barış istiyordu.

8. Süreçte dengeleri değiştiren net olarak Kürtlerin belirli bir siyasi parti içinde meşru ve kitlesel destek bulmalarıydı.

9. AKP ise kitlesel desteğini kaybetmek üzereydi ve tek başına iktidar olması kamuoyu araştırmaları ile imkânsız hale geldiği anlaşılıyordu. Çünkü uzun yıllar boyunca, Kürt illerinde düşük oy almasına karşın, Kürtlerin siyasi temsilcileri % 10 barajı nedeniyle çok sınırlı milletvekili çıkarabiliyorlardı.

10. Dahası aşiretler ile yapılan pazarlıklardan alınan ciddi AKP oyları şimdi siyasal temsildeki netlik nedeniyle alınamaz olmuştu, Aşiret liderleri artık gençlere söz geçiremediklerini seçimlerden sonra hükümet temsilcilerine bildirmişlerdi.

11. Daha da önemlisi, Kürtlerin siyasal temsiliyetine soyunan parti bu kez bizzat büyük kentlerden de oy alıyordu. Özellikle Türkiye'nin nüfusunun yaklaşık % 20'sini barındıran İstanbul'da dördüncü değil, üçüncü parti olması bir gerçeklik durumundaydı.

12. Bu durumda, zaten zatı şahanelerinin deyimiyle Beştepe'nin yolunu bilmeyenlerin tepkisi ve kontrol edilemezliği gündeme gelince, tehlike büyüyordu, dengelerle oynamak için bilinçli bir "suni tepki" gösterildi. Bu da kamuoyu önünde inkarcı bir söylemdi.

13. Kürt Sorunu Hakkında uzun yıllar boyunca, düzenin politikası net idi: Bütün burjuva partileri tarafından “Kürt Siyasal Talepleri” görmezden gelinecek, olay büyük oranda bir terör olayı olarak nitelenecek, Kürtlerin siyasal temsiliyetinin meşruiyeti sınırlanacaktı.

14. Bütün bunların yanısıra partiler arasındaki rollerde şaşkınlık verecek olay DSP ile yaşanmıştı, Ecevit daha seksenli yıllardan itibaren çok keskin bir inkarcı politika izlemiş, hatta diğer partileri bile uyuşmacı, Kürtlere ödün verici olarak nitelemişti. Ecevit bu anlamda Türkiye’de genel düzlemde “solcu-Kürt solcusu arasındaki ilişkiyi” parçalayan isimdi. Milliyetçilik namına aslında sosyal bir gerçekliği reddediyor, daha da önemlisi solun insan-merkezli politikalarını hiçe sayıyor, onun da ötesinde bölgede seçimlerde Refah Partisinin bir numaralı parti haline gelmesine dair düzenin çözümüne boyun eğiyor, son olarak ise Türkiye’de orta sınıfı oluşturan ve memurların ve geçmişin ilericilerinin Kürtlere yabancılaşmasının önünü açıyordu. Öyle ki Ecevit’in Kürt Sorununa dair söylemi net olarak halkın ciddi bir kesiminin Kürt/Türk düşmanlığına sürüklenmesinde kritik bir rol oynadı, bu anlamda kesinlikli sol karşıtıydı ve düzen adına sol ideolojinin zehirlenmesiydi.

15. Refah Partisi Kürt Hareketinin siyasal ideolojik nedenlerle açık bir reddiyesi anlamına gelen bir politikayı savunmasına rağmen, asla şahinci kanat olmadı, Refah Partisi büyük oranda, askeri müdahale anlamında geride durdu, onun derdi, Kürtlerin yaşadığı kentlerdeki % 10 barajı nedeniyle alamadıkları milletvekillerini alabilmekti.

16. Düzen sürekli olarak Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde, Refah Partisi üzerinden uzlaştılar ve o parti de bunun karşılığında terör lafına çok bulaşmadı, Kürtlerin siyasal talepleri meselesinde sessiz kaldılar, oyların toplandığı merkez olma işini üstlendiler.

17. Sosyal Demokrat Partiler ise giderek sınıf atladılar, aynı anlama gelmek üzere halktan koptular, bir tür sosyete partisi olmakla ve iki lafı bir araya getiremeyecek insanların yönettiği, adeta halk arasında örgütlenmeye bile niyeti olmayan bir siyasal hareket haline geldiler.

18. Bunun karşılığında Refah Partisi Kürt illerinden gelen oylar ve milletvekillerinin yanısıra kentlerde varoşlardan ciddi oy almaya başladılar, bir buna İç Anadolu’daki siyasal muhafazakar oylar eklendiğinde, resmen düzenin ortasını temsil eder hale gelmişlerdi.

19. Bu anlamda CHP giderek arkaik bir hale geldi, kilitlendi ve hatta daha önemlisi parti hüviyetini kaybetti, Baykal ile zatı şahaneleri arasındaki anlaşmayı artık anlatmıyorum, ama kirli bir anlaşma olduğu nettir.

20. Ama gelinen noktada Baykal’ın aklı karışık ve beyni olmadan kibirli sözleri artık düzenin bir yapısal ve kritik sorununun gündeme gelmesine, tartışılmasına, toplumun dengelerine karşı yıkıcı hale gelmişti, zaten lider olarak hüviyetsiz olduğu için, saçma sapan bir kaset sonrasında, Baykal devre dışı bırakıldı.

21. Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olmasından sonra, CHP Kürt Düşmanlığı yapmanın yalnızca Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde değil, aynı zamanda büyük kentlerde milyonlarca oy kaybı olduğunu da anlamıştı, daha da önemlisi, AKP’nin art alanına Kürt oylarının taşınması Cumhuriyetin yıkılması için değirmene su taşımak anlamına da geliyordu.

22. CHP Kürt Sorununda tavır değiştirdi. Daha insani bir tavra büründü.

23. Kürtler kendi temsilcilerini meclise gönderince, CHP aydın ve gençler içinde oyu sahiplenince, bir anda Anadolu’nun ortasında, MHP ile AKP birbirinin rakibi haline geldiler.

24. Bu durumda zatı şahanelerinin bir devlet adamına yakışmayacak “deklarasyondan haberim yoktu, reddediyorum” gibi tuhaf çıkışı geldi.

25. 7 Hazirandaki seçimlerde ise herkes kendi adresine doğru geriliyordu, sürpriz yoktu, gidişat AKP devrinin sonuna yaklaştığımızı gösteriyordu.

26. AKP, şimdi yeni dönemde, 1980 darbesinden sonra Kürt nefretinin topluma ekilmesinin hasadını yapmaya yöneldi, bir anda tuhaf bir “terör sorunu” çıktı, PKK ve DHKP-C memleket meselesi haline getirildi, çatışma süsü verilmiş, hükümetin açık saldırıları başladı, “kan çıkmazsa para yok” denilecek bu politika artık son koz gibiydi ve çok komik bir şekilde sahnelendi:

Gerçekten çok büyük sayıda insanın kanı akması, masum insanların hayatlarını kaybetmesi, cahillere sürü muamelesi yapılması açısından, tam anlamıyla trajikti, komik olan terör başlığı altında zatı şahanelerinin yaptığı kurgu ve şiddeti meşrulaştırma çabalarıydı, ama yurttaşlar için yıkıcı ve zehirleyiciydi, yoksa siyasi tarihimiz açısından yürek yakan, yıkıcı ve nefret tohumları eken bir politikaydı.

27. Bu anlamda seçimlerden sonra Meclisin tıkanması, hükümetin kurulmaması ve operasyonlar sonrasında, halkın ayarlarıyla oynanmasından sonra yeniden seçime gidilmesi büyük oranda bir ülke için feci şeylerdendir.

 

ZATI ŞAHANELERİ

VE

ADNAN MENDERES'İN

SON DÖNEMİ...

1. Adnan Menderes'in son döneminde kendisine ve Demokrat Partiye yönelik protestolara ilişkin yönetimi, sistemin çökertilmesine yönelikti.

2. Meclis içinde Tahkikat Komisyonu kurulması ve Demokratlara muhalefet eden milletvekillerini kovuşturmaya tabi tutması bir zorbalıktır ve anayasa ihlali içerir.

3. Aynı şekilde başta öğrenciler olmak üzere, bilim adamları ve akademisyenlere yönelik saldırılar, protestolar sırasında öğrencilere silahla saldırılması gibi eylemler özünde Anayasal suçtur.

4. Menderes toplumun aydınlarının büyük protestosu ve basının kendisine yönelik eleştirilerine ilişkin, bir yandaş medya türetmeye çalışmıştı, bunun için de örtülü ödeneği etkin biçimde kullanmıştı.

5. Örtülü ödeneğin yetmediği yerlerde ise açık bir şekilde sansürü kullanmıştı.

6. Halkı birbirine düşürmek de denenen yollardan birisiydi. Bu anlamda daha 27 Mayısın hemen öncesinde Menderes'in planı Konya'ya gitmek, bir miting düzenlemek ve mitingdekileri peşine takıp Ankara'ya yürümekti, bunun adı tepeden halkı birbirine düşürmekti.

7. Şimdi bütün bunların hepsi yeniden uygulanıyor: Bu kez din kartı çok açık oynanıyor, halkı birbirine karşı düşürecek söylemler dile getiriliyor, aydınlara savaş açılıyor, sanatçılar susturuluyor, yandaş medya nefret ve yalan dilini kullanıyor.

Bütün bunlar “danışıklı dövüş” biçiminde yapılıyor. Son aşamada ise medya aracılığı ile Konya'dan mitingle halkı peşine takıp protestoculara saldırtmak değil, mesela diyor ki % 50'yi evinde zor tutuyorum, ama ardından muhtarlar toplanıp canlı yayında insanlara nutuk atılıyor, bunun adı da tepeden bölücülüktür ve bu anlamda sistemin tıkandığını gösteriyor. Siyasetteki meşru temsilcilere açıkça saldırılıyor. Kamuoyuna hiçbir haber değeri olmayan ve kamu reklamları ile geçinen “dili kara çalan yandaş medya” halkın ayarlarıyla oynuyor ve nefret tohumları ekiliyor.

 

MİLLETE DUYURULUR, MEMLEKET İÇİN HAYIRLI OLSUN,

BÜTÜN BUNLAR BİR DÖNEMİN SONUNUN GELDİĞİNİN GÖSTERGELERİ ASLINDA...

 

ŞEHİR TİYATROLARINDAKİ

İHRAÇ KARARI

VE

SANATSAL TUTUM...

1. Levent Üzümcü İstanbul Şehir Tiyatrolarından ihraç edildi, hem de siyasi bir kararla, dahası genel sanat yönetmenliğinin inisiyatifi dışında.

2. Şimdi soru, Şehir Tiyatrolarındaki insanlar ne yapmalıdır? Yani genel sanat yönetmenliğindeki insanlar bunu protesto etmek için istifa mı etmelidir? Pek çoklarının aklına gelen bu tepki ilkeldir ve hiçbir ilerleme sağlamaz.

3. Hepimiz biliyoruz ki Levent Üzümcü belediye tarafından değil, daha merkezden ve siyasi bir kararla sorgulandı, cezalandırıldı ve karar sanatsal içerikli değildi, genel olarak bir susturma çabasının parçasıydı.

4. Sanatın doğasında protesto etmenin mükemmel örnekleri vardır, aslen de sanat aslında toplumsal sistemde uyum sağlayamadığımız, eleştirdiğimiz ve yeni bir sistem talebi anlamında kişinin itirazı üzerine kuruludur. Sanatın kendisi esasında en büyük isyan ve protesto etme biçimidir.

6. Siyasi iktidar için Kürtler, Gezizekalılar ve Aydınlar bir anlamda bir tehdit alanı haline geldi, bu anlamda Levent Üzümcü hem Geziye katılması, hem ilericiliği, hem de solculuğu ile, bunları deklare etmekten çekinmeyen sanatçı tavrıyla cezalandırıldı, bunlar çok açık ve hepimiz biliyoruz.

7. Bu anlamda sanatçının yapması gereken iki şey vardır: a) Sanat eserlerine kendi bilgisine estetiğine, duyarlılığına ve meseleyi kavrayışına göre biçim vermek, eserlerin protestoları net anlaşılır ve iyice durumu aslıyla kavranılacak şekilde olmasını sağlamak: Sanat eseri çok iyi bir tepki verme aracıdır. b) Sanatçı eserlerin sunulmasından aldığı biçimlere kadar, protestonun halka erişmesine ve gerçekliğe müdahale biçimine dönüşmesi için, eserin halka erişme koşullarına ayar verir, yeni biçimler yeni mecralar üretir. Bu anlamda sanatçının nesnel koşulları değerlendirmesi ile bu yeni biçimler açığa çıkar, halka ulaşır ve etkili olur.

5. Bu anlamda her düdük karar karşısında insanlardan istifa beklemek yerine, daha çok çalışmak üretmek ve eserin halk üzerinde etkili olmasını sağlamak gerekir: bunun için sanat eseri ve sanatçının kişilikli duruşu esastır. sanat eseri aslında mükemmel bir deşifrasyon yapacak araçlara sahiptir.

6. Bu anlamda özel tiyatrolar ile belediye ve devlet tiyatrolarında yer alan insanların anlamlı bir işbirliği ve sanatsal yaratıcılık, sanatı budamaya çalışan kesimlere karşı en mükemmel mücadele araçlarını sağlar.

7. İSTİFA DEĞİL TAM AKSİNE BÜTÜNLÜKLÜ VE UYUM HALİNDE MÜCADELE ETMEK GEREKİR.

8. Şimdi gerçekten de “KÜRTLER, GEZİZEKALILAR, AYDINLAR VE İLERİCİLERİN” BİRLEŞMESİ VE TÜRKİYE’DE BİLİM DÜŞMANI VE MUSLUKSEVER İNSANLARIN TEMİZLENMESİ İÇİN KOLEKTİF BİÇİMDE ÇALIŞMAKTIR.

YOKSA BU ÜLKE GİDEREK KABUSUMUZ HALİNE GELECEKTİR, ZATEN YETERİNCE GELDİ.