Son dönemde gündemde olan Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ne ilişkin 104 emekli amiralin yayınladıkları ortak bildiride, aynı zamanda ‘Atatürk değerlerinden uzaklaşma’ vurgusu da dikkat çekti.
Cumhurbaşkanlığı, bakanlar ve iktidar cephesinden ‘darbe iması’ olarak yorumlanan bildirinin ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı re’sen soruşturma başlattı.
Sabah saatlerinde 10 emekli amiral gözaltına alınırken 4 isme de emniyete gitmeleri yönünde tebligat yapıldı.
Sputnik, bildirinin anlamını ve yaşanan süreci uzmanlara sordu.
‘Darbeye hazırlık olarak görmedim’
Gazeteci Uğur Mumcu’nun ağabeyi Avukat Ceyhan Mumcu, Ceza hukuku yönünden baktığımızda bildiriyi bir darbeye hazırlık olarak görmedim” ifadelerini kullandı. Mumcu, şunları söyledi:
Ama tabii bu bildiri için bir örgütlenme yapılmış. Burada niyetleri nedir, buna bakmak lazım. Diğer yandan da zaten emekli subayla zaten ekranlarda, gazetelerde görüşlerini sürekli açıklıyorlar. Türk Ceza Kanunu madde 316’nın unsuru bence oluşmamıştır. Bu tarz gözaltına almalar da gereksiz. Ama tartışmak, eleştirmek, altında yatan olguyu ortaya çıkarmak da bir görevdir.”
‘Dehşete kapılıyorum’
Eski Hava Kuvvetleri Komutanlığı Başsavcısı emekli Albay Ahmet Zeki Üçok, Hem hukukçu hem de asker olarak konuyu usul ve esas altında iki başlık olarak değerlendirmeyi uygun görüyorum” diyerek şunları söyledi:
Esasa yani içeriğe baktığımızda hiçbir yerinde bir darbe çağrışımı, darbeye teşvik, darbeyi ima edecek bir şey yok. İçerik olarak hukuka aykırı ya da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın TCK 316’dan açtığı soruşturmayı bağlayan hiçbir şey yok. Ortada teşvik edilen bir suç yok. Usul olarak baktığımızda ise bu açıklamanın yapılış tarzını doğru bulmuyorum. Çünkü 5 yıl önce bu ülkede bir darbe girişimi oldu. Bunun yanı sıra bütün toplumda darbeye ilişkin bir hassasiyet var. Amirallerin bu ortamı bildiği halde bu açıklamayı yapmalarını hem zamanlama olarak hem de Türkiye’nin gündeminde olmayan bu ortamı yarattıkları için doğru bulmuyorum. Ancak açıklamanın zamanlaması ve usulü içeriğinin bir suç oluşturduğu anlamına gelmez. Bütün kamu kurum ve kuruluşlarının açıklamasını dinledikçe açıkçası dehşete kapılıyorum.”
‘Bir tek asker dahi kaçmadı’
Sabah saat 06.30 sıralarında emekli amirallere yapılan gözaltıları da değerlendiren Üçok, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK), Balyoz, Ergenekon, Askeri Casusluk gibi süreçler yaşadık. Bir tek asker dahi kaçmadı. Savcılar davet ettiğinde dünyanın dört bir yanından geldiler. Hal böyle iken sabahın köründe insanların evlerinde baskın şeklinde gözaltı yapılmasını da çok orantısız buldum. Kanuna uygun olabilir ama hukuka uygun bulmadım. Böyle şeylerin toplumu gereceğini, insanları ötekileştireceğini düşünüyorum. Ülkemizin artık birbirini ötekileştirmekten ziyade birleştirici, bir araya getirici olması gerekiyor” dedi.
‘Yargıtay’ın açıklamasını şiddetle eleştiriyorum’
Yargıtay Başkanlığı'ndan yapılan açıklamaya da değinen Üçok, Yargıtay’ın açıklamasını şiddetle eleştiriyorum. Çünkü Yargıtay, bu dosyanın eninde sonunda gideceği yerdir. Dolayısıyla kendi önüne gelecek bir dosya ile ilgili Yargıtay’ın bir açıklama yapması, bir hukuk devletinde çok da görülmüş bir şey değil” ifadelerini kullandı.
‘Bahçeli’nin söylediği şeylerin yasal olarak olması mümkün değil’
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bildiri yayınlandıktan sonra Muhtıra tarzında hazırlanarak gece yarısı servisi yapılan bildiride imzası bulunan amirallerin rütbeleri sökülmelidir. Emeklilik hakları kaldırılmalı, emekli maaşları kesilmelidir. Açıklanan bildirinin çok yönlü adli ve idari soruşturması yapılmalıdır” açıklamasında bulunmuştu.
Bunun yanı sıra Anadolu Ajansı'nın aktardığına göre, bildiriyi imzalayan emekli amirallerin lojman ve koruma hakları iptal edildi.
Bir idari bir de adli soruşturma yürütüldüğünün altını çizen Üçok’un bu konudaki değerlendirmeleri ise şöyle:
İdari soruşturma ile alınabilecek kararlardan bir tanesi lojman haklarının iptal edilmesiydi. Bunun takdiri Milli Savunma Bakanlığı’nda, buna ilişkin olarak yasal müracaat yapılarak iptalleri istenebilir. Ama Devlet Bahçeli’nin istediği şeyler adli süreçle ilgili. TSK’da eskiden iki yol vardı. Bir suç unsuru olduğunda ya ihraç edilirdiniz ya da tart edilirdiniz. TSK’dan ihraçta rütbeniz alınıyor ama maaş ve sosyal güvenlik haklarınız devam ediyordu. Tardda ise emeklilikte sosyal güvenliğe kadar bütün haklarınızı alıyordu. Fakat Anayasa Mahkemesi bunu yaklaşık 20 yıl önce insan haklarına aykırı buldu. Çünkü birisi sosyal güvenlik diğeri ise ceza hukukunu ilgilendiren alanlar. Bahçeli’nin söylediği şeylerin bugün yasal olarak olması mümkün değil. Ama TBMM bir karar alırsa bu uygulanabilir. Fakat o da kanunun çıkmasından sonraki suçlarda geçerli olur. O yüzden Bahçeli’nin önerilerinin hukuken mümkün olmadığını söylemek gerekir.”
Üçüncü, MGK kararına dikkat çekti
Karadeniz Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Üçüncü ise Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde her bireyin istediği konuda açıklama yapma hürriyetine dikkat çekti. Üçüncü, Şekli itibarıyla burada suç teşkil edecek bir husus yok. Yani şiddet övgüsü ve çağrısı olmadıktan sonra fikirlerin açıklanmasının ne mahsuru olabilir” sorusunu yöneltti.
Üçüncü, gelen tepkilerin aşırı olduğuna dikkat çekerek şunları kaydetti:
Bildirinin içeriği açısından, 29 Mart 2017 tarihinde yayınlanan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) kararı önem taşıyor. Orada çok açık bir biçimde Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin Türkiye’nin müntesip haklarını koruyan bir anlaşma olduğu ve oradaki haklarımızın titizlikle takip edildiği bir devlet politikası olarak hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak bir açıklıkla zaten ifade ediliyor. ‘Sayın büyükelçilerimizin ve amirallerimizin bu değerli görüşlerine biz de zaten katılıyoruz. 29 Mart 2017 tarihli MGK kararında zaten hükümetimiz de aynı kararlılığı vurgulamıştır’ denilerek bildiri boşa düşürülebilirdi. Ama böyle bir cevap yerine, çok şedit bir tepki gösterildi. Doğrusu ben bunu çok hakkaniyetle, fikir özgürlüğüyle bağdaştıramadım.”
‘Bir can simidi gibi oldu’
Sürecin, Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile İstanbul Sözleşmesi’nden çekilinmesiyle başladığını ifade eden Üçüncü, Hemen ardından TBMM Başkanı Mustafa Şentop, bir soru üzerine kararnameyle Montrö’nün de kaldırılabileceği tartışmasını başlattı. Bunun üzerine, böyle bir iklim üzerinden emekli amirallerin bildirisi geldi. Yani bunların içerisinde Mavi Vatan diye bugün 7’den 70’e hepimizin bildiği, konuştuğu bence son 80 yılın Türk askeri strateji tarihindeki en önemli doktrin olan Mavi Vatan’ın teorisyeni var. Şimdi, böylesine yetişmiş insanlarımız bu tür konularda konuşmayacaksa kim konuşacak” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Üçüncü, Bildiri biraz da yaklaşan seçim tartışmaları, hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı, pandemi sürecinde oluşan sosyal ve siyasal huzursuzluğu kapatacak bir şey, bir can simidi gibi oldu. Meselenin bu yönüyle köpürtüldüğünü düşünüyorum” görüşünü de paylaştı.