Sanatçı Zülfü Livaneli “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza atan akademisyenlerin tutuklanmasını protesto etmek için Bakırköy hapishanesi önündeki özgürlük nöbetinde yaptığı açıklamada “Türkülerimiz mahpushane türküleriyle doludur. Mahpushanelere güneş doğmuyor denilir. Oysa içeride yatan arkadaşlarımız için buradayız.
“Barış için yargılanmaları suçken üstüne tutuklanmaları katmerli oluyor. Tutuklama şartları yok. Hükümetin başı da öyle diyor. Anayasamıza göre yürütmenin başı başbakandır, tutuklu yargılamaya gerek yok diyor. Adresleri, çalıştıkları yer belli, delil karatma ihtimali yok, imza attıklarını inkar etmiyorlar. Amacımız, bir an önce tahliye edilmeleri en azından tutuksuz yargılanmalarını sağlamak.” ifadelerine yer verdi.
Bianet'ten Beyza Kural'ın haberine göre “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza verdikleri için tutuklanan dört akademisyen için hapishane önlerindeki özgürlük nöbetleri sürüyor.
Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı ve Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan’ın tutulduğu Bakırköy hapishanesi önündeki nöbete Barış İçin Herkes, 78’liler Girişimi, Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV), Halkevleri gibi gruplar da destek verdi.
Sanatçılar Zülfü Livaneli, Suavi, gazeteciler Ertuğrul Mavioğlu, Cengiz Çandar, Cumhuriyet Halk Partisi temsilcilerinin de aralarında olduğu çok sayıda kişi akademisyenlerin serbest bırakılması talebini yineledi.
78’liler Girişimi adına yapılan açıklamada konuşan Celal Başlangıç, “AKP savaş dedi ve barış isteyen herkesi içeriye atmanın komplosu içine girdi” diye konuştu, “karanlık günleri aşacağız” dedi.
Tiyatro tek Ağaç’ın gösterisinin ardından Barış İçin Herkes grubundan kişiler söz aldı. Yazar Ayşegül Tözeren, Barış İçin Herkes’in barış için akademisyenlerin sözünün arkasında durmaya devam ettiğini söyledi.
“Barış İçin Herkes, barış talebi meşrudur diyor. Savaş suçtur barış meşrudur.”
Gazeteci Gökhan Biçici, barış mücadelesinin diğer tüm mücadelelerle içiçe geçtiğini anlattı:
“Barışı savunmak için yola çıktı akademisyenler ama bir anda kendilerini bir akademisyen olarak bu ülkede var olmanın önkoşulu olan ifade özgürlüğünü savunurken buldular. Barışın haberini yapmak için yola çıktı gazeteciler ama bir anda basın özgürlüğünü savunmak için etkinlikler yaparken, nöbet tutarken kendilerini buldular. Bu dönem belli ki nöbet tutarak taleplerimize sahip çıkacağız.”
SODEV Onursal Başkanı Ercan Karakaş, barışın Türkiye’nin, bölgenin, dünyanın en büyük ihtiyacı olduğunu söyledi:
“Akademisyen arkadaşlarımızın barış istemesi ve bunu barışçı biçimde dile getirmesi demokrasilerde suç değildir, olamaz. İnsanlar barışçı ol görüşlerini ifade edemeyecekse, o zaman bu ülkede yaşam da yok demektir. Umutsuz değiliz, barışla birlikte umut da gelecektir. Bir ana evvel hukuksuz, demokrasi dışı tutuklamalara yargılamalara son verilsin istiyoruz.”
Ertuğrul Mavioğlu, “cezaevleri okul denir, burada bize devletle, karanlık kirli bir faşizmle baş etmenin yollarını öğretiyorlar” diye konuştu.
Yaşar Kemal’in eşi ve akademisyen Ayşe Semiha Baban, Yaşar Kemal’in “Ya demokrasi ya hiç” sözünü hatırlatarak konuşmaya başladı.
“Barış istemek hepimizin tekrar ettiği gibi suç değil, şiddete son demek bir görev, hepimizin görevi. Dileğim; duruşu, siyasi tercihi ne olursa olsun herkesin amasız fakatsız şiddet istemiyoruz demede birleşmesi, barış istiyoruz özleminde birleşmesi.”
Suavi, “Barışın nöbeti yükseldikçe korkunun nöbeti de yükselecek. Barış korku nöbetini silinceye değin de başımızın tacı olacaktır” diye konuştu.
İstanbul Tabip Odası (İTO) Başkanı Selçuk Erez “İnsanlar ölmesin masa başına gelelim nasılsa er geç geleceğiz, bir an evvel gelelim ki ölümler bitsin demek akıl dışı bir şey midir? Hayır, aklın kendisidir. Bu akademisyenlere böyle bir yol gösterdiği için minnet borçluyuz. Peşlerinden gitmemiz lazım” dedi.
Tutuklu akademisyenlerden Muzaffer Kaya’nın babası Müslüm Kaya da “Dördü de bizim çocuklarımızdır. Onlar akademisyenlerimiz bir şafak attılar inşallah gün doğacak ümidindeyiz” dedi.