ALIP GELECEKSİNİZ O ÇOCUKLARI!

Başbakan Erdoğan partisinin grup toplantısında konuştu.
Alıp geleceksiniz o çocukları!
2020-08-11 06:40:55   Güncelleme: 2021-09-05 00:13:37    
İşte Erdoğan'ın konuşmasının satır başları

Kış Uykusu filmiyle Altın Palmiye ödülü alan Nuri Bilge Ceylan’ı bir kez de buradan tebrik ediyorum. Cumartesi akşamı geç bir saatte kendilerini telefonla aradım tebrik ettim. Ülkemiz adına sinemamız adına uluslararası başarı. Nuri Bilge Ceylan ile birlikte filmin bütün ekibini tebrik ediyorum. Bakanlığımıza da filmin yapımına verdiği destek için teşekkür ediyorum.

2010 yılında Mavi Marmara gemisinde biliyorsunuz İsrail askerlerinin saldırısı nedeniyle 9 kardeşimiz şehit olmuştu. Yaralananlar arasında olan Süleyman Söylemez kardeşimiz 4 yıldır yoğun bakımda bitkisel hayat yaşıyor. Cumartesi günü Süleyman kardeşimizi hakka uğurladık. Süleyman kardeşimizi de ondan önce hakka yürüyen mavi Marmara şehidimize rahmet niyaz ediyorum.

2010 yılında hastanede ziyaret etmiş, evinde kendisini ziyaret etmiştim. Gerçekten ailesinin kendisine bakışı her türlü şükranın üzerineydi. Bu vesileyle buradan bir kez daha ailesine yakınlarına dostlarına sabır ve başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

Okmeydanı’nda yapılan şiddet eylemleri sırasında maalesef iki vatandaşımız hayatlarını kaybettiler. Ailelerini telefonla arayarak kendilerine acımızı ilettik. Yaralanan polis kardeşlerimizi de aradık. Birkaç hususu dikkatlerinize sunmak istiyorum.

1.DÜNYA SAVAŞI’NIN YÜZÜNCÜ YILI
2014 yılında birinci dünya savaşının yüzüncü yıl dönümünde bir kez daha tüm boyutlarıyla değerlendiriyoruz. 28 Haziran 1914’te Saraybosna’da yapılan bir suikast birinci dünya savaşının çıkmasına neden olmuştu. Yaklaşık 10 milyon insan hayatını kaybetti. Osmanlı hem en çok zaiyatı veren hem de en çok toprak kaybına uğrayan ülke oldu. Mondros anlaşmasıyla Osmanlı ağır şartlara uğradı. Bize Misak-ı Milli sınırlarını bile çok gördüler. İşgal başlattılar.

“TÜRKİYE DE SÜREKLİ BASKI ALTINDA TUTULMAK İSTENDİ”
Kurtuluş savaşımızla millet olarak bu işgali sona erdirdik. Birkaç istisna dışında sınırlarımıza kavuştuk. Birinci dünya savaşının yüzüncü yıl dönümünde, şu hususu söylemek durumundayız. Savaşın sonunda Osmanlı bakiyesi topraklar cetvelle çizilip şekillendirilirken, Osmanlı ve Selçuklunun mirasını taşıyan Türkiye de sürekli baskı altında tutulmak istendi. Osmanlı’dan kalan borçlar Türkiye’ye devredildi. Kimi acılar kimi sorunlar Türkiye’ye yöneltildi. Kürt-Alevi vatandaşlarımızın onların üzerinden iki mesele sürekli gündemde tutuldu. Sürekli kaşındı.

İçerde de bu iki meseleyle olarak çok yanlışlar yapıldı. Bu ülkenin asli unsuru olan yer alan Kürt kardeşlerimize karşı, bizim dönemimize kadar ret, inkar, asimilasyon politikaları uygulandı.

“KONUŞTUĞU ANDA BİRÇOK ŞEYLER ORTAYA ÇIKACAK”
Dersim’de yüzlerce alevi vatandaşımız katledildi. Binlercesi tehcire zorlandı. CHP’nin dününde ve bugününde Dersim katliamına karşı duranı gördünüz mü? Ses çıkaranı gördünüz mü? Şu anda ana muhalefetin genel müdürü Dersim’li değil mi? Konuştuğunu gördünüz mü? Konuşamaz o işin faili CHP. Onun için konuşamaz, konuşamıyor. Konuştuğu anda birçok şeyler ortaya çıkacak. Çorum, Kahramanmaraş Sivas ve Gazi Mahallesi’nde sonu acı biten elim hadiseler yaşandı.

“BİR TAKIM KARANLIK ELLER İŞBİRLİĞİ YAPTILAR”
Biz Türkiye’nin yüz yıldır karşı karşıya kaldığı meselelerin tamamen farkında olduk. Mevcut sorunların tamamen farkında olduk. Ancak bu meselelerde dışardan yapılan provokasyonları kampanyaları asla göz ardı edemeyiz. Türkiye’de işler ne zaman iyiye gitmeye başladıysa, ülkemizin başına dert açma gayreti edenler oldu. Türkiye enerjisini kalkınma için seferber ettiği her dönemde, teröre maruz kaldı ya da darbelere maruz kaldı. İçerde ve dışarda bir takım karanlık eller işbirliği yaptılar.

Bakın biz ülke olarak ikinci dünya savaşına fiilen katılmadık. Savaşın etkilerine asgari düzeyde maruz kaldık. Japonya ikinci dünya savaşında yenildiği halde, iki tane atom bombasıyla yıkıma maruz kaldığı halde, bugün nasıl dünyanın en büyük ekonomileri arasına girmiştir? Avrupa’nın hemen her ülkesi ağır bedeller ödediği halde bugün nasıl refah seviyesine ulaşmıştır. Almanya, ikinci dünya savaşında taş üstünde taş kalmayacak şekilde yıkıldığı halde en büyük ekonomi haline gelmiştir?

“ENERJİMİZİ FARKLI YERLERE SARF ETMEK ZORUNDA KALDIK”
Sadece Kıbrıs’a bir barış harekatı yaptık. Onun dışında savaş yok. Topraklarımıza karşı da saldırı yok. Yüz yıldır barış içinde bir ülke olmamıza rağmen, kalkınma yarışına niye bu kadar geç katıldık? Çünkü ülke olarak enerjimizi farklı yerlere sarf etmek zorunda kaldık. İçerdeki tartışmalar, gerilimlerle biz enerjimizi kaynaklarımızı heba etmek zorunda kaldık. İçerde 35 yıldır terörle mücadele eden bir Türkiye var. Bir baş örtüsü meselesini bu ülke tam 40 yıl tartışmak zorunda kaldı, zorunda bırakıldı. 40 yıl üniversite denildiğinde akla bilim eğitim özgürlük değil başörtüsü yasağı getirildi. Yazık değil mi arkadaşlar?

İnsanlar ana dilini konuşursa ülke bölünür diye toplumu korkuttular. Biz engelleri kaldırdık ve bu ülke hamdolsun bölünmedi. Daha da güçlendi. Bu yasakları savunanlar bu ülkeye yazık etmediler mi?

Çok açık söylüyorum, bizi millet olarak anlamsız tartışmalarla, yasaklarla, sanal gündemlerle on yıllarca oyaladılar. Her 10 yılda bir yaptıkları darbelerle bize ağır bedeller ödettiler. Tahrik ve çatışmalarla bize ağır faturalar yüklediler. Bizim hep birlikte bu oynanan oyunu milletçe görmemiz gerekiyor.

“GEÇEN MAYIS’I HATIRLAYIN”
Bunu defalarca ifade ettim, hatırlattım. Şu anda Mayıs ayındayız. Geçen 28 Mayıs’ta biliyorsunuz Türkiye’nin nasıl bir konumda olduğunu lütfen hatırlayın. Tarihin en büyük ekonomik krizlerinden birini Türkiye bunu geride bırakmış. Yüzde 0 üzeri, bir iki oranında büyürken, Türkiye yüzde 4-5 büyüme oranları yakalamıştı. Bir halk oylaması yapılmış hem demokrasi güç kazanmış, 2011 yılında genel seçimler yapılmış, istikrar ve huzur güç kazanmıştı. Çözüm sürecinde önemli aşamaya gelinmiş, nevruz barış içinde kutlanmış, acı haberler artık gelmiyor.

“TÜRKİYE ADETA ŞAHA KALKMIŞ…”
İşte o günlerde, batıdaki insanların koşarak doğuya gittiklerini görüyorsunuz. İş adamlarının güneydoğuya koşup yeni yatırımlara koştuklarını görüyorsunuz. İşler o kadar iyi gidiyor ki, en büyük başarılara imza atıyoruz. Borsa rekor kırıyor, MB rezervi rekor kırıyor, IMF’ye borç sıfırlanıyor. İhracatta rekor var, enflasyon ve faiz en düşük seviyeye iniyor. Nükleer enerji için imzalar atılıyor. Üçüncü havalimanı için ihale yapılıyor. Türkiye adeta şaha kalkmış. Böyle bir dönemdeyiz. Hep birlikte 2023 hedeflerine yürüyoruz.

“12 TANE AĞACIN TAŞINMASI İSTİSMAR EDİLDİ”
Ama sonra bir şey oluyor. İstanbul’da Gezi Parkı’nda başlayan eylemler. Neymiş? Ağaçlar sökülüyormuş. 12 tane ağaç başka yere nakledilecek ve bu istismar edilerek dalga dalga bunu ülke geneline yayıyorlar. Düğmeye basılıyor, legal illegal örgütler huzuru bozacak bir noktaya bu işi ulaştırıyorlar. O kadar hazırlıklı bir saldırı yapılıyor ki, aynı anda huzur istikrar ve ekonomi hedef alınıyor.

Borsa gerilemeye, faiz ilerlemeye başlıyor. İçerde şu ifadeyi kullanıyorlar “tüketmeyin ekonomi dursun” Her gün sokaklarda şiddet vandallık görüntüsü. Dünyaya sanki Türkiye’nin genelinde bir terör esiyor gibi servis ediliyor. Ana muhalefet olayların büyümesi için kışkırtmalar yapıyor. Milletvekilleri aktif rol alıyor. Bakıyorsunuz erzak para dağıtıyor. Polislere hakaret ediyor. Yandaş medyaları her türlü yalanı yazarak insanları sokağa dökmek için elinden geleni yapıyor. Malum işverenler işveren örgütleri sorumsuzca açıklamalar yapıyor.

“EĞİLMEDİK, BÜKÜLMEDİK”

O malum işverenler ve işveren örgütleri, işçi örgütleri bunlar da var. memur örgütleri de var. El birliği ederek sanki bütün bu olayların adeta sorumlusu olarak da bizleri göstermeye gayret ediyorlar. Ortada herhangi bir şey yok. Tek gerekçeleri ne? 12 tane ağaç.
Allah’a hamdolsun… Eğilmedik, bükülmedik bu saldırıları bertaraf ettik.